Translation of "Yapıp" in French

0.004 sec.

Examples of using "Yapıp" in a sentence and their french translations:

Bunu yapıp bitirelim.

- Terminons-en.
- Finissons-en.

Bunu yapıp yapmayacağımdan emin değildim.

- Je n'étais pas certain de pouvoir y parvenir.
- Je n'étais pas certain d'y arriver.

Hiç hata yapıp yapmadığını görelim.

Voyons si tu as fait des erreurs.

Onu zamanında yapıp yapmayacağımızı bilmiyorum.

Je ne sais pas si nous allons y arriver à temps.

Onu yapıp yapamayacağımı merak ediyorum.

- Je me demande si je peux faire ça.
- Je me demande si je peux faire cela.
- Je me demande si je peux le faire.

Evlilik yapıp yurt dışına yerleşmesinden sonra

après le mariage et l'installation à l'étranger

Onu benim için yapıp yapmadığını bilmiyorum.

Je ne sais pas s'il l'aurait fait pour moi.

Ona bir iyilik yapıp yapamayacağımı sordu.

Il me demanda si je pouvais lui faire une faveur.

Gitmeyi planlıyorum. Yapıp yapmaman umurumda değil.

- Je prévois de m'y rendre. Je me fiche que tu y ailles ou pas.
- Je prévois d'y aller. Ça m'est égal que vous y alliez aussi ou pas.

Tom'a Mary'nin onu yapıp yapamayacağını sor.

Demandez à Tom si Marie peut faire ça.

Bana bir iyilik yapıp yapamayacağını merak ediyorum.

Je me demande si vous pourriez me faire une faveur.

Tom'un onu yapıp yapmayacağından artık emin değilim.

Je ne sais plus si Tom le fait encore.

Açık belleğe bir şey yapıp yapmadığını test edebiliriz.

a un effet sur la mémoire explicite des événements.

Şimdi son hamlemizi yapıp onları köye götürmeliyiz. Hadi.

Notre dernière étape : les apporter au village. Allez !

Tom Mary'den ona bir sandviç yapıp yapamayacağını sordu.

Tom demanda à Marie si elle pouvait lui faire un sandwich.

Bakın, mesela şu an aslında meditasyon yapıp yapmadığımı bilemiyorsunuz,

En fait, vous ne savez pas si je médite ou non,

Sonrasında yönetimini ; kiliseler, surlar yapıp, Targoviste ve diğer şehirleri

Il centralisa davantage son domaine en construisant forteresses et églises, et agrandit la capitale

Buğday ve nohut aşı gibi şeyler yapıp dağıttığını biliyoruz

nous savons qu'il fait et distribue des choses comme les vaccins contre le blé et les pois chiches

Bugün sendika üyeleri iş yavaşlatma eylemi yapıp yapmayacaklarını oylayacak.

Les membres du syndicat voteront aujourd'hui pour décider d'une action.

Gerçekten önemli olan tek şey, sizin elinizden geleni yapıp yapmamanızdır.

- La seule chose qui compte vraiment est si oui ou non tu as fait de ton mieux.
- La seule chose qui compte vraiment est si oui ou non vous avez fait de votre mieux.

- O aynı hatayı yapmaya devam ediyor.
- O aynı hatayı yapıp duruyor.
- Durmadan aynı hatayı yapıyor.

- Il fait constamment la même erreur.
- Il commet toujours la même erreur.

"Nasıl buldun dostum?" dedi Tom gülümseyerek, "vezirimle seni mat etmemi?" Maria önce şok oldu, bu gözünden kaçmazdı. Kısa bir süre sonra gülümseyip "Peki atımla vezirini almama ne dersin?" diye yanıtladı ve atıyla hamlesini yapıp veziri tahtadan attı.

« Comment as-tu aimé ça, chère amie, » dit Tom avec un sourire, « cet échec et mat que je t'ai offert avec ma dame ? » Marie a été choquée au début. Avais-je manqué de voir quelque chose ? Mais alors elle a souri aussi et a répondu : « Eh bien, que penseriez-vous si je capturais votre dame avec mon cavalier ? » Et après avoir déplacé le cavalier, elle a retiré la dame du plateau.