Translation of "Vermem" in English

0.014 sec.

Examples of using "Vermem" in a sentence and their english translations:

Ders vermem.

I don't give lessons.

Buna para vermem.

I won't pay for that.

- Size rapor vermem söylendi.
- Sana rapor vermem söylendi.

I was told to report to you.

Ben buna izin vermem.

- I won't allow it!
- I won't allow it.

Ben asla mola vermem.

I never get a break.

Biraz kilo vermem gerekiyor.

I need to lose a little weight.

Çalışırken telefona cevap vermem.

I don't answer the phone when I'm working.

Bir ara vermem gerek.

I need to take a break.

Sana asla zarar vermem.

I'd never hurt you.

Bunu ona vermem gerekir.

I need to give it to her.

Örnekler vermem gerekiyor mu?

Do I need to give examples?

Bir karar vermem lazım.

I need to make a decision.

Bahşiş vermem gerekir mi?

Should I tip?

Kilo vermem gerektiği söylendi.

I was told that I need to lose weight.

2-3 kilo vermem gerekiyor.

I need to lose five pounds.

Niçin sana iş vermem gerekiyor?

Why should I hire you?

Şimdi buna son vermem gerekiyor.

I need to end this now.

Sana bir mesaj vermem istendi.

I've been asked to give you a message.

Bunun olmasına asla izin vermem.

I'd never let that happen.

Bunu sana vermem gerekiyor mu?

Am I supposed to give this to you?

Neden Tom'a para vermem gerekiyor?

Why should I give Tom money?

Neden onu sana vermem gerekiyor?

Why should I give you that?

Bu paketi Tom'a vermem gerekiyor.

I need to give this package to Tom.

İkinci bir şans daha vermem.

I don't give second chances.

Bunu kime vermem gerektiğini bilmiyordum.

I didn't know who I should give it to.

Asla bir çocuğa zarar vermem.

I would never hurt a child.

Benden bunu size vermem istenildi.

I've been asked to give this to you.

Tom için oy vermem gerekecekti.

I would have to vote for Tom.

Size kaç örnek vermem gerekiyor?

How many examples do I need to give you?

Hiç kimseye para ödünç vermem.

I never lend money to anyone.

Bunu Tom'a vermem gerekmiyor muydu?

Was I not supposed to give that to Tom?

Bunu yapmana asla izin vermem.

I'd never permit you to do that.

Mary'ye istediği şeyi vermem gerekirdi.

I should've given Mary what she wanted.

Kilo vermem gerektiğini düşünüyor musun?

Do you think I need to lose weight?

Yerinde olsam Tom'a para vermem.

I wouldn't lend Tom money if I were you.

Tom'un kazanmasına izin vermem gerekirdi.

- I should've let Tom win.
- I should have let Tom win.

- Zengin olsam bile para vermem ona.
- Zengin olsam bile ona para vermem.

- Even if I were rich, I wouldn't give money to him.
- Even if I were rich, I wouldn't give him money.

Tepki vermem gerektiğini biliyordum ama nasıl?

And I knew I needed to react, but how?

Çalışmamı kopyalamana izin vermem doğru olmazdı.

It wouldn't be right for me to let you copy my work.

Onun beni rahatsız etmesine izin vermem.

I don't let it bother me.

Size vermem gereken bir şey var.

There's something I need to give to you.

USB sürücümü asla başkalarına ödünç vermem.

I never lend my USB drive to others.

Ben bunu Tom'a vermem gerektiğini sanıyorum.

I guess I ought to give this to Tom.

Sana bir mesaj vermem rica edildi.

I was asked to give you a message.

Bu benim vermem gereken bir karar.

That's my decision to make.

Dostlarıma ve düşmanlarıma ödünç kitap vermem.

I don't lend books to friends or enemies.

Hiçbir İnternet sitesine gerçek adımı vermem.

I don't supply my real name to any Internet site.

İnternet'te hiçbir siteye gerçek adımı vermem.

I don't supply my real name to any site on the Internet.

O karar vermem için beni zorluyor.

He's forcing me to decide.

Bunu Tom'un görmesine izin vermem gerekmiyor.

I'm not supposed to let Tom see this.

Bu soruya nasıl cevap vermem gerekir?

How should I answer this question?

Sana vermem gereken bir şey var.

There's something I have to give you.

Çocuklarıma her zaman veda öpücüğü vermem.

I don't always kiss my children goodnight.

Bunu kime vermem gerektiğinden emin değilim.

I'm not sure who I should give this to.

Araba sürmene izin vermem gerektiğini sanmıyorum.

- I don't think I should let you drive.
- I don't think that I should let you drive.

Tüm sorulara cevap vermem gerekiyor mu?

Do I have to answer all these questions?

Kilo vermem lazım, bu yüzden diyet yapacağım.

I have to lose weight, so I'm going on a diet.

Çantamda sana vermem gereken bir şey var.

I've got something in my bag that I need to give you.

Sana vermem gereken başka bir şeyim var.

I have something else I need to give you.

Tom'a karşı ifade vermem için beni zorlayamazsın.

You can't force me to testify against Tom.

Şimdi o soruya cevap vermem gerekiyor mu?

Am I supposed to answer that question now?

Onun mektubuna cevap vermem gerekip gerekmediğini bilmiyorum.

I wonder if I should answer his letter.

- Onu Tom'a vermeliyim.
- Onu Tom'a vermem gerekiyor.

I must give Tom that.

Tom'a benim için kararlar vermesine izin vermem.

I don't let Tom make decisions for me.

Bir oğlum olsa ona Tom adını vermem.

If I had a son, I wouldn't name him Tom.

Daha sonrasına kadar karar vermem gerektiğini sanmıyorum.

- I don't think I should decide until later.
- I don't think that I should decide until later.

Tom'un beni öpmesine izin vermem gerekiyor mu?

Should I let Tom kiss me?

Köpeğimi başka birinin beslemesine asla izin vermem.

I never let anyone else feed my dog.

Doktor bana birkaç kilo vermem gerektiğini söyledi.

The doctor told me that I should lose a few pounds.

Tom bunu yapmana izin vermem gerektiğini söyledi.

- Tom said I should let you do that.
- Tom said that I should let you do that.

Yerinde olsam Tom'un araba kullanmasına izin vermem.

I wouldn't let Tom drive if I were you.

Tom'a Noel için ne vermem gerektiğini düşünüyorsun?

What do you think I should give Tom for Christmas?

Tom içeri girmesine izin vermem için bana yalvardı.

Tom begged me to let him in.

Sana daha güçlü bir doz vermem gerektiğini biliyordum.

- I knew I should've given you a stronger dose.
- I knew I should have given you a stronger dose.

Doğum günü için Tom'a ne vermem gerektiğini düşünüyorsun?

What do you think I should give Tom for his birthday?

Kusura bakmayın, tanımadığım insanların içeri girmesine izin vermem.

I'm sorry, I don't let in people I don't know.

Tom bana biraz kilo vermem gerektiğini düşündüğünü söyledi.

- Tom told me that he thought I should lose some weight.
- Tom told me he thought I should lose some weight.
- Tom told me he thought that I should lose some weight.
- Tom told me that he thought that I should lose some weight.

En kısa sürede kötü bir alışkanlığa son vermem gerekiyor.

We must put an end to a bad habit as soon as possible.

Bir konuşma ya da bir şey vermem gerekiyor mu?

Am I supposed to give a speech or something?

Tom eve erken gitmesine izin vermem için bana yalvardı.

Tom begged me to let him go home early.

- Sandviçimi sana vermeyeceğim.
- Sandviçimi sana vermiyorum.
- Sandviçimi sana vermem.

I won't give you my sandwich.

- Ona bir şans vermeliyim.
- Ona bir şans vermem gerekiyor.

I have to give her a chance.

Son zamanlardaki olaylar sebebiyle, kendimi işime vermem tamamen imkansız.

Due to recent events, it is completely impossible for me to focus on my work.

Keşke Tom'a Noel için ne hediye vermem gerektiğini bulabilsem.

I just wish I could figure out what to give Tom for Christmas.

- Gözümün önünden ayrılmana asla izin vermem.
- Gözüm hep üzerinde olacak.

I'd never let you out of my sight.

Atıma ne isim vermem gerektiği üzerine iyi fikirleriniz var mı?

Do you have any good ideas on what I should name my horse?

Ben asla hiç kimseye ödünç kitap ya da CD vermem.

I never lend books or CDs to anyone.

Bir sonraki gün okul olduğu gecelerde, çocuklarımın televizyon seyretmelerine izin vermem.

I don't allow my kids to watch TV on school nights.

Hayatım bir koşu bandı haline geldi ve bir mola vermem gerekir.

My life has become a treadmill, and I need a break.

- Hiçbir şeye para ödemek zorunda değildim.
- Hiçbir şeye para vermem gerekmedi.

I didn't have to pay for anything.

- Zengin olsaydım bile, ona para vermezdim.
- Zengin olsam bile, ona para vermem.

Even if I were rich, I wouldn't give him money.

- Ne yapacağıma karar vermeliyim.
- Ne yapacağıma karar vermek zorundayım.
- Ne yapacağıma karar vermem gerekiyor.

I have to decide what to do.

- Tom'un sorularının tümüne cevap vermem imkansızdı.
- Tom'un tüm sorularına cevap vermek benim için imkansızdı.

It was impossible for me to answer all of Tom's questions.

- Paranın benim için hiçbir önemi yok.
- Para benim için hiçbir şey ifade etmiyor.
- Paraya zerre kadar değer vermem.

Money doesn't mean anything to me.

"Bu bir ishal lokantası mı? Çünkü burada en son yiyişimde ishal oldum." "Evet bayım, memnun etmek için sunuyoruz." "İyi, çünkü üç libre daha vermem lazım."

"Is this a diarrhea restaurant? Because I got diarrhea the last time I ate here." "Yes, sir, we do serve to please." "Good, because I need to lose another three pounds."