Translation of "Solos" in Turkish

0.007 sec.

Examples of using "Solos" in a sentence and their turkish translations:

Estamos solos.

Evrende yalnızız.

Estamos solos.

Kendi başımızayız.

Vamos solos.

Yalnız gidiyoruz.

Déjanos solos.

Bizi yalnız bırak.

Estábamos solos.

Biz yalnızdık.

Están solos.

Yalnızlar.

- Les gusta estar solos.
- Les agrada estar solos.

Onlar yalnız olmaktan hoşlanırlar.

Se gobiernan solos.

Onlar kendilerini yönetir.

Ahora están solos.

Onlar şimdi yalnız.

- Nunca estaban solos.
- Nunca estaban solas.
- Nunca estuvieron solos.

Onlar asla yalnız değildi.

- Quiero que nos dejes solos.
- Quiero que nos dejen solos.

- Bizi yalnız bırakmanı istiyorum.
- Bizi yalnız bırakmanızı istiyorum.

- Ustedes nunca estuvieron solos.
- Nunca estuvieron solos.
- Nunca estuviste solo.

Asla yalnız değildin.

Porque se sentían solos.

başta yalnız oldukları için yakalanırlar.

Creo que estamos solos.

Bence yalnızız.

- Déjanos solos.
- Déjanos solas.

Bizi yalnız bırak.

Les prometí dejarlos solos.

Ben onları yalnız bırakmak için söz verdim.

Déjanos solos un momento.

Bizi bir dakika yalnız bırak.

Por fin estamos solos.

Sonunda yalnızız.

- No los dejéis solos.
- No los deje solos.
- No las deje solas.

Onları yalnız bırakmayın.

Están solos en su habitación,

Bir odada yalnızsınız,

¿Estamos solos en el universo?

Evrende yalnız mıyız?

¿Nos dejan solos, por favor?

Lütfen bizi yalnız bırakır mısın?

Deberíamos haber ido allí solos.

Oraya kendimiz gitmeliydik.

Quiero que los dejes solos.

Onları yalnız bırakmanı istiyorum.

Me comprometo a dejarlos solos.

Onları yalnız bırakmak için söz veriyorum.

Porque no podemos hacer esto solos.

çünkü bunu tek başımıza yapamayız.

Estamos solos en el campo hidraulico

Hidrolik alanda yaptığı notları yanlız

- No estamos solos.
- No estamos solas.

Biz yalnız değiliz.

Tom, ¿podrías dejarnos solos un momento?

Tom, bizi biraz yalnız bırakır mısın?

Te dije que nos dejaras solos.

Sana bizi yalnız bırakmanı söyledim.

Tom y Mary no están solos.

Tom ve Mary yalnız değiller.

Ellos estaban solos en la biblioteca.

Kütüphanede yalnızdılar.

En ese momento, incluso podríamos ir solos

Bizde o dönemde ise tek başına bile gidebiliyordu

Tom, ¿nos dejarías solos por un momento?

Tom, bizi biraz yalnız bırakır mısın?

Por favor, ¿podría dejarnos solos un minuto?

Bizi bir dakika yalnız bırakabilir misiniz?

Ellos solo querían que los dejaran solos.

Sadece yalnız bırakılmak istediler.

Tom dejó solos a Mary y John momentáneamente.

Tom bir an için Mary ve John'u yalnız bıraktı.

Por fin encontré un lugar donde estaríamos solos.

Sonunda yalnız olabileceğimiz bir yer buldum.

Tom y Mary finalmente se habían quedado solos.

Tom ve Mary en sonunda yalnız kalmışlardı.

Y cada vez más de nosotros nos sentimos solos.

ve her geçen gün daha çok insan yalnızlaşıyor.

Hoy en día hay muchos ancianos que viven solos.

Bugünlerde birçok yaşlı insan kendi başına yaşıyor.

No los puedo dejar completamente solos en la tienda.

Ben onları dükkanda tamamen yalnız bırakamam.

Tom se marchó, dejando a Mary y John solos.

Tom Mary ve John'u yalnız bırakarak yola çıktı.

Dejar a los niños solos fue una gran imprevisión.

Çocukları yalnız bırakmak, tamamen düşüncesizlikti.

Y hay un solo modo de saber si estamos solos.

ve yalnız olup olmadığımızı öğrenmenin tek yolu var.

Pero pase lo que pase, al menos no estarán solos.

ama ne olursa olsun en azından yalnız olmayacaksınız.

Si llegan a la primavera, estarán listos para salir solos.

Bahara sağ çıkarlarsa tek başlarına yaşamaya hazır olacaklar.

Los niños van a crecer aún si los dejas solos.

Onları yalnız bıraksan bile, çocuklar büyür.

Tom y María dijeron que querían que los dejaran solos.

Tom ve Mary yalnız bırakılmak istediklerini söylediler.

Los filósofos muchas veces llegan a sus mejores pensamientos estando solos.

Filozoflar çoğu zaman en iyi düşüncelerini tek başına düşünür.

A la noche, tienen los frutos del bosque para ellos solos.

Geceleyin, ormanın meyveleri tamamen onlara kalır.

No tienen madre ni padre que les enseñen nada. Están solos.

Ona bir şey öğretecek bir annesi ya da babası yok. Tek başına.

Un 35 % de los estadounidenses mayores de 45 años están crónicamente solos.

45 yaşını geçmiş Amerikalıların %35'i kronik olarak yalnız.

Imagínense solos en el centro exacto de una pared de 610 m

610 metre bir yapının en zorlu kısmında tek başınıza olduğunuzu düşünün,

Se rompen sus formaciones y muchos soldados son dejados a defenderse solos.

Hatları bozuluyor ve çoğu asker kendi başının çaresine bakmak zorunda kalıyor.

Y ellos no están solos... los guerreros gálicos están observando desde arriba.

Ve yalnız değillerdi... Galyalı savaşçılar onları tepeden izliyorlardı.

Y supuse que no fue una opción que los chicos decidieron solos.

ve bunun çocukların kendi tercihleri olmadığını varsaydım.

De encontrar una manera, al final, de no sentirnos solos en este mundo,

günün sonunda bu dünyada yalnız hissetmemenin bir yolunu bulmak

Con el peligro vagando en la oscuridad, no puede arriesgarse a dejarlos solos.

Tehlike karanlıkta kol gezerken onları yalnız bırakma riskine giremez.

- No nos va a dejar solos.
- Él no nos va a dejar tranquilos.

O bizi yalnız bırakmayacak.

Las historias son entre 2 y 10 veces más memorables que los hechos solos.

Hikâyeler, tek başına salt bilgiden 2 ile 10 kat daha hatırlanabilir.

- ¿Te gusta estar solo?
- ¿Te gusta estar sola?
- ¿Os gusta estar solos?
- ¿Os gusta estar solas?
- ¿Le gusta estar solo?
- ¿Le gusta estar sola?
- ¿Les gusta estar solos?
- ¿Les gusta estar solas?

Yalnız olmayı sever misin?

- No volveré a dejarle solo.
- No volveré a dejaros solas.
- No volveré a dejaros solos.
- No volveré a dejarlos solos.
- No volveré a dejarte solo.
- No volveré a dejarte sola.
- No volveré a dejarla sola.

Ben seni asla tekrar yalnız bırakmayacağım.

De hecho, si la gente no espera el beneficio, tales hombres nunca se levantarán y desaparecerán solos

aslında halk çıkar beklemezse bu tarz adamlar asla yükselemeyecek ve kendiliğinden yok olacak

La tripulación del Apolo 8 tardó tres días en viajar a la Luna, pero no volaron solos.

Apollo 8 mürettebatının Ay'a gitmesi üç gün sürdü, ancak tek başlarına uçmadılar.

- ¿No te aburres cuando estás solo?
- ¿No te aburres cuando estás sola?
- ¿No os aburrís cuando estáis solos?
- ¿No os aburrís cuando estáis solas?
- ¿No se aburren cuando están solos?
- ¿No se aburren cuando están solas?
- ¿No se aburre cuando está solo?
- ¿No se aburre cuando está sola?

- Yalnız olduğun zaman sıkılmadın mı?
- Yalnız olduğunda sıkılmaz mısın?

Cuando me fui a la cama la noche del 27 de noviembre, cogí en brazos a mi gata ciega y le dije: "Tú y yo, estamos solos en este mundo". Pero dos días después, mi gata ciega murió y yo me he quedado completamente solo.

27 Kasım günü gece yatağıma gittiğimde kör kedimi kucağıma aldım ve ona şunu dedim. "Bu dünyada seninle ben yalnız kaldık." Ama iki gün sonra kör kedim öldü ve yapayalnız kaldım.