Translation of "'&'" in Turkish

0.018 sec.

Examples of using "'&'" in a sentence and their turkish translations:

Me gustaría hacerles una sola pregunta:

Hepinize bir soru sormak istiyorum:

¿quién nunca, ni una sola vez en su vida se ha sentido solo?

Kim hayatında bir kez olsun yalnız hissetmedi?

No hablo de estar solo.

Tek başınalıktan bahsetmiyorum.

La gente va al cine sola.

Tek başına sinemaya gider.

Los filósofos muchas veces llegan a sus mejores pensamientos estando solos.

Filozoflar çoğu zaman en iyi düşüncelerini tek başına düşünür.

No, estar solo es bueno.

Hayır, tek başınalık güzeldir.

Hablo sobre sentirse solo.

Yalnız olmaktan bahsediyorum.

La soledad no es una elección.

Yalnızlık bir seçim değildir.

Representa una falta de coincidencia fundamental

Sahip olduğumuz ve

Muchas veces se enfermaron en gran parte

hastalıklarla mücadele eden insanlar çoğu zaman bu hastalıklara

Porque se sentían solos.

başta yalnız oldukları için yakalanırlar.

Como fumar 15 cigarrillos al día.

riskli olduğu sonucunu ortaya koymuştur.

Hay muchas razones biológicas y fisiológicas

Bunun böyle olmasının birçok biyolojik ve

Que explican esto,

fizyolojik nedeni var

Representa un desafío fundamental a nuestra humanidad central.

İnsaniyetimizin özüne esaslı bir meydan okumayı temsil eder.

Ansiamos la conexión humana.

İnsanlarla bağ kurmaya ihtiyaç duyarız.

La ansiamos casi tanto como anhelamos la comida, el refugio y el sexo.

Neredeyse yemeğe, barınağa ve sekse ihtiyaç duyduğumuz kadar.

Y es difícil tener relaciones sexuales cuando carecen de conexión humana, ¿no?

Ve, tabii, bağ olmadan seks yapmak zordur, değil mi?

Cuando nos falta la conexión humana, buscamos formas de obtenerla,

Ve insanlarla bağımız olmadığı zaman, uğraşırız, bağ kurmanın bir yolunu buluruz

Y muchas veces lo hacemos de manera perjudicial.

ve çoğu zaman bunu sağlıksız yollardan yaparız.

Creo que todos podemos empatizar con esto un poco,

Şimdi, sanırım bu konuda hepimiz biraz empati kurabiliriz

Hace varios años trabajaba en un lugar intenso.

Birkaç yıl önce, yoğun bir yerde çalışıyordum.

Trabajaba todos los fines de semana.

Hafta sonları çalışıyordum.

Y predeciblemente, si hacen esto no durante mucho tiempo,

Ve tahmin edersiniz ki, bunu bu kadar çok yaparsanız

El trabajo se interpone en el camino con amigos y seres queridos.

iş, arkadaşlarınızla ve sevdiklerinizle aranıza girer.

Estaba en la esquina con la Blackberry, revisando correos del trabajo.

iş maillerini kontrol eden o kişiydim.

Y muy pronto, dejé de recibir llamadas telefónicas,

Ve çok geçmeden, telefonumun çalması durdu

Y me sentí bastante solo.

ve oldukça yalnızlaştım.

Que era el trabajo,

kabul edilme yolları aradım

Desarrollé algunos hábitos poco saludables para trabajar más.

ve daha fazla çalışabilmek için biraz sağlıksız alışkanlıklar geliştirdim.

Entonces para mí, dormía menos para poder trabajar.

Bana gelince, daha az uyudum böylece çalışabilirdim.

Dejé de entrenar para poder trabajar.

Egzersiz yapmayı bıraktım böylece çalışabilirdim.

Desarrollé este molesto dolor de espalda eso no desaparecería.

ve bir türlü geçmeyen sürekli bir sırt ağrısı başladı.

Pero aún peor, mi médico me sentó

Fakat daha kötüsü, doktorum beni oturttu

Y dijo: "Will, a los 31, te has vuelto un enfermo crónico,

ve "Will, 31 yaşında kronik hasta oldun

Y como consecuencia morirás pronto.

ve nihayetinde daha erken öleceksin" dedi.

Esa es mi historia.

İşte, bu benim hikâyem.

Y creo que muchos tenemos o podemos reconocer historias similares.

Ve bence çoğumuz buna benzer hikâyelere sahibiz ya da aşinayız.

Desde la década de 1980

1980'lerden bu yana,

El porcentaje de personas que dicen sentirse solas se ha duplicado al 40 %.

yalnız olduğu bilgisini veren insanların oranı iki kat artarak %40'a çıktı.

Esto son dos de cada cinco personas.

Bu, 5 insandan 2'si demektir.

Ahora, ¿a qué se debe esto?

Peki, bunun sebebi nedir?

Creo que la naturaleza de las relaciones ha cambiado fundamentalmente

Bence son 30 yılda ilişkilerin doğası

En las últimas tres décadas,

kökten değişti

Y aún tenemos que adaptarnos.

ve biz hâlâ uyum aşamasındayız.

Vivimos en esta sociedad que siempre está activa

Sürekli online olduğumuz bir toplumda yaşıyoruz

Eso se está convirtiendo cada vez más en " siempre activa"

ve bu sürekli online olma durumu gittikçe artarak devam ediyor

Y esto está atomizando nuestras relaciones,

ve ilişkilerimizi ayrıştırıyor

Y si no estamos obligados a empatizar, la mayoría, desafortunadamente, no lo hará.

Ve empati kurmak zorunda kalmazsak maalesef çoğumuz empati kurmuyor.

Eso es porque la empatía supone ser vulnerable,

İşte bu yüzden, empati hassaslığı gerektiriyor

Y ser vulnerable nos abre las puertas a ser heridos y juzgados

ve hassas olmak, bizi kırılmaya ve yargılanmaya müsait hâle getiriyor.

Bien.

Peki.

Entonces la soledad nos está matando

Yalnızlık bizi öldürüyor

Y cada vez más de nosotros nos sentimos solos.

ve her geçen gün daha çok insan yalnızlaşıyor.

Hasta ahora, muy deprimente, ¿verdad?

Şimdiye kadar, oldukça iç karartıcı, değil mi?

Pero esa no es la razón por la que estoy aquí.

Fakat burada olma nedenim bu değil.

El consejo tradicional al respecto dice algo así:

Şimdi, bu durumda geleneksel tavsiye şu şekilde:

"Oye, si estás solo, cuelga el teléfono,

"Hey, yalnızsan, telefonu elinden bırak,

Manda menos correos, desactiva las redes sociales,

daha az mail gönder, sosyal medyayı kapat

Y sal y conoce gente".

ve dışarı çıkıp insanlarla buluş."

Mmm..

Hmm..

Mientras eso tiene sentido en un nivel superficial,

Bilirsiniz, ilk bakışta mantıklı gelse de

Pienso, de hecho, que es un poco insensible.

aslında bunun biraz duyarsızca olduğunu düşünüyorum.

Honestamente, en realidad pienso que es desconsiderado.

Dürüst olmak gerekirse, bu biraz düşüncesizlik.

Necesitamos nuestros teléfonos,

Telefonlarımıza, maillerimize

Necesitamos correos.

ihtiyacımız var.

Las redes sociales se han convertido en una utilidad pública en este punto.

Bu durumda sosyal medya neredeyse kamu hizmeti haline geldi.

Ahora, de nuevo, vi esto de primera mano;

Bunu birebir deneyimledim;

Cuando estaba sentado en el bar para ahogarme en bebida,

âdetim olduğu üzere birkaç içki devirmek için

Como era mi costumbre.

bara gitmeye hazırlanıyordum.

Un amigo al que no había visto en mucho tiempo

Çok uzun zamandır görmediğim bir arkadaşım

Me envió un mensaje de texto.

bana mesaj attı.

Y por cualquier razón, ese día, me abrí, compartí,

Ve herhangi bir sebepten, o gün, döküldüm, paylaştım,

Le hice saber que estaba luchando.

tükeniyor olduğumu bilmesine izin verdim.

Y empatizó conmigo a través de un mensaje de texto, nada menos.

Mesaj üzerinden, kendini benim yerime koydu.

Resulta que pasaba por el mismo dolor.

Aynı acıya katlandığı ortaya çıktı.

Pero luego dio un paso más;

Sonrasında bir adım ileri götürdü;

Dijo, "Oye, Will, ¿Por qué no bajas la bebida

"Will, neden içkiyi bir kenara bırakıp olumlu bir şey

E intentas hacer algo positivo?

yapmaya gitmiyorsun?

Ve a correr."

Koşuya çık" dedi.

Así que lo hice y me sentí muy bien.

Çıktım, gayet iyi hissettirdi.

Y ,e sentí bien no solo porque segregué endorfinas

Ve sadece vücudum endorfin salgıladığı için

Que realmente se preocupaba por mí,

beni gerçekten umursayan

Quien se conectaba conmigo,

ve dürüst olmak gerekirse benim

Y, siendo honesto, me consideraba responsable.

sorumluluk sahibi olduğumu düşünen birisi olduğunu bana hatırlattığı için.

Entonces, tuve una idea:

Böylece aklıma bir şey geldi:

Si un mensaje de texto podía ayudarme a cambiar mi salud,

Gönderilen tek bir mesaj sağlığımı iyileştirmeme yardımcı olabildiyse

¿podría un mensaje de texto enviado a otra persona ayudarle a cambiar su salud?

bir başkasına gönderilen mesaj da onun sağlığını daha iyi hâle getirebilir mi?

Y ¿podría un millón de mensajes de texto enviados a un millón de personas

Milyonlarca kişiye gönderilen milyonlarca mesaj

Ayudarles a cambiar su salud?

sağlıklarını düzeltmeye yardımcı olabilir mi?

Y ¿podríamos digitalizar fundamentalmente la empatía

Global kronik hastalıklardaki eğilimlere ölçeklenebilir

Hace cuatro años, decidí averiguarlo.

Dört yıl önce, bunu araştırıp öğrenmeye karar verdim.

Entonces nos preparamos para enviar mensajes útiles,

Onlara yardımcı olacak mesajlar göndermeye başladık,

Y lo hicimos digitalmente.

ve bunları dijital olarak yaptık.

Reportan mejoras importantes en su salud:

sağlıklarında kayda değer gelişmeler kaydediyor:

Están mejorando su salud mental, están mejorando su salud física,

Ruh sağlıklarını, fiziksel sağlıklarını geliştiriyorlar,

Mejor aún, sus enfermedades mejoran.

Dahası, rahatsızlıkları düzenlenebilir hâle geliyor:

Su diabetes se gestiona mejor, su depresión se está yendo.

diyabetleri düzenlenebilir hâle geliyor, depresyonları yok oluyor,

Incluso su experiencia con el cáncer es menos angustiante.

kanser tecrübeleri bile daha az stresli hâle geliyor.

Y les ayudamos a ahorrar dinero,

Onlara paradan tasarruf etmelerinde