Examples of using "Obligée" in a sentence and their turkish translations:
Hayır, zorunlu değilsin.
Yaşlı adamla evlenmek zorunda bırakıldı.
Onu ödevimi yapmaya zorladım.
- Beni bu kağıdı imzalamaya zorladılar.
- İmza vermek durumunda bırakıldım.
Bunu yapmak istemiyorsan, mecbur değilsin.
O bu konuda benimle konuşmak zorundaydı. Yaptığı iyi.
Bu yüzden, daha fazla yardım için bir şey yapmaya mecburdum.
Ben burada olmak zorunda değilim.
Onu yapmak zorunda değildin.
Evet demene gerek yoktu.
Şemsiyeni almak zorunda değilsin.
Şarkı söylemek zorunda değilsin.
Alaycı olmak zorunda değilsin.
Bana onun adını söylemek zorunda değilsin.
Hayır, zorunda değilsin.
Çok kaba olmak zorunda değilsin.
Onu yemek zorunda değilsiniz.
Bunu bana söylemek zorunda değilsin.
Şarkı söylemek istemiyorsan söylemek zorunda değilsin.
Tom Mary'ye bunu yapmak zorunda olup olmadığını sordu.
- Hastanede kalmanıza gerek yok.
- Hastanede kalmak zorunda değilsin.
Beni görmeye gelmek zorunda değilsin.
Beni kasabaya kadar götürebilirsen çok minnettar olurum.
O kadar erken kalkmana gerek yok.
İstemiyorsan konuşmak zorunda değilsin.
İstemiyorsan onun hakkında konuşmak zorunda değilsin.
Açıklamak zorunda değilsin.
Gitmek istemiyorsan, gitmek zorunda değilsin.
Onu yapmak istemiyorsan yapmak zorunda değilsin.
- Gelmek zorunda değilsin.
- Gelmek zorunda değilsiniz.
Yalan söylemek zorunda değilsin.
- Cevap vermek zorunda değilsin.
- Cevap vermek zorunda değilsiniz.
Sonuna kadar beklemek zorunda değilsin.
- Özür dilemek zorunda değilsin.
- Özür dilemek zorunda değilsiniz.
Gerçekten yapmak istemiyorsan onu yapmak zorunda değilsin.
- Özür dilemek zorunda değilsin.
- Özür dilemek zorunda değilsiniz.