Translation of "تستطيع" in Turkish

0.021 sec.

Examples of using "تستطيع" in a sentence and their turkish translations:

أحقّا تستطيع فعلها؟

Bunu gerçekten yapabilir misin?

هل تستطيع السباحة؟

Sen yüzebilir misin?

لا تستطيع الدخول

İçeriye girmeyebilirsin.

إذا كنت تستطيع تهجئتها

Tabii heceleyebilirseniz.

تستطيع صنع برامج أكبر.

bu kadar büyük programlar yapabilirsiniz.

‫بالكاد تستطيع الفيلة الرؤية.‬

Filler zar zor görebiliyor.

والعيون لا تستطيع الرؤية

ve gözleri görmüyor

لا تستطيع ركوب حصان.

Sen ata binemezsin.

تستطيع قيادة سيارة، صحيح؟

Araba sürebilirsin, değil mi?

تستطيع السباحة، أليس كذلك؟

Yüzebilirsin, değil mi?

تستطيع ماري الرقص جيدا.

Mary iyi dans edebilir.

ألا تستطيع الشعور به ؟

Onu hissedemiyor musun?

تستطيع تصليحه، أليس كذلك؟

Bunu tamir edebilirsin, değil mi?

هل تستطيع تكلم التركمانية؟

Türkmence konuşabilir misin?

هل تستطيع قرائه العربي؟

- Arapça okuyabilir misin?
- Arapça okuyabilir misiniz?

هي تستطيع أن تسبح.

- O yüzebilir.
- Yüzebilir.
- Yüzme biliyor.

تستطيع إيميلي أن تسبح.

Emily yüzebilir.

لا تستطيع السباحة هنا.

- Burada yüzmemen gerekiyor.
- Burada yüzemezsin.

لن تستطيع اللحاق بالقطار.

Trene yetişemeyeceksiniz.

تستطيع ضربهم ببعض إذا أردت.

birbirlerine vurabilirsiniz.

حتى تستطيع الشعور بالوئام العقلي.

böylece zihnimiz zihinsel uyum içinde hissedebilir

لأنك لن تستطيع سبر أغوارها.

çünkü onları ölçemezsiniz.

ولكنك لا تستطيع إدراكها بوعيك.

Sadece bilinçli olarak farkında değilsiniz.

لا تستطيع ان تفعل ذلك!

yapmıyor!

إذا كنت تستطيع تخيل ذلك

Eğer hayal etmesi mümkünse.

هل تستطيع أكل المحار النيء؟

Çiğ istiridye yiyebilir misin?

تستطيع ماري أن تتكلم اليابانية.

- Mary Japonca konuşabiliyor.
- Mary Japonca konuşabilir.

ألا تستطيع مساعدتي بأي شيء؟

Bana yardım etmek için bir şey yapamaz mısın?

هل تستطيع السباحة بمثل سرعته ؟

Onun kadar hızlı yüzebilir misin?

هل تستطيع أن تقود سيارة؟

Araba sürebilir misin?

تستطيع السناجيب الركض حقاً بسرعة.

- Sincaplar gerçekten hızlı koşabilirler.
- Sincaplar gerçekten hızlı bir şekilde kaçabilirler.

أختي تستطيع السباحة بسرعة كثيرة.

Kız kardeşim çok hızlı yüzebilir.

لا تستطيع أن تفعله غدا.

Onu yarın yapamazsın.

لا تستطيع العيش بدون ماء.

Susuz yaşayamazsın.

تستطيع قراءة اي شيء تريد.

Sen istediğin her şeyi okuyabilirsin.

هل تستطيع أن تعُدّ بالإيطالية؟

- İtalyanca sayı sayabilir misin?
- İtalyanca sayabilir misin?

لا تستطيع ليلى الإخبار بذلك.

Leyla anlatamaz.

فلن تستطيع متابعة توظيف ذلك المشروع،

Breakthrough Starshot'ın uygulanmasına devam etmezler.

هل تستطيع التمييز بين القمح والشعير؟

Buğdayı arpadan ayırt edebilir misin?

بالطبع، تستطيع ان تفعل ما تشاء.

- Ne yapmak istersen yapabilirsin tabii ki de.
- Ne yapmak isterseniz yapabilirsiniz tabii ki de.
- Yapmak istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz, elbette.

هل تستطيع أن تريني غرفة أخرى؟

Bana başka bir oda gösterir misin?

هل تستطيع إثبات وجود رجال النظافة؟

Çöpçülerin varlığını kanıtlayabilir misin?

إن لم تعمل لن تستطيع الأكل.

Çalışmazsan yemek yiyemezsin.

لا تستطيع فعل أي شيء حول هذا

Bu konuda hiçbir şey yapamazdınız.

‫إنه عالم لا تستطيع أعيننا فك طلاسمه.‬

Gözlerimizle içine sızamadığımız bir dünyadır.

لا تستطيع إدراك المشاكل التي تعيق طريقك،

Kendi yolunuzdaki sorunları fark etmiyorsunuz

هذه الحيوانات لا تستطيع العيش في الطبيعة

o hayvanlar doğada yaşayamayıp

عندما لا تستطيع ، يمكنهم الاتصال بك الخشب

yapmadığızda'da size odun diye hitap edebiliyorlar

يوجد خدشة هنا، فهل تستطيع اعطائي حسم؟

Burada çizik var. İndirim verebilir misiniz?

هل تستطيع أن تكتشف الدوحة في الخريطة؟

Doha'yı haritada bulabilir misin?

تستطيع الغواصه ان تغوص الي 300 متر.

Denizaltı 300 metreye kadar dalabilir.

لا تستطيع الحكومة اليابانية تسيير هذه الأزمة.

Japon hükümeti sorunla başa çıkamaz.

و لكن يبدو أنك لا تستطيع الحصول عليها.

görünmesine de neden olur.

ولكنني لم أعلم أي عنصر تستطيع خلاياي صناعته،

fakat hücerlerimin hangi bileşimleri üretebileceğini ve bu reaksiyonların

فعندما يجف الحبر لا تستطيع تغيير المعلومات المكتوبة.

mürekkep kuruduğunda bilgiyi değiştiremezdiniz.

الآن، تكنولوجيا اليوم تستطيع القيام بأفضل من ذلك.

Bugün teknoloji daha fazlasını da yapabilir.

‫إن صادفت وحيد قرن غاضب، فلن تستطيع الهرب.‬

Öfkeli bir gergedanla karşılaşırsanız pek kaçma şansınız olmaz.

لا تستطيع قواته فعل الكثير لمساعدة السفن المتراجعة

Birlikleri geri çekilmekte olan gemilere çok az yardım edebilir.

‫هي أكثر مما تستطيع هذه الأشبال‬ ‫التعامل معه.‬

...pek bu gençlerin dişine göre değil.

تصدر أصواتًا بتردد لا تستطيع الأذن البشرية سماعه

insan kulağının duyamayacağı frekansta sesler çıkarıyorlar

إنها مشغولة الآن, لذا لا تستطيع التحدث معك.

Şimdi meşgul, bu yüzden seninle konuşamaz.

أنا آسف، ولكن لا تستطيع أن تتزوج بسوزان.

Üzgünüm fakat Susan'la evlenemezsin.

- هل تتكلم الإنجليزية؟
- هل تستطيع التحدث باللغة الانجليزية؟

- İngilizce konuşabiliyor musun?
- İngilizce konuşabilir misin?
- İngilizce konuşur musun?

ستتفاجئ حين ترى ما تستطيع تعلمه في أسبوع.

Bir haftada öğrenebileceğine şaşırırdın.

تستطيع معالجة السرطان اذا أكتشف في المراحل الأولى.

Erken bir aşamda tespit edilirse, kanserin tedavisi mümkündür.

هل تستطيع ترجمة هذه الجملة إلى اللغة الإنجليزية.

Bu cümleyi İngilizceye çevirebilir misiniz?

‫حشرة عقربان ستفترس أي شيء‬ ‫تستطيع أن تسيطر عليه.‬

Scolopendra subspinipes alt edebileceği her şeyi avlar.

حسناً, تستطيع اقتراح مجموعات أخرى من الأرقام المتتالية الزوجية

Başka ardışık çift sayı seti verirsiniz.

‫هذه الأنثى تستطيع بلوغ طول‬ ‫يربو عن الـ10 أمتار.‬

Bu dişi ileride on metre büyüklüğü aşabilir.

‫تستطيع سفن الصيد الإمساك بمئات الأطنان‬ ‫في رحلة واحدة.‬

Trol tekneleri tek seferde yüzlerce ton balık çekebilir.

‫رغم هبوط ستار الظلام،‬ ‫إلا أنها لا تستطيع النوم.‬

Karanlığa rağmen... ...uyumayı göze alamazlar.

‫جلديات القوائم بارعة في الانزلاق.‬ ‫تستطيع قطع 130 مترًا.‬

Kolugolar süzülmek konusunda ustadır. 130 metre boyunca süzülebilirler.

لا تستطيع الحكم على شخص إن لم تعرفه جيدا.

İyi tanımıyorsan, bir kişiyi yargılayamazsın.

هل تستطيع أن تخبر توم أن ماري إتصلت به؟

Tom'a Mary'nin aradığını söyler misin?

تستطيع النملة أن ترفع أكثر من خمسين ضعف وزنها.

Bir karınca kendi ağırlığının 50 kat fazlasını kaldırabilir.

كم مرة تستطيع أن تلعب الكرة الطائرة مع أصدقائك ؟

Arkadaşlarınızla ne sıklıkla voleybol oynayabilirsiniz?

- أنتَ لا تستطيع تحدث الإنجليزية, هل تستطيع؟
- أنتِ لا تستطيعين تحدث الإنجليزية, هل تستطيعين؟
- أنتِ لا يمكنكِ تحدث الإنجليزية, هل يمكنكِ؟

İngilizce konuşamazsın, değil mi?

لا تترك أي شيء لتتذكّره إذا كنتَ تستطيع عمله أوتوماتيكيَّا،

Yinelenen veya kaydedilmiş liste olarak zamanlayıp planladığınız

لن تستطيع القيام بذلك وحدك. وهنا يأتي دور المقربين منك.

Bunu kendi başınıza yapamazsınız. O zaman arkadaşlarınız geliyor.

ولكنك إذا كنت تستطيع قيادة دراجة، فإنك تملك الإجابات عليها،

Fakat eğer bisiklet sürebiliyorsanız yanıtları zaten biliyorsunuz.

التي تستطيع باستمرار أن تستقبل وترسل ضغط دمك عبر الإنترنت.

radar bazlı tansiyon aletlerinin prototipleri var.

‫هذه الأفراخ تنمو بسرعة شديدة‬ ‫لدرجة أنها تستطيع سبق التمساح.‬

Bu yavrular o kadar hızlı büyüyor ki, daha şimdiden timsahtan koşarak kaçabiliyorlar.

لا يوجد شيء لا تستطيع المرأة فعله بعد أن تريد

Bir kadının istedikten sonra yapamayacağı şey yoktur zaten

ماذا تعتقد أن تفعل الأسر التي لا تستطيع إطعام أطفالها؟

Çocuğuna ekmek yediremeyecek duruma düşen aileler sizce ne yapacak?

لا تستسلم، أنا متأكد/متأكدة أنك تستطيع/تستطيعين فعل ذلك.

Hemen pes etme. Yapabileceğinden eminim.

إذا أطعمت كلبك بشكل صحيح، تستطيع أن ترفع من عمره.

Eğer köpeğini uygun şekilde beslersen, onun ömrünü uzatabilirsin.

أعني ويمكن أن جدتنا لا تستطيع الرقص في Taşikardi، طبيعي جدا.

Yani Taşikardi'de dans etmeyebilir tabii büyükannemiz, yani normal.

‫لا شك أن هذه الحيوانات الشبيهة بـ"طرزان"‬ ‫تستطيع قتلنا بسهولة.‬

Bu Tarzanvari hayvanların bizi kolayca öldürebilecekleri kuşkusuz.

‫المشكلة أن هذه الكائنات ‬ ‫تستطيع الحركة بسرعة هائلة متى أرادت هذا.‬

Şöyle ki bu ufaklıklar istediklerinde çok hızlı olabiliyorlar.

وأن طفلتي لن تستطيع أبداً فعل أي من تلك المهام الصغيرة.

ne kadar cesur ve umut doluydum

- أمي لا يمكنها ركوب الدراجة.
- لا تستطيع أمي أن تركب الدراجة.

Annem bisiklet süremez.

يجب أن يخرج كمية كافية من جزيئات الفيروس تستطيع إصابتك بالعدوى،

Bir enfeksiyon başlatmak için yeterince virüs partikülünü dışarı atmaları gerekir.

لا نسطيع رؤية الأشعّة فوق البنفسجيّة، لكنّ الحشرات تستطيع أن تراها.

Biz ultraviyole ışınları göremiyoruz ama böcekler görürler.

تستطيع البحث عن الكلمات والحصول على ترجماتها. لكنه ليس قاموسًا عاديًّا.

Sözcükleri arayabilir ve çevirileri alabilirsiniz. Ama o, tam olarak tipik bir sözlük değildir.