Translation of "Telefona" in English

Avukatımı telefona alayım.

Let me get my lawyer on the phone.

Tom telefona gelemez.

Tom can't come to the phone.

Tom telefona baktı.

Tom went over to the telephone.

Tom telefona uzandı.

Tom reached for the phone.

Telefona cevap verdim.

I answered the phone.

Lütfen telefona cevap ver.

- Please answer the phone.
- Answer the phone, please.

Onu telefona çağırır mısınız?

Would you mind calling him to the phone?

Telefona cevap ver lütfen.

Answer the phone, please.

Bay Tanaka telefona istendiniz.

Mr Tanaka, you are wanted on the phone.

Bay Yamada telefona isteniyorsunuz.

Mr Yamada, you are wanted on the phone.

Tom telefona cevap verdi.

Tom picked up the phone.

Lütfen telefona yanıt ver.

Please answer the telephone.

Şu anda telefona gelemem.

I can't come to the phone right now.

Telefona ihtiyacın var mı?

Do you need the phone?

Telefona cevap ver, lütfen?

Answer the telephone, will you?

Çalışırken telefona cevap vermem.

I don't answer the phone when I'm working.

Tom telefona cevap vermedi.

Tom didn't answer the phone.

O telefona ihtiyacım var.

I need that phone.

O telefona yanıt verme.

Don't answer that phone.

Tom'u telefona almaya çalışın.

Try to get Tom on the phone.

Tom, Mary'yi telefona çağırdı.

Tom called Mary to the telephone.

Tom şimdi telefona gelemez.

Tom can't come to the phone right now.

Hâlâ telefona cevap vermiyor.

He's still not answering his phone.

Birisi telefona cevap verebilir mi?

Can somebody get that?

- Telefona cevap ver.
- Telefonu cevapla.

Answer the phone.

Hiç kimse telefona cevap vermedi.

Nobody answered the telephone.

Lütfen Tom Jackson'ı telefona alın.

Please get Tom Jackson on the phone.

O da telefona cevap vermiyor.

She's not answering the phone either.

Ayrıca telefona da cevap vermez.

She's not answering the phone either.

Lütfen Bayan Suzuki'yi telefona alın.

Please get Miss Suzuki on the phone.

Grace yukarıdaki dahili telefona gider.

Grace goes upstairs to the extension telephone.

- Size telefon var.
- Telefona istendiniz.

- You are wanted on the phone.
- You're wanted on the telephone.
- You're wanted on the phone.

Yeni bir telefona ihtiyacım var.

I need a new phone.

Lütfen telefona cevap verir misin?

Would you please answer the phone?

Sami telefona cevap vermeye gelmedi.

Sami didn't come to answer the phone.

Telefona cevap vermek için ayağa kalktı.

She stood up to answer the phone.

Telefona cevap vermek istersen, evde kal.

- Stay home so that you can answer the phone.
- If you want to answer the phone, stay home.

Eğer biraz beklerseniz, Jane'i telefona alacağım.

If you hold on a moment, I will get Jane on the phone.

Dört civarında telefona cevap verebileceğini düşünüyorum.

She'll be available around four o'clock.

Onun telefona cevap vermesine izin verme.

Don't let him answer the phone.

Telefona cevap verebilmen için evde dur.

Stay home so that you can answer the phone.

Telefona cevap veren kadın Fransızca konuştu.

The woman who answered the phone spoke French.

Tom ikinci çalışta telefona cevap verdi.

Tom answered his phone on the second ring.

Yeni akıllı telefona bir türlü alışamıyorum!

I'm still not used to my new smartphone!

Tom çalar çalmaz telefona cevap verdi.

Tom answered the phone as soon as it rang.

Bir dakika lütfen. Onu telefona çağıracağım.

Just a minute, please. I'll call him to the phone.

Tom telefona cevap vermek zorunda kaldı.

Tom had to answer the phone.

O, telefona cevap vermek için kalktı.

She got up to answer the phone.

Ağır yaralı olmasına rağmen telefona ulaşmayı başardı.

Though seriously injured, he managed to get to a telephone.

O, telefona cevap vermediği için uyuyor olmalı.

He must have been sleeping because he didn't answer the telephone.

Telefona cevap vermek için işine ara verdi.

He interrupted his work to answer the phone.

Tom sersem bir biçimde telefona cevap verdi.

Tom groggily answered the phone.

Bu sabah telefona cevap vermemem gerektiğini biliyordum.

I knew I shouldn't have answered the phone this morning.

Tom Mary'den telefona cevap vermesini rica etti.

Tom asked Mary to answer the telephone.

- Sami telefonu açmadı.
- Sami telefona cevap vermedi.

Sami didn't pick up the phone.

Tom Mary'yi aradı ama annesi telefona baktı.

Tom called Mary, but her mother answered the phone.

- Tom telefonu bir kadının açtığını söyledi.
- Tom telefona bir kadının cevap verdiğini söyledi.
- Tom telefona bir kadının baktığını söyledi.
- Tom telefona bir kadının çıktığını söyledi.

- Tom said a woman answered the phone.
- Tom said that a woman answered the phone.

Yaklaşık 4.00 sularında onun telefona cevap verebileceğini düşünüyorum.

- She'll be available around four o'clock.
- I think she'll be able to answer the phone around 4:00.

O, zilin çaldığını duyar duymaz telefona cevap verdi.

As soon as she heard the bell ring, she answered the telephone.

O, zil çaldığını duyar duymaz telefona cevap verdi.

She answered the telephone as soon as she heard the bell ring.

Ah, lütfen benim için telefona cevap verir misin?

Oh, could you please answer the phone for me?

Onu aradım ama bir kız telefona cevap verdi.

I called him, but a girl answered the phone.

Affedersin ama benim için telefona cevap verir misin?

Sorry, but could you answer the phone for me?

- Tom'u telefona çağır.
- Beni Tom'a bağla.
- Bana Tom'u ver.

Get me Tom on the phone.

- Tom'un bir telefonu yok.
- Tom'un bir telefona sahip değil.

Tom doesn't have a telephone.

Tom telefona cevap vermeden önce her zaman arayanın kimliğini kontrol eder.

Tom always checks the caller ID before he answers the phone.

Tom'un yeni akıllı telefonu gerçekten büyük. Artık bir telefona bile benzemiyor.

Tom's new smartphone is really big. It doesn't even look like a phone anymore.

Onunla iletişim kurmaya çalıştığımda Pamela evde olmalıydı fakat telefona cevap vermedi.

Pamela must have been at home when I tried to get in touch with her, but she didn't answer the telephone.

Aygül şu anda toplantı yaptığından dolayı, telefona bakması pek müsait değil.

Aygul is not in a good position to answer the phone right now as she's holding a meeting.

O, telefona yanıt vermedi, bu nedenle ona bir e-posta gönderdim.

- He didn't answer the phone, so I sent him an email.
- He did not answer the phone, so I sent him an email.

O, telefona cevap vermedi, bu yüzden ona bir e-posta bıraktım.

He didn't answer the phone, so I left him an email.

O telefona cevap vermedi, bu yüzden ona bir e-posta gönderdim.

- He didn't answer the phone, so I sent him an email.
- He did not answer the phone, so I sent him an email.

Bulsan da telefona verdiğin fiyattan daha fazla bir fiyat vermek zorunda kalabilirsin

Even if you find you may have to give a price more than your phone

Birkaç defa Bay Yamada'nın evini aradım fakat hiç kimse telefona cevap vermedi.

I made several calls to Mr Yamada's residence, but no one answered the calls.

- Şu anda hiçbir telefona cevap veremem.
- Şu an hiçbir aramaya cevap veremem.

I can't take any calls right now.

- Telefona çıkamadığım için üzgünüm Tom.
- Aramana cevap veremediğim için kusura bakma Tom.

I'm sorry for missing your call, Tom.

Seni üç ya da dört kez aradım ama sen asla telefona cevap vermedin.

I called you three or four times, but you never answered your phone.

- Telefona benim yerime bakabilir misin?
- Telefonu benim yerime sen açabilir misin?
- Telefonu benim yerime cevaplayabilir misin?
- Telefonu benim yerime açabilir misin?

- Can you take this call for me?
- Could you answer the phone for me?