Translation of "Brutal" in Turkish

0.005 sec.

Examples of using "Brutal" in a sentence and their turkish translations:

He's brutal.

O acımasız.

It's brutal.

Bu acımasız.

Are they brutal enough?

Onlar yeterince acımasızlar mı?

It's going to be brutal.

Bu acımasız olacak.

Fadil survived the brutal assault.

Fadıl acımasız saldırıdan kurtuldu.

Made him subject to brutal punishments.

onun sert cezalara maruz kalmasını sağladı.

Layla can't remember the brutal assault.

Leyla acımasız saldırıyı hatırlayamıyor.

Previsouly he had not been a brutal ruler. After this, he became a brutal one.

Daha önce acımasız bir Cumhurbaşkanı değildi. Bundan sonra acımasız oldu.

Layla and Sami had a brutal fight.

Leyla ve Sami acımasız bir kavga ettiler.

- He's cruel.
- That's cruel.
- He's ruthless.
- He's brutal.

O acımasız.

Tom received a brutal beating from his father.

Tom babasından acımasız bir dayak yedi.

No one can work under such brutal conditions.

Böyle sert koşullar altında hiç kimse çalışamaz.

Most serial killers have experienced brutal childhoods, but very few people who experienced brutal childhoods later become serial killers.

Seri katillerin çoğu, çocukluklarında şiddete maruz kalmışlardır, ama çocukluklarında şiddete maruz kalan çok az insan, sonradan seri katil olmuştur.

An overwhelming majority voted to abolish the brutal punishment.

Ezici bir çoğunluk acımasız cezanın kaldırılması için oy kullandı.

Layla was the only suspect in Sami's brutal murder.

Sami'nin acımasızca öldürülmesindeki tek şüpheli Leyla'ydı.

Sami and Layla's conflict led to a brutal ending.

Sami ve Leyla'nın çatışması acımasız bir sona yol açtı.

A country recovering from 27 years of brutal civil war.

27 yıllık vahşi bir sivil savaş sonrası toparlanan bir ülke.

Our mission is to survive this brutal climate until morning,

Görevimiz bu acımasız iklime karşı sabaha kadar hayatta kalmak

The city was ruined by the brutal force of nature.

Şehir, doğanın acımasız gücü tarafından harap edildi.

Sami believes Layla's death was a brutal act of murder.

Sami, Leyla'nın ölümünün acımasız bir cinayet eylemi olduğuna inanıyor.

They’re beasts born to be wild, brutal yet beautiful premium predators.

Vahşi doğmuş, acımasız hayvanlar fakat güzel ve müstesna yırtıcılar.

[Bear] So far, your smart choices have helped me survive this brutal desert,

Şimdiye kadar zekice seçimleriniz bu acımasız çölde hayatta kalmamı sağladı

The Russian prison system, known as the Gulag, was a very brutal place.

Gulag olarak bilinen Rus cezaevi sistemi çok acımasız bir yerdi.

I know you very well. You're brutal killers, not nice people at all.

Sizi çok iyi tanıyorum. Acımasız katillersiniz. Hiç de iyi insanlar değilsiniz.

In the brutal winter battle at Eylau, his troops held the centre of the line.

Eylau'daki acımasız kış savaşında askerleri hattın merkezini tuttu.

But the most brutal part of this crackdown was hidden to the world at first.

Ancak bu baskının en acımasız kısmı ilk başta dünyaya gizlendi.

The unit went into action against the Prussians in 1793: in a brutal baptism of fire, half

Birim, 1793'te Prusyalılara karşı harekete geçti: vahşi bir ateş vaftizinde,

We know the plane crashed somewhere within this 50 square miles of brutal desert known as "Hell's Canyon."

Uçağın, Hells Canyon adındaki bu acımasız çölde, dört bin kilometrelik alanda bir yere düştüğünü biliyoruz.