Translation of "Vieil" in Turkish

0.019 sec.

Examples of using "Vieil" in a sentence and their turkish translations:

- Le vieil homme s'est assis.
- Le vieil homme s'assit.

Yaşlı adam oturdu.

Un vieil homme s'approcha.

Yaşlı bir adam çıkageldi.

C'est mon vieil ami.

O benim eski arkadaşım.

- Le vieil homme a l'air triste.
- Le vieil homme semble triste.

Yaşlı adam üzgün görünüyor.

C'était un vieil homme désagréable.

O, tatsız yaşlı bir adamdı.

C'est un vieil homme chaleureux.

O, neşeli, yaşlı bir adam.

Je suis un vieil homme.

Ben yaşlı bir adamım.

Qui est ce vieil homme ?

- Şu yaşlı adam da kim?
- Şu yaşlı adam kimdir?

Le vieil homme est édenté.

Yaşlı adamın eksik dişleri var.

Le vieil homme vit seul.

- Yaşlı adam tek başına yaşıyor.
- Yaşlı adam yalnız yaşıyor.
- Yaşlı adam kendi başına yaşamaktadır.

Le vieil ours s'endort vite.

Yaşlı ayı derin uykuda.

Ce vieil homme est grisonnant.

Bu ihtiyarın saçları ağarmış.

J'ai croisé un vieil ami.

Ben eski bir arkadaşa rastladım.

Le vieil ouvrage était moisi.

Eski kitap küflüydü.

Je cherche un vieil homme.

Yaşlı bir adam arıyorum.

C'est un vieil appareil photo.

O eski bir kamera.

- Le vieil homme est mort de faim.
- Le vieil homme mourut de faim.

Yaşlı adam açlıktan ölüyordu.

- J'apprends le vieil anglais.
- J'enseigne le vieil anglais.
- J'apprends l'anglo-saxon.
- J'enseigne l'anglo-saxon.

Eski İngilizceyi öğreniyorum.

Le vieil homme tomba au sol.

Yaşlı adam yere düştü.

Le vieil homme me demanda l'heure.

Yaşlı adam bana saati sordu.

Le vieil homme me demanda l'aumône.

Yaşlı adam para için bana yalvardı.

Le vieil homme avait l'air avisé.

Yaşlı adam akıllı görünüyordu.

Le vieil homme mourut d'un cancer.

Yaşlı adam kanserden öldü.

Elle doit s'occuper du vieil homme.

O, yaşlı adama bakmalı.

C'est un vieil ami à moi.

O benim eski bir arkadaşım.

Le vieil homme mourut de faim.

Yaşlı adam açlıktan ölüyordu.

Un vieil arbre fournit de l'ombre.

Eski bir ağaç gölge sağlar.

"Un chat ?" demanda le vieil homme.

Yaşlı adam "Kedi mi?" diye sordu.

Tom habite dans un vieil immeuble.

Tom eski bir binada yaşıyor.

- Le vieil homme attrapa un gros poisson.
- Le vieil homme a attrapé un gros poisson.

Yaşlı adam büyük bir balık yakaladı.

Le vieil homme traversa la route prudemment.

Yaşlı adam yolu dikkatlice yürüyerek geçti.

Étonnamment, le vieil homme recouvra la santé.

Nasıl olduysa yaşlı adam sağlığına kavuştu.

Un vieil homme se reposait sous l'arbre.

Yaşlı bir adam ağacın altında dinleniyordu.

Un vieil homme s'immisça dans notre conversation.

Yaşlı bir adam konuşmamıza girdi.

Le vieil homme me parla en français.

Yaşlı adam benimle Fransızca konuştu.

Le vieil homme dispose de suffisamment d'argent.

Yaşlı adamın yeterince parası var.

Le vieil homme était assis tout seul.

Yaşlı adam yapayalnız oturdu.

J'ai rencontré un vieil ami par hasard.

Tesadüfen eski bir arkadaşla karşılaştım.

Elle fut obligée d'épouser le vieil homme.

Yaşlı adamla evlenmek zorunda bırakıldı.

Le meilleur miroir, c'est un vieil ami.

En iyi ayna, eski bir dosttur.

Ce vieil homme est mort d'un cancer.

O yaşlı adam kanserden öldü.

Il céda sa place au vieil homme.

O, koltuğunu yaşlı adama verdi.

Le vieil homme était aimé de tous.

Yaşlı adam herkes tarafından sevilirdi.

Le vieil homme lui donna une petite poupée.

Yaşlı adam ona küçük bir bebek verdi.

Le vieil homme est mort la semaine dernière.

Yaşlı adam geçen hafta öldü.

Le vieil homme fut affamé jusqu'à la mort.

Yaşlı adam açlıktan ölüyordu.

Le vieil homme tenta de nager 5 kilomètres.

Yaşlı adam beş kilometre yüzmeyi denedi.

Le vieil homme repense souvent à sa jeunesse.

Yaşlı insan sık sık gençliğine geri bakar.

Il aurait du aller voir son vieil ami.

O eski arkadaşını görmek için gitmiş olmalı.

J'ai reçu une lettre d'un vieil ami hier.

Dün eski bir arkadaştan bir mektup aldım.

J'ai reçu hier une lettre d'un vieil ami.

Dün eski bir dosttan bir mektup aldım.

Le vieil homme fut écrasé par une voiture.

Yaşlı adam bir araba tarafından ezildi.

Il est difficile de transplanter un vieil arbre.

Yaşlı ağacı başka bir yere ekmek zordur.

Je les ai regardés détruire le vieil immeuble.

Onların eski binayı yıkışını izledim.

Tom était avec un vieil ami de lycée.

Tom liseden eski bir arkadaşı ile birlikteydi.

Ce vieil homme est difficile pour la nourriture.

O yaşlı adam titiz bir yiyicidir.

Elle s'est mariée à un vieil homme riche.

O, zengin yaşlı bir adamla evlendi.

Mieux vaut un vieil ami que deux nouveaux.

Eski bir arkadaş iki yeni arkadaştan daha iyidir.

- Un vieil ami à moi m'a rendu visite hier.
- Un vieil ami à moi nous a rendu visite hier.

Dün benim eski bir arkadaşım ziyaret etti.

- Elle a aidé le vieil homme à traverser la rue.
- Elle a aidé le vieil homme à traverser la route.

O, yaşlı adamın caddeyi geçmesine yardım etti.

J'ai croisé un vieil ami près de la banque.

Bankanın yanında eski bir arkadaşa rastladım.

Le vieil homme fut accompagné par son petit-enfant.

Yaşlı adama torunu tarafından eşlik edildi.

Le vieil homme s'est-il perdu dans la forêt ?

Yaşlı adam ormanda kayboldu mu?

Le vieil homme se parle parfois à lui-même.

Yaşlı adam bazen kendi kendine konuşur.

Ce vieil homme a libéré le renardeau du piège.

Yaşlı adam küçük tilkiyi tuzaktan kurtardı.

Le vieil homme s'arrêta brusquement et regarda derrière lui.

Yaşlı adam aniden durdu ve geriye baktı.

Le vieil homme a vécu ici toute sa vie.

Yaşlı adam tüm hayatı boyunca burada yaşadı.

J'ai rencontré un vieil homme près de la gare.

İstasyonun yanında yaşlı bir adamla tanıştım.

Le portrait d’un vieil homme était accroché au mur.

Duvarda yaşlı bir adamın portresi asılıydı.

J'ai rencontré un vieil ami par hasard à Tokyo.

Kyoto'da tesadüfen eski bir arkadaşa rastladım.

Tom est un vieil ami à moi du lycée.

Tom benim, liseden eski bir arkadaşımdır.

Le vieil homme fut presque heurté par une voiture.

Yaşlı adam neredeyse araba tarafından çarpılacaktı.

Un vieil homme se reposait à l'ombre de l'arbre.

Yaşlı bir adam ağacın gölgesinde dinleniyordu.

Le vieil homme mangea de la bouillie de riz.

Yaşlı adam biraz pirinç lapası yedi.

Le vieil homme était aimé de tout le monde.

Yaşlı adam herkes tarafından seviliyordu.

Penses-tu que Tom ressemble à un vieil homme ?

Tom'un yaşlı bir adama benzediğini düşünüyor musun?

Je n'ai pas du tout cru le vieil homme.

Yaşlı adama hiçbir şekilde inanmadım.

J'ai un vieil ordinateur dont je ne veux plus.

Artık istemediğim eski bir bilgisayarım var.

En descendant la rue, je tombai sur un vieil ami.

Sokaktan aşağıya doğru yürürken, eski bir arkadaşa rastladım.

En rentrant à la maison, j'ai rencontré un vieil ami.

Eve giderken, eski bir arkadaşıma rastladım.

Je suis tombé sur un vieil ami dans le bus.

Otobüste eski bir arkadaşa rastladım.

Lorsque j'étais à New-York, j'ai rencontré un vieil ami.

Ben New York'ta iken, tesadüfen eski arkadaşımla karşılaştım.

Ils n'étaient pas allés loin lorsqu'ils rencontrèrent un vieil homme.

Yaşlı bir adamla tanıştıklarında çok uzaklaşmamışlardı.

Le vieil homme servit le roi durant de nombreuses années.

Yaşlı adam yıllarca krala hizmet etti.

Le vieil homme est toujours accompagné de son petit-fils.

Yaşlı adama her zaman torunu eşlik eder.

Elle a aidé le vieil homme à traverser la route.

O, yaşlı adamın caddeyi geçmesine yardım etti.

En marchant dans la rue, j'ai rencontré un vieil ami.

Yolda yürürken eski bir arkadaşa rastladım.

« Le vieil homme et la mer » est une nouvelle d’Hemingway.

"The Old Man and the Sea" Hemingway tarafından yazılmış bir romandır.