Translation of "Kurtarmak" in English

0.015 sec.

Examples of using "Kurtarmak" in a sentence and their english translations:

Milyarlarca can kurtarmak,

Saving the lives of billions,

Amacımız geleceğimizi kurtarmak

Our goal is to save our future

Tom'u kurtarmak zorundayız.

We have to save Tom.

Tom'u kurtarmak istiyordum.

I wanted to save Tom.

Onları kurtarmak zorundayız.

We've got to rescue them.

Onları kurtarmak istedim.

I wanted to save them.

Onu kurtarmak istedim.

I wanted to save him.

Onu kurtarmak zorundayız.

- We have to save him.
- We've got to save him.

Seni kurtarmak istedim.

I wanted to save you.

- Evliliğini kurtarmak adına çaba sarf etmen gerek.
- Evliliğini kurtarmak için uğraşmalısın.
- Evliliğini kurtarmak için çalışmalısın.
- Evliliğini kurtarmak için çalışmak zorundasın.
- Evliliğini kurtarmak için çalışman gerekiyor.

You need to work on saving your marriage.

Bizi rutin işlerden kurtarmak

It is here to liberate us from routine jobs,

Seni kurtarmak için buradayım.

I'm here to save you.

Onu hemen kurtarmak zorundayız.

We have to save him immediately.

O, prensesi kurtarmak zorundaydı.

He had to save the princess.

Tom dünyayı kurtarmak istedi.

Tom wanted to save the world.

Sadece gezegeni kurtarmak istiyorum.

I just want to save the planet.

O, gezegeni kurtarmak istiyor.

He wants to save the planet.

Onları kurtarmak ister misin?

Do you want to save them?

Hayatları kurtarmak için buradayız.

We're here to save lives.

Hayat kurtarmak harika hissettiriyor.

Saving lives feels great.

Seni kurtarmak için geldim.

I came to save you.

Onu kurtarmak için geldim.

- I've come to save her.
- I've come to save him.

Prensesi kurtarmak için geldim.

I've come to save the princess.

Tom'u kurtarmak için geldim.

I've come to save Tom.

Beni kurtarmak için geldi.

She came to save me.

Seni kurtarmak için geleceğim.

I'll come to save you.

Onları kurtarmak için buradayım.

I'm here to rescue them.

Onu kurtarmak için buradayım.

I'm here to rescue him.

Sizi kurtarmak için buradayız.

We're here to rescue you.

Ben Tom'u kurtarmak istiyorum.

I want to save Tom.

Yapabilirsem onları kurtarmak istiyorum.

I want to save them if I can.

Hayatımı kurtarmak için çizemem.

- I can't draw to save my life.
- I can't draw at all.

Sami evliliğini kurtarmak zorundaydı.

Sami had to save his marriage.

Tomu hala kurtarmak mümkün.

There's still time to save Tom.

Tom'u kurtarmak kolay olmayacak.

Rescuing Tom won't be easy.

- Sami kendini kurtarmak için çabalıyordu.
- Sami kendini kurtarmak için mücadele ediyordu.

Sami was struggling to save himself.

Dünyayı kurtarmak kolay bir şey.

Saving the world is easy.

Babalarını kurtarmak için acele ettiler.

They hurried to their father's rescue.

Tom hayatını kurtarmak için koştu.

- Tom ran as fast as he could.
- Tom ran for his life.
- Tom ran as fast as he was able to.
- Tom ran as quickly as he could.

O, prensesi kurtarmak için gönderildi.

He was sent to save the princess.

Prensesi kurtarmak için kim gönderildi?

Who was sent to save the princess?

Tom hayatını kurtarmak için öldü.

Tom died to save your life.

Onlar bizi kurtarmak için buradalar.

They're here to save us.

O, beni kurtarmak için geldi.

He came to my rescue.

Ben Tom'u kurtarmak için buradayım.

I'm here to rescue Tom.

Seni kurtarmak için buraya geldim.

I came here to save you.

Dan Linda'yı sorundan kurtarmak istedi.

Dan wanted to save Linda from trouble.

Kredini kurtarmak için kaybını gizlemelisin.

To save your credit, you must conceal your loss.

Onun ayağını tuzaktan kurtarmak imkansız.

It's impossible to release his foot from the trap.

Tom Mary'yi kurtarmak için çalıştı.

Tom tried to rescue Mary.

Ben değerli eşyalarımı kurtarmak istiyorum.

I want to recover my valuables.

Tom Mary'yi kurtarmak için gelmedi.

Tom didn't come to rescue Mary.

İnsanların hayatlarını kurtarmak için kaçtılar.

People ran for their lives.

Kardeşini kurtarmak için kan verdi.

He gave blood in order to save his sibling.

Sami kendi kıçını kurtarmak istedi.

Sami wanted to save his own butt.

Canımızı kurtarmak için kaçmak zorundaydık.

We had to run for our lives.

Doktor onu kurtarmak için zamanında geldi.

The doctor arrived in time to save her.

Çocuğu kurtarmak için elimizden geleni yaptık.

We did everything we could to save the boy.

Onu kurtarmak için elinden geleni yaptı.

He did his best to rescue her.

Onu kurtarmak için hayatını riske attı.

He risked his life to save her.

Tom Mary'yi kurtarmak için söz verdi.

Tom vowed to rescue Mary.

Tom kendini kurtarmak için mücadele etti.

Tom struggled to free himself.

Tom Mary'yi kurtarmak için yardım etti.

Tom helped rescue Mary.

Tom'u kurtarmak son derece zor olacak.

Rescuing Tom will be extremely difficult.

Kız kardeşini kurtarmak için kan verdi.

He gave blood in order to save his sister.

Umarım biri bizi kurtarmak için gelir.

I hope someone comes to rescue us.

O kardeşini kurtarmak için kan verdi.

She gave blood in order to save her sibling.

Tom Mary'yi kurtarmak için mağaraya girdi.

Tom went into the cave to rescue Mary.

Çocuğunu kurtarmak için hayatını riske attı.

She risked her life to save her child.

Doktor yaralı çocuğu kurtarmak için çok çalıştı.

The doctor tried hard to save the wounded boy.

Bill boğulan çocuğu kurtarmak için nehre daldı.

Bill dived into the river to save the drowning child.

Ayı göründüğünde o, hayatını kurtarmak için kaçtı.

He ran for his life when the bear appeared.

Tom Mary'yi kurtarmak için elinden geleni yaptı.

Tom did his best to rescue Mary.

Çatırdayan evliliğimizi kurtarmak için yardıma ihtiyacımız var.

We need help in fixing our broken marriage.

Tom'un bizi kurtarmak için geliyor olacağını sanmıyorum.

- I don't think Tom is coming to our rescue.
- I don't think that Tom is coming to our rescue.

Tom'u kurtarmak için yapabileceğimiz hiçbir şey yok.

There's nothing we can do to save Tom.

Onlar evlilik için kendilerini kurtarmak için anlaştılar.

They agreed to save themselves for marriage.

Senin görevin ülkeni bir yabancı işgalinden kurtarmak.

Your duty is to save your country from a foreign invasion.

O, onu kurtarmak için elinden geleni yaptı.

She did her best to rescue him.

O, onu kurtarmak için hayatını riske attı.

She risked her life to save him.