Translation of "Entière" in Turkish

0.010 sec.

Examples of using "Entière" in a sentence and their turkish translations:

Pour déterminer son orbite entière.

tüm yörüngeyi anlamaya koyuldular.

J'ai mangé une vache entière.

Ben bütün bir inek yedim.

- Ma journée entière fut pleine de surprises.
- Ma journée entière fut riche en surprises.
- Ma journée entière a été pleine de surprises.
- Ma journée entière a été riche en surprises.

Bütün günüm sürprizlerle doluydu.

Et plus de se sentir entière.

daha çok bütün hissetmekle alakalı.

J'ai une entière confiance en mon médecin.

Doktoruma tam bir inancım var.

La ville entière se trouvait sans électricité.

Bütün şehir elektriksizdi.

Elle a voyagé sur la planète entière.

O, dünyanın her yerinde seyahat etti.

La ville entière était dans le noir.

Bütün kasaba patlatıldı.

L'eau a dévasté la ville toute entière.

Su bütün şehri mahvetti.

Je me tiens à votre entière disposition.

Tamamıyla hizmetinizdeyim.

Je serai parti pour une semaine entière.

Bir hafta boyunca gitmiş olacağım.

La planète entière va finir par être atteinte.

tüm gezegen önünde sonunda acı çeker.

Je veux passer la journée entière avec toi.

Bütün günü seninle geçirmek istiyorum.

La ville entière fut détruite par un incendie.

Tüm kasaba yangın tarafından harap edildi.

La ville entière a été dévastée par l'eau.

- Bütün şehir su tarafından mahvedildi.
- Bütün şehir su tarafından tahrip edildi.

Il a bu une bouteille de lait entière.

O, bir şişe sütü tamamen içti.

Si vous passez votre vie entière dans le noir,

Bütün hayatınızı karanlıkta geçirseniz

La vie toute entière est nourrie, protégée et maintenue.

yaşamın tamamı beslenmiş, korunmuş ve tutulmuş.

La famille entière était dehors à récolter le maïs.

Bütün aile dışarıda ekin biçiyordu.

J'ai passé la nuit entière à écrire le rapport.

- Bu raporu yazmak için bütün gece ayaktaydım.
- Bu raporu yazmak için bütün gece yatmadım.

J'ai passé la journée entière à penser à Tom.

Bütün günü Tom'u düşünerek geçirdim.

J'ai passé la semaine entière à travailler sur ce dossier.

Tüm haftayı o rapor üzerinde çalışarak geçirdim.

Il ne veut pas que tu perdes une semaine entière.

Tüm bir haftayı kaybetmek istemez.

- La classe entière était calme.
- Toute la classe était tranquille.

Bütün sınıf sessizdi.

La construction de la ville entière est réalisée sur des tissus.

tüm şehri kurmak için kumaş kullanılmış.

C'est un risque énorme d'avoir une population entière au même endroit.

Bütün bir popülasyonun tek bir yerde olması çok büyük bir risk.

Ces mêmes limites que j'avais passé ma vie entière à refuser,

Hayatım boyunca inkâr ettiğim

Elle a consacré sa vie entière à l'étude de la physique.

Tüm yaşamını fizik çalışmalarına adadı.

Il a consacré sa vie entière à soutenir les pauvres gens.

O tüm hayatını fakir insanlara yardım etmeye adadı.

Tom et Mary passèrent la matinée entière à nettoyer la maison.

Tom ve Mary bütün sabahı, evi temizleyerek geçirdi.

- Toute la nation veut la paix.
- La nation entière veut la paix.

Bütün ulus barış istiyor.

- J'ai vécu ici toute ma vie.
- J'ai vécu ici ma vie entière.

Hayatım boyunca burada yaşadım.

J'ai passé la soirée entière à lire la poésie de Kenji Miyazawa.

Ben bütün akşamı Kenji Miyazawa'nın şiirini okuyarak geçirdim.

- Toute la famille a désapprouvé le mariage.
- La famille entière désapprouva le mariage.

- Maçta bütün aile kaşlarını çattı.
- Ailenin tamamı evliliğe karşıydı.
- Bu ilişkiye tüm aile soğuk bakıyordu.

- Il a vécu ici sa vie entière.
- Il a vécu ici toute sa vie.

O hayatı boyunca burada yaşadı.

- Elle a vécu ici toute sa vie.
- Elle a vécu ici sa vie entière.

O tüm hayatı boyunca burada yaşadı.

Tom a passé la soirée entière à chercher sur internet des photos de célébrités.

Tom bütün akşamı ünlü kişlerin fotoğrafları için Web'i araştırmakla geçirdi.

Si possible. Au Yémen, par exemple, il y a une ville entière pleine de grands immeubles

. Örneğin Yemen'de yüksek binalarla dolu bir şehir var

- J'ai passé la journée entière à lire le roman.
- J'ai passé toute la journée à lire ce roman.

Bütün günü roman okuyarak geçirdim.