Translation of "«&»" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "«&»" in a sentence and their turkish translations:

Vorrei farvi una domanda:

Hepinize bir soru sormak istiyorum:

Chi di voi non è mai stato solo almeno una volta nella vita?

Kim hayatında bir kez olsun yalnız hissetmedi?

Non intendo essere da soli.

Tek başınalıktan bahsetmiyorum.

La gente va al cinema da sola.

Tek başına sinemaya gider.

I filosofi a volte partoriscono le loro migliori idee da soli.

Filozoflar çoğu zaman en iyi düşüncelerini tek başına düşünür.

Stare da soli fa bene.

Hayır, tek başınalık güzeldir.

Ciò di cui parlo è sentirsi soli.

Yalnız olmaktan bahsediyorum.

La solitudine non è una scelta.

Yalnızlık bir seçim değildir.

Rappresenta un divario fondamentale

Sahip olduğumuz ve

Spesso hanno contratto queste malattie in gran parte

hastalıklarla mücadele eden insanlar çoğu zaman bu hastalıklara

Perché, tanto per cominciare, erano soli.

başta yalnız oldukları için yakalanırlar.

Come fumare 15 sigarette al giorno.

riskli olduğu sonucunu ortaya koymuştur.

Ci sono molte ragioni biologiche e psicologiche

Bunun böyle olmasının birçok biyolojik ve

Per cui è così,

fizyolojik nedeni var

Rappresenta un problema fondamentale per la nostra umanità.

İnsaniyetimizin özüne esaslı bir meydan okumayı temsil eder.

Desideriamo rapporti umani.

İnsanlarla bağ kurmaya ihtiyaç duyarız.

Li desideriamo quasi quanto desideriamo il cibo, la casa, il sesso.

Neredeyse yemeğe, barınağa ve sekse ihtiyaç duyduğumuz kadar.

E, ovviamente, è dura fare sesso quando ti mancano i rapporti umani, no?

Ve, tabii, bağ olmadan seks yapmak zordur, değil mi?

E quindi, quando ci mancano i rapporti umani, reagiamo, troviamo modi per averli,

Ve insanlarla bağımız olmadığı zaman, uğraşırız, bağ kurmanın bir yolunu buluruz

E spesso lo facciamo in modi malsani.

ve çoğu zaman bunu sağlıksız yollardan yaparız.

Credo che tutti possiamo capire un po' questa situazione,

Şimdi, sanırım bu konuda hepimiz biraz empati kurabiliriz

Diversi anni fa, avevo un lavoro piuttosto intenso.

Birkaç yıl önce, yoğun bir yerde çalışıyordum.

Lavoravo nei weekend

Hafta sonları çalışıyordum.

Com'è prevedibile, quando si fa questo per molto tempo,

Ve tahmin edersiniz ki, bunu bu kadar çok yaparsanız

Il lavoro finisce per interferire nei rapporti con amici e persone care.

iş, arkadaşlarınızla ve sevdiklerinizle aranıza girer.

Se ne stava in un angolo a controllare, e-mail di lavoro sul suo Blackberry.

iş maillerini kontrol eden o kişiydim.

Ben presto, smisi di ricevere inviti,

Ve çok geçmeden, telefonumun çalması durdu

E rimasi molto solo.

ve oldukça yalnızlaştım.

Che era il lavoro,

kabul edilme yolları aradım

E, per lavorare di più, sviluppai alcune abitudini malsane.

ve daha fazla çalışabilmek için biraz sağlıksız alışkanlıklar geliştirdim.

Cominciai a dormire di meno per poter lavorare di più.

Bana gelince, daha az uyudum böylece çalışabilirdim.

Smisi di fare esercizio fisico per lavorare di più.

Egzersiz yapmayı bıraktım böylece çalışabilirdim.

E sviluppai un fastidioso mal di schiena che non passava.

ve bir türlü geçmeyen sürekli bir sırt ağrısı başladı.

Ma la cosa peggiore fu quello che mi disse il medico:

Fakat daha kötüsü, doktorum beni oturttu

" Will, a 31 anni, sei diventato un malato cronico,

ve "Will, 31 yaşında kronik hasta oldun

E di conseguenza morirai presto."

ve nihayetinde daha erken öleceksin" dedi.

Questa è la mia storia,

İşte, bu benim hikâyem.

Ma credo che molti di noi abbiano storie simili e possano identificarsi.

Ve bence çoğumuz buna benzer hikâyelere sahibiz ya da aşinayız.

Dal 1980,

1980'lerden bu yana,

La percentuale di persone che dichiarano di sentirsi sole è raddoppiata al 40%.

yalnız olduğu bilgisini veren insanların oranı iki kat artarak %40'a çıktı.

Che è due persone su cinque..

Bu, 5 insandan 2'si demektir.

Perché?

Peki, bunun sebebi nedir?

Io credo che la natura delle relazioni sia cambiata radicalmente

Bence son 30 yılda ilişkilerin doğası

Negli ultimi 30 anni,

kökten değişti

E dobbiamo ancora adattarci.

ve biz hâlâ uyum aşamasındayız.

Viviamo in una società sempre connessa

Sürekli online olduğumuz bir toplumda yaşıyoruz

Che sta diventando più sempre attiva,

ve bu sürekli online olma durumu gittikçe artarak devam ediyor

E ciò finisce per atomizzare le nostre relazioni,

ve ilişkilerimizi ayrıştırıyor

E la maggioranza di noi non si immedesima negli altri, a meno che non sia costretta.

Ve empati kurmak zorunda kalmazsak maalesef çoğumuz empati kurmuyor.

Questo perché essere empatici comporta l'essere vulnerabili

İşte bu yüzden, empati hassaslığı gerektiriyor

Ed essere vulnerabili ci espone ad eventuali ferite, al giudizio altrui.

ve hassas olmak, bizi kırılmaya ve yargılanmaya müsait hâle getiriyor.

Ok.

Peki.

La solitudine ci sta uccidendo

Yalnızlık bizi öldürüyor

E sono sempre di più quelli che stanno diventando soli.

ve her geçen gün daha çok insan yalnızlaşıyor.

Finora è tutto alquanto deprimente, vero?

Şimdiye kadar, oldukça iç karartıcı, değil mi?

Ma questo non è il motivo per cui sono qui.

Fakat burada olma nedenim bu değil.

Il consiglio tipico, a questo punto, sarebbe più o meno questo:

Şimdi, bu durumda geleneksel tavsiye şu şekilde:

"Ehi, se sei solo, posa il telefono,

"Hey, yalnızsan, telefonu elinden bırak,

Manda meno e-mail, disconnettiti dai social

daha az mail gönder, sosyal medyayı kapat

Ed esci a conoscere gente".

ve dışarı çıkıp insanlarla buluş."

Ehm...

Hmm..

Anche se la cosa ha senso a livello superficiale,

Bilirsiniz, ilk bakışta mantıklı gelse de

Credo che in realtà sia un po' indelicato.

aslında bunun biraz duyarsızca olduğunu düşünüyorum.

A dirla tutta, anzi, è alquanto sconsiderato.

Dürüst olmak gerekirse, bu biraz düşüncesizlik.

Abbiamo bisogno dei nostri cellulari,

Telefonlarımıza, maillerimize

Abbiamo bisogno delle e-mail.

ihtiyacımız var.

Voglio dire, i social sono diventati quasi di pubblica utilità oramai.

Bu durumda sosyal medya neredeyse kamu hizmeti haline geldi.

Ripeto, l'ho sperimentato in prima persona;

Bunu birebir deneyimledim;

Mentre mi avviavo verso il bar per consolarmi con un drink

âdetim olduğu üzere birkaç içki devirmek için

Come era mia abitudine.

bara gitmeye hazırlanıyordum.

Un amico che non vedevo da molto tempo

Çok uzun zamandır görmediğim bir arkadaşım

Mi mandò un messaggio.

bana mesaj attı.

E per qualche motivo, quel giorno, mi aprii, condivisi,

Ve herhangi bir sebepten, o gün, döküldüm, paylaştım,

Gli dissi che ero in difficoltà.

tükeniyor olduğumu bilmesine izin verdim.

E lui mi capí, pensate, via sms!

Mesaj üzerinden, kendini benim yerime koydu.

Venni a sapere che ci era passato anche lui.

Aynı acıya katlandığı ortaya çıktı.

Ma lui andò oltre.

Sonrasında bir adım ileri götürdü;

Mi disse:"Ehi Will, perché non metti giù il bicchiere

"Will, neden içkiyi bir kenara bırakıp olumlu bir şey

E fai qualcosa di positivo?

yapmaya gitmiyorsun?

Vai a correre."

Koşuya çık" dedi.

Così feci, e non fu affatto male.

Çıktım, gayet iyi hissettirdi.

Mi sentivo bene non solo perché avevo le endorfine che pompavano

Ve sadece vücudum endorfin salgıladığı için

A cui ancora importava di me,

beni gerçekten umursayan

Che era legato a me,

ve dürüst olmak gerekirse benim

E che mi riteneva affidabile.

sorumluluk sahibi olduğumu düşünen birisi olduğunu bana hatırlattığı için.

Così mi venne una idea:

Böylece aklıma bir şey geldi:

Se un sms ricevuto mi aveva aiutato a dare una svolta alla mia salute,

Gönderilen tek bir mesaj sağlığımı iyileştirmeme yardımcı olabildiyse

Era possibile che la stessa cosa accadesse a qualcun altro?

bir başkasına gönderilen mesaj da onun sağlığını daha iyi hâle getirebilir mi?

Era possibile che un milione di sms mandati a un milione di persone

Milyonlarca kişiye gönderilen milyonlarca mesaj

Potessero aiutarle a modificare il meglio il loro stato di salute?

sağlıklarını düzeltmeye yardımcı olabilir mi?

Era possibile, mi chiedevo, digitalizzare l'empatia

Global kronik hastalıklardaki eğilimlere ölçeklenebilir

Quattro anni fa ho deciso di scoprirlo.

Dört yıl önce, bunu araştırıp öğrenmeye karar verdim.

Abbiamo iniziato a inviare loro messaggi di aiuto,

Onlara yardımcı olacak mesajlar göndermeye başladık,

E lo abbiamo fatto in modo digitale.

ve bunları dijital olarak yaptık.

Riferiscono importanti miglioramenti del loro stato di salute:

sağlıklarında kayda değer gelişmeler kaydediyor:

La loro salute mentale e quella fisica vanno migliorando

Ruh sağlıklarını, fiziksel sağlıklarını geliştiriyorlar,

E anche le loro malattie sono diventate più gestibili:

Dahası, rahatsızlıkları düzenlenebilir hâle geliyor:

Il loro diabete è sotto controllo, la depressione sta andando via,

diyabetleri düzenlenebilir hâle geliyor, depresyonları yok oluyor,

Persino la loro esperienza con il cancro sta diventando meno angosciante.

kanser tecrübeleri bile daha az stresli hâle geliyor.

E li stiamo aiutando anche a risparmiare,

Onlara paradan tasarruf etmelerinde