Translation of "Imkansızdır" in German

0.005 sec.

Examples of using "Imkansızdır" in a sentence and their german translations:

Mutlu olmamız imkansızdır.

unmöglich sein, uns glücklich zu fühlen.

Havasız yaşamak imkansızdır.

Ohne Luft zu leben ist unmöglich.

- O, imkansızdır.
- Olmaz.

Es ist unmöglich.

Bazı şeyler imkansızdır.

Manche Dinge sind unmöglich.

Susuz yaşamak imkansızdır.

Es ist unmöglich, ohne Wasser zu leben.

Tom'u yenmek imkansızdır.

Tom ist unschlagbar.

Onu memnun etmek imkansızdır.

Es ist unmöglich, ihn zufriedenzustellen.

Bu benim için imkansızdır.

Das ist mir unmöglich.

Depremleri önceden bilmek imkansızdır.

Es ist unmöglich, Erdbeben vorherzusagen.

O fiziksel olarak imkansızdır.

Physikalisch ist das ausgeschlossen.

O benim için imkansızdır.

Das ist mir unmöglich.

Onun önemini önemle vurgulamak imkansızdır.

Es ist gar nicht möglich, die Wichtigkeit davon überzubetonen.

Makinelerin insanların yerini alması imkansızdır.

Es ist unmöglich, Menschen durch Maschinen zu ersetzen.

Biz affedebiliriz fakat unutmak imkansızdır.

Wir können vergeben, doch vergessen ist unmöglich.

Onun el yazısını okumak imkansızdır.

Es ist unmöglich, ihre Handschrift zu entziffern.

Onun yeni teoriyi anlamasını sağlamak imkansızdır.

Es ist unmöglich, ihm die neue Theorie verständlich zu machen.

Bir ay içinde İngilizce öğrenmek imkansızdır.

Es ist unmöglich, in einem Monat Englisch zu lernen.

- Bu neden imkansız?
- O neden imkansızdır?

Warum ist das unmöglich?

Birinin annesinden daha yaşlı olması imkansızdır.

Niemand kann älter als seine Mutter sein.

Tom'un el yazısını okumak neredeyse imkansızdır.

Toms Handschrift ist kaum zu lesen.

Onunla geçinmeye çalıştım ama bu imkansızdır.

Ich habe redlich versucht, mit ihr auszukommen, aber es ist unmöglich.

Borsayla uğraşan insanlar bilir. Bu neredeyse imkansızdır.

Leute, die sich mit der Börse beschäftigen, wissen es. Das ist fast unmöglich.

Her şey yapılana kadar teorik olarak imkansızdır.

Alles ist theoretisch unmöglich, bis es gemacht wurde.

Benim yarına kadar dönem ödevimi bitirmem imkansızdır.

Es ist unmöglich für mich, meine Semesterarbeit bis morgen fertig zu haben.

Roma'da bütün görülecek yerleri bir günde görmek imkansızdır.

Es ist unmöglich, alle Sehenswürdigkeiten Roms an einem Tag zu besichtigen.

Bence, izlediğimiz filmlerdeki gibi yabancıların gezegenimizi ziyaret etmeleri imkansızdır.

Meiner Meinung nach ist es unmöglich, dass solche Außerirdische, die wir in Filmen sehen, unseren Planeten irgendwann besucht haben.

- Benim sorunu çözmem mümkün değildir.
- Problemi çözmek benim için imkansızdır.

Mir ist es unmöglich, das Problem zu lösen.

Eğer bir zaman makinesi yoksa, birinin annesinden daha yaşlı olması imkansızdır.

Es ist unmöglich, dass jemand älter als seine Mutter ist, es sei denn, er hat eine Zeitmaschine.

İçimizdeki mutluluğu bulmak oldukça zordur ve onu başka yerde bulmak imkansızdır.

Es ist sehr schwer, das Glück in uns zu finden, und es ist ganz unmöglich, es anderswo zu finden.

- Öyle yapmam imkansız.
- Benim öyle yapmam imkansızdır.
- Öyle yapmak benim için imkansız.

Es ist mir unmöglich dies so zu machen.

- Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
- Asal sayılar hayata benzerler, onlar tamamıyla mantıklıdır ama bütün zamanınızı bu konuyu düşünerek harcasanız dahi belirli bir kural bulmak imkansızdır.

Primzahlen sind wie das Leben, sie sind völlig logisch, aber es ist unmöglich, Regeln für sie zu finden, selbst wenn man seine ganze Zeit dem Nachdenken darüber widmet.