Translation of "Dull" in Turkish

0.012 sec.

Examples of using "Dull" in a sentence and their turkish translations:

The knife is dull.

Bıçak kör.

This knife is dull.

Bu bıçak kör.

He has dull senses.

Onun donuk duyuları vardır.

My knife has gotten dull.

- Bıçağım köreldi.
- Bıçağım körelmiş.

There's never a dull moment.

Asla sıkıcı bir an yoktur.

Being overrun by a dull haze.

yok olacağını düşünmek beni dehşete düşürdü.

And she's just dull and white.

Sadece donuk bir beyaz.

Television can dull our creative power.

Televizyon yaratıcı gücümüzü köreltebilir.

He is really dull to hardship.

O, sıkıntıya karşı gerçekten duyarsız.

He found the movie very dull.

O filmi çok sıkıcı buldu.

My job is dull and boring.

Benim görevim donuk ve sıkıcı.

I have a dull ache here.

Burada künt bir ağrım var.

That type of person is dull.

O tip bir kişi can sıkıcıdır.

Saw a child who was neurologically dull.

onu, nörolojik olarak donuk bir çocuk olarak görüyordu.

I'm getting tired of the dull game.

Ben sıkıcı oyundan usanıyorum.

I can't write with this dull pencil.

Bu kör kalemle yazamıyorum.

Frankly speaking, his speeches are always dull.

Açıkçası, onun konuşmaları her zaman sıkıcı.

There's never a dull moment with you.

Seninle asla sıkıcı bir an yoktur.

There's never a dull moment with Tom.

Tom ile asla sıkıcı bir an yoktur.

- Skip the dull chapters.
- Skip the boring chapters.

Sıkıcı bölümleri geç.

The former half of the film was dull.

Filmin ilk yarısı sıkıcıydı.

- This party is dull.
- This party is boring.

Bu parti sıkıcı.

My life would be very dull without books.

Hayatım kitaplar olmadan çok sıkıcı olurdu.

Tom's goal livened up an otherwise dull game.

Tom'un golü zevksiz geçen maçı canlandırdı.

This not only leads to dull and repetitive gatherings,

Bu da toplantıları sadece sıkıcı ve benzer yapmıyor,

This knife is so dull that it can't cut.

Bu bıçak o kadar kör ki kesemez.

There's never a dull moment when Tom is around.

Tom buralarda olduğunda sıkıcı bir an yoktur.

All work and no play makes Jack a dull boy.

Hep çalışıp hiç eğlenmemek Jack'i mal bir çocuğa çeviriyor.

The latter half of the drama was a little dull.

Dramanın ikinci yarısı biraz sıkıcıydı.

We can talk for hours and it never gets dull.

Biz saatlerce konuşabiliriz ve asla sıkıcı olmaz.

Kozue thought the teacher's lecture was dull, boring and endless.

Kozue öğretmenin dersinin, donuk, sıkıcı ve sonsuz olduğunu düşündü.

She tried to cut the meat with a dull knife.

Eti kör bir bıçakla kesmeye çalıştı.

He tried to cut the meat with a dull knife.

Eti körelmiş bir bıçakla kesmeyi denedi.

Is your stomach pain dull, sharp, cramping, or something else?

Karnındaki ağrı künt bir ağrı mı, bıçak saplanır gibi mi, yoksa kramp şeklinde ya da başka türlü bir ağrı mı?

The coffee enabled me to stay awake during the dull concert.

Sıkıcı bir konser sırasında, kahve benim uyanık kalmamı sağladı.

Geometry, about which I know nothing, seems like a very dull subject.

Hakkında hiçbir şey bilmediğim Geometri çok sıkıcı bir konu gibi görünüyor.

The movie was so dull that the audience left one by one.

Film öylesine sıkıcıydı ki seyirciler tek tek ayrılmıştı.

If it were not for sports, how dull school life would be!

Spor olmasa okul hayatı ne kadar sıkıcı olurdu!

If it wasn't for music, the world would be a dull place.

Eğer müzik olmasaydı dünya sıkıcı bir yer olurdu.

If it weren't for music, the world would be a dull place.

Müzik olmasaydı dünya sıkıcı bir yer olurdu.

If there were no books, life would no doubt be very dull.

Hiç kitap olmasaydı, hayat hiç şüphesiz çok sıkıcı olurdu.

Tom tried to cut the delicious-looking meat with a dull knife.

Tom lezzetli görünümlü eti kör bir bıçakla kesmeye çalıştı.

My friends always say that I'm too quiet, but my family says I'm too dull.

Arkadaşlarım hep benim fazla sessiz olduğumu söylerler ama ailem benim çok sıkıcı olduğumu söylüyor.

I found his new novel very dull. I don't think he is much of a writer.

Onun yeni romanını çok sıkıcı buldum. Onun çok iyi bir yazar olduğunu sanmıyorum.

This club is fearfully dull. The dance floor is empty and the smoking patio is packed.

Bu kulüp korkunç şekilde sıkıcıdır. Dans alanı boş ve sigara içme verandası tıka basa doludur.

The knife was so dull that I couldn't cut the meat with it and I had to use my pocketknife.

Bıçak o kadar kördü ki onunla eti kesemedim ve benim çakımı kullanmak zorunda kaldım.