Translation of "L'habitude" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "L'habitude" in a sentence and their turkish translations:

Nous avons l'habitude d'attendre.

Beklemeye alışkınız.

J'avais l'habitude de fumer.

Sigara içerdim.

Elle a l'habitude de voyager.

O, seyahat etmeye alışkındır.

Il a l'habitude des ordinateurs.

O, bilgisayarlara aşinadır.

J'ai l'habitude de manger beaucoup.

Genellikle çok yerim.

Il a l'habitude de voyager.

Gezmeye alışıktır.

J'ai l'habitude de la chaleur.

- Sıcağa alışkınım.
- Sıcağa alışığım.

Il avait l'habitude de boire.

O eskiden içerdi.

- J'ai l'habitude de cuisiner pour moi.
- J'ai l'habitude de cuisiner pour moi-même.

Kendim için yemek pişirme alışkanlığım var.

J'ai l'habitude de me lever tôt.

Erken kalkmaya alışkınım.

Il a l'habitude de travailler dur.

O, çok çalışmaya alışkındır.

L'habitude de bien manger est essentiel.

İyi beslenme alışkanlıkları gereklidir.

Mon père avait l'habitude de voyager.

Babam seyahat ederdi.

J'avais l'habitude de tenir un journal.

Bir günlük tutardım.

Tom n'avait pas l'habitude de perdre.

Tom başarısızlığa alışkın değildi.

Mon père a l'habitude de voyager.

Babam seyahat etmeye alışkın.

Tu as l'habitude de tout exagérer.

- Her şeyi abartmak gibi bir alışkanlığın var.
- Her şeyi abartma alışkanlığın var.

Tom a l'habitude de travailler dur.

Tom çok çalışmaya alışkın.

Je n'ai pas l'habitude de perdre.

- Kaybetmeye alışkın değilim.
- Yenilgiye alışık değilim.

Vous devriez prendre l'habitude d'utiliser votre dictionnaire.

Sözlüklerini kullanma alışkanlığı oluşturmaya gayret etmelisin.

Elle a l'habitude de faire la cuisine.

O, yemek pişirmeye alışkındır.

Il avait l'habitude de lire la nuit.

O geceleri kitap okurdu.

Il a l'habitude de réaliser des discours.

O, konuşmalar yapmaya alışkındır.

Ma sœur n'a pas l'habitude de cuisiner.

Kız kardeşim yemek pişirmeye alışkın değildir.

J'avais l'habitude de boire de la bière.

O önceleri bira içerdi.

Elle a l'habitude de parler en public.

Topluluk önünde konuşmaya alışkındır.

- Il buvait.
- Il avait l'habitude de boire.

O eskiden içerdi.

Tu devrais prendre l'habitude d'utiliser ton dictionnaire.

Sözlüğünü kullanmayı alışkanlık edinmelisin.

Tom a l'habitude de tenir des discours.

Tom konuşmalar yapmaya alışkındır.

J'ai l'habitude de manger dans ce restaurant.

Bu sık sık yemek yediğim restorandır.

Elle avait l'habitude d'écrire des lettres d'affaires.

O, iş mektubu yazmaya alışkındı.

J'ai l'habitude de me faire à manger.

Kendim için yemek pişirmeye alışkınım.

J'avais l'habitude de nager dans cette rivière.

Bu nehirde yüzerdim.

J'avais l'habitude de manger de la viande.

Eskiden et yerdim.

- Elle avait l'habitude de prier avant d'aller se coucher.
- Elle avait l'habitude de prier avant de se coucher.

- Uyumadan önce dua ederdi.
- Yatağa gitmeden önce dua ederdi.

- Tom ne sait pas où Marie a l'habitude d'aller skier.
- Tom ignore où Marie a l'habitude d'aller skier.

Tom, Mary'nin genellikle nerede kayak yaptığını bilmiyor.

J'avais l'habitude de lire des romans au hasard.

Rastgele roman okurdum.

Mon père avait l'habitude d'aller travailler en bus.

Babam otobüsle işe giderdi.

Il a l'habitude de manger à la hâte.

O, aceleyle yemeğe alışkındır.

Il a l'habitude de laisser la porte ouverte.

Onun kapıyı açık tutma alışkanlığı var.

Il a l'habitude de parler à des étrangers.

O yabancılarla konuşmaya alışkındır.

J'ai l'habitude de prendre une douche le matin.

Sabahları duş alma alışkanlığım var.

Il avait l'habitude de se promener après souper.

O akşam yemeğinden sonra yürüyüşe çıkma alışkanlığındaydı.

J'avais l'habitude de nager quotidiennement quand j'étais enfant.

Bir çocukken her gün yüzerdim.

Elle avait l'habitude d'aller au musée le dimanche.

O, pazar günleri müzeye giderdi.

Je dois acquérir l'habitude de me lever tôt.

Ben erken kalkma alışkanlığı edinmek zorundayım.

Il avait l'habitude de toujours dire la vérité.

Her zaman doğruyu söyleme alışkanlığı vardı.

Il a l'habitude de se gratter la tête.

Başını kaşıma alışkanlığı var.

Elle avait l'habitude de boire de la bière.

O, bira içmeye alışkındı.

J'ai l'habitude d'aller au lit avant 10 heures.

Genelde saat ondan önce yatarım.

Les Grecs avaient l'habitude de prier plusieurs dieux.

Yunanlar birkaç tanrıya tapardı.

Il avait l'habitude d'aller à l'église le dimanche.

Onlar, pazar günleri normal olarak kiliseye giderlerdi.

Elle avait l'habitude de l'aider dans ses devoirs.

O, ona ev ödevinde yardımcı olurdu.

J'ai l'habitude de manger ce type de nourriture.

Bu tür yemek yemeğe alışkınım.

Il a l'habitude de ce genre de situation.

O, o tür duruma alışkındır.

Tom n'a pas l'habitude de montrer ses sentiments.

Tom genellikle duygularını göstermez.

J'ai l'habitude d'aller marcher avant le petit-déjeuner.

Kahvaltıdan önce yürüyüşe çıkma alışkanlığı duyuyorum.

- Il a l'habitude de lire le journal lors du repas.
- Il a l'habitude de lire le journal pendant le repas.

O yemek yerken gazete okuma alışkanlığında.

Elles ont l'habitude d'évaluer les situations de façon réaliste,

Gerçekçi bir şekilde değerlendirme,

Les gens avaient l'habitude avant de voyager à pied.

İnsanlar yürüyerek seyahat ederlerdi.

Perry a pris l'habitude de penser à voix haute.

Perry yüksek sesle düşünme alışkanlığı edindi.

J'ai l'habitude de rester à la maison le dimanche.

Pazar günü genellikle evde kalırım.

Mon père avait l'habitude de manger dans ce restaurant.

Babam bu restoranda yemek yerdi.

Tom avait l'habitude de traîner avec Mary et John.

Tom; Mary ve John'la takılırdı.

Nous avions l'habitude d'aller au cinéma le samedi soir.

Cumartesi akşamları sinemaya giderdik.

J'ai l'habitude de faire mes courses dans ce supermarché.

Bu marketten alışveriş yapmaya alışığım.

Elle a l'habitude de rester éveillée toute la nuit.

O,tüm gece boyunca ayakta kalmaya alışık.

Ils avaient l'habitude de prendre leur père en exemple.

Onlar babalarına saygı duyardı.

Tom avait l'habitude de venir ici tout le temps.

Tom her zaman buraya gelirdi.

J'avais l'habitude de garder ma chambre beaucoup plus propre.

Ben odamı çok daha temiz tutardım.

J'avais l'habitude de jouer avec un couple de garçons.

Birkaç çocukla oynardım.

Il a l'habitude d'aller au travail à huit heures.

O genellikle saat 8'de işe gider.

Si seulement je pouvais perdre l'habitude que j'ai de fumer.

Keşke sigara içme alışkanlığından vazgeçebilsem.

En été nous avions l'habitude d'aller nager dans la rivière.

- Yazın yüzmek için ırmağa giderdik.
- Yazın yüzmeye ırmağa giderdik.
- Yazın, yüzmek için nehre giderdik.
- Yazın yüzmeye nehre giderdik.

Il avait l'habitude de me raconter des histoires sur l'Inde.

Bana Hindistan hakkında hikayeler anlatırdı.

J'ai l'habitude de faire une promenade avant le petit déjeuner.

Kahvaltıdan önce bir yürüyüşe gitmek benim alışkanlığımdır.

J'ai l'habitude de rester éveillé jusque tard dans la nuit.

Gece geç saatlere kadar uyanık kalmaya alışkınım.

J'ai l'habitude de faire mes courses le dimanche après-midi.

Alışverişe genellikle Pazar öğleden sonra giderim.

Tom n'a jamais eu l'habitude de manger tant de cochonneries.

Tom asla bu kadar çok abur cubur yemezdi.

Il disait qu'il n'avait pas l'habitude de parler en public.

Herkesin önünde konuşmaya alışkın olmadığını söyledi.

Elle a l'habitude de faire ses devoirs avant le dîner.

O, ev ödevini akşam yemeğinden önce yapmaya alışkındır.

Mary n'a pas l'habitude qu'on se moque d'elle en public.

Mary genelde alay edilmeye alışkın değildir.

Je n'ai pas l'habitude de parler de cette vulgaire manière.

Öyle kaba bir biçimde konuşulmaya alışkın değilim.

Mon père avait l'habitude de m'emmener ici dans ma jeunesse.

Babam, küçükken beni buraya getirirdi.

Elle avait l'habitude de jouer du violon sur le toit.

O, çatıdaki kemanla sık sık pratik yapardı.

Il a l'habitude de se lever lorsqu'il est en colère.

Onun kızgın olduğu zaman ayağa kalkma alışkanlığı vardır.

J'avais l'habitude de nourrir mon chien deux fois par jour.

Köpeğimi günde iki kez beslerdim.

J'avais l'habitude de lire des romans au hasard à cette époque.

O günlerde ara sıra roman okurdum.

Mon mari et moi avions l'habitude d'aller ensemble faire de l'escalade.

Kocam ve ben birlikte dağ tırmanışına giderdik.

Il a l'habitude de hocher la tête en écoutant une conversation.

Bir konuşma dinlerken başını sallama alışkanlığı vardır.

Je ne mange pas autant de viande que j'en avais l'habitude.

Eskisi kadar çok et yemem.

Tom m'a dit qu'il n'avait pas l'habitude de parler en public.

Tom bana herkesin içinde konuşmaya alışkın olmadığını söyledi.

J'avais l'habitude de faire une promenade au cours de la matinée.

Sabah yürürdüm.