Translation of "الشيء" in Turkish

0.014 sec.

Examples of using "الشيء" in a sentence and their turkish translations:

إنها الشيء ذاته.

Bunlar aynı şeyler.

ذلك الشيء الموجود هناك.

tam şuraya.

شيئ يقتلني بعض الشيء.

Kendimi biraz sevdirmek için bir şey.

تبدو مرتفعة بعض الشيء.

biraz yüksek olduğunu görüyor.

لكن الشيء المهم هنا

Ancak buradaki önemli şey,

وهذا الشيء بقي معي

Ve bu beni çok etkiledi.

يمكننا تطبيق الشيء ذاته.

siz de aynı şeyi yapabilirsiniz.

وبعد ذلك، الشيء الثاني:

İkincisi:

أليس هذا هو الشيء؟

Şey değil mi bu

هنا معقدة بعض الشيء

Burada işler işte biraz karışıyor

هل هذا الشيء يُؤكل؟

Bu şey yenilebilir mi?

عليهم عمل الشيء ذاته.

Onlar aynı şeyi yapmalı.

دعها تعتني بهذا الشيء.

Bununla o ilgilensin.

- لم أفعل ذلك الشيء من أجله.
- لم أفعل ذلك الشيء من أجلها.

Ben onu, onun için yapmadım.

ما الشيء الذي ربما يعيقك؟

Acaba seni engelleyen ne olabilir?

ونحن نفعل نفس الشيء بالضبط.

Bizim yaptığımız da tam olarak bu.

كان ذلك كهذا الشيء قليلا.

biraz buna benzeyen bir şeydi.

وهذا الشيء بيني وبين الحيتان

Ve bu benim ve balinaların arasında

لأنها كانت الشيء المفضل لدي.

En sevdiğim şeydi o çünkü.

كيف حصلنا على هذا الشيء؟

Bunu nasıl edindik?

‫يحسن بهذا الشيء أن يتحملني.‬

Bu şey beni taşısa iyi olur.

علاج هذا الشيء صعب للغاية.

tedavisi aşırı zor şeyler.

ويريدون نفس الشيء أثناء العمل،

iş yerinde aynı şeyleri istiyorlar,

أو هذا الشيء الذي تفعله.

veya şimdi yaptığınız şey değildir.

هذا مثير للاهتمام بعض الشيء

işte bu durum biraz ilginç

‫لرؤية ذلك الشيء الغريب للغاية.‬

Çok garip bir şey görmüştüm.

كانت يومي غاضبة بعض الشيء.

Yumiko biraz kızmıştı.

الجو دافئ بعض الشيء اليوم.

Hava bugün oldukça sıcak.

- التغيير هو الشيء الوحيد الذي لا يتغير.
- التغيير هو الشيء الوحيد الذي يظل ثابتاً.

Değişim değişmeyen tek şeydir.

يقول لي الشيء نفسه مرة أخرى.

aynı şeyi bana geri söylüyor.

والكثير تحدثوا عن نفس الشيء الغريب:

Bu kişilerin çoğu aynı tuhaf şeyden bahsetmiş.

أنا لا أقول أنها نفس الشيء

Aynı şey olduklarını söylemiyorum,

الشيء الذي لم تخبرني به ويكيبيديا

Vikipedi yazılarının bana söylemediği şey,

إذا كنت مكانك لفعلت نفس الشيء.

Sizin durumunuzda olsam, aynı şeyi yaparım.

لن تعرف قيمة الشيء حتى تفقده.

Bir şeyin değerini onu kaybedinceye kadar asla fark etmezsin.

نحن لا نتكلم عن نفس الشيء.

- Aynı şeyden bahsetmiyoruz.
- Aynı şey hakkında konuşmuyoruz.

الشيء الثالث الذي أؤمن به هو العطاء،

Üçüncü inandığım şey ise, vermek;

وهنا يبدأ الموضوع ليصبح غريباً بعض الشيء.

Şimdi, hikâye burada biraz tuhaflaşıyor.

‫هذا الشيء يرفض أن يتحرك.‬ ‫يا للعجب!‬

Tanrım, bu yerinden oynamak istemiyor. Tanrım!

الآن، كلما حُفر الشيء بعمق في وعينا،

Daha derinlerde, bir şey bilinçaltınıza işlemiş,

‫ما زال الأمر يبدو خطراً بعض الشيء.‬

Hâlâ biraz riskli.

‫وهنا يجب أن تكون حذراً بعض الشيء.‬

Ve dikkatli olmanız gereken yer de burası.

ونريد أن نفعل الشيء نفسه مع أبنائنا.

biz de aynısını oğullarımıza yapmak istiyoruz.

لكن الشيء الحقيقي المثير للاهتمام يبدأ هنا

fakat asıl ilginçlik şurda başlıyor

ولكن هل تعرف أين الشيء المثير هنا؟

fakat buradaki ilginçlik nerede biliyor musunuz?

سنفعل نفس الشيء لمدة 14 يومًا أخرى

Aynı şeyleri bir 14 gün daha yapacağız

ليس بالضرورة أن يحدث مثل هذا الشيء

İlla böyle bir şeyin olması için

هذا هو الشيء الصحيح الذي ينبغي عمله.

Yapılacak doğru şey bu.

الشيء الوحيد الذي يجب القيام به هو

yapılacak tek şey

- إنني متعب قليلاً.
- إني متعب بعض الشيء.

Biraz yorgunum.

"بالطبع، الشغف ليس الشيء الوحيد الذي يهم،

''Elbette tutku önemli olan tek şey değil

لم تحاول حتى ان تفعل الشيء الصحيح

O, doğru şeyi yapmayı bile denemedi.

لن تجني كثيراً من المال من ذلك الشيء.

Bu şekilde emeğinizin karşılığını fazlasıyla almayacaksınız.

بوجود أشخاص مثل بول يسمعون ويفعلون الشيء الصحيح.

ve doğru şeyi yapması arasında muallakta olan çok fazla şey var.

وفعل الشيء الذي استطاع فعله، وكان ذلك التساؤل.

Yapabileceği tek şeyi yaptı, sorusunu sordu.

هل ذلك الشيء يشبه ما نتخيله أو نفترضه؟

Düşündüğümüz ya da benimsediğimiz böyle bir şey mi?

إنه ذلك الشيء الذي يبحث عن الرغبة والأحلام.

Arzuların ve hayallerin peşinden koşan bir şey.

ولكن ابقوا محكمين ، الشيء المثير للاهتمام حول ذلك

fakat sıkı durun bunun asıl ilginç tarafı

‫إنها ترى ذلك الشيء الجديد اللامع في العشب.‬

Ormandaki bu parlak yeni şeyi fark etti.

أن نصيحة الوظائف -اليوم- ترتكز على الشيء الخاطئ.

Günümüzde kariyer tavsiyeleri yanlış şey üzerinde yoğunlaşıyor.

الشيء الوحيد الثابت في هذا العالم هو التغيير.

Bu dünyada daimi tek şey değişimdir.

قام توم بنفس الشيء الذي قامت به ماريا

Tom Mary'nin yaptığı aynı şeyi yaptı.

الشيء الثاني الذي أومن به - وهو غريب نوعاً ما -

İkinci inandığım şey ise, bu tamamen beklenmeyen birşey,

نفس الشيء يحدث في "قصة لعبة" على سبيل المثال،

Aynısı Oyuncak Hikâyesi'nde olmakta.

تبدو هذه الفكرة الغريبة غريبة بعض الشيء بالنسبة لنا

bu uzaylı fikri biraz garip geliyor bizlere

لكن الشيء الأكثر روعة الذي رأوه كان كوكبهم الأصلي.

Ama gördükleri en inanılmaz şey ana gezegenleri idi.

لقد أصبح حاقداً بعض الشيء بعد ترك زوجته له.

O, karısı onu terk ettikten sonra oldukça kindar oldu.

لن يستطيع توم مساعدتكم في فعل هذا الشيء اليوم.

Tom bugün bunu yapmanıza yardım edemeyecek.

‫الشيء الوحيد هو أنني لا أعرف ‬ ‫منذ متى هو هنا.‬

Sadece bunun ne kadar zamandır burada olduğunu bilmiyorum.

لكن إليكم الشيء الذي أعرفه من عقود في هذا النظام:

Sistemde geçirdiğim onca yıldan şunu söyleyebilirim ki

‫حسناً، سأستعيد الحبل.‬ ‫ثم نذهب ونحاول تحديد مكان ذلك الشيء.‬

Tamam, şimdi halatı alalım. Sonra şu şeyin yerini belirlemeye çalışacağız.

إنها ليست مسطحة ، إنها مستقيمة. استمر في فعل نفس الشيء.

Düz değil, dümdüz. Sen böyle devam et.

أولاً ، دعنا نفهم أن مفهوم الوقت والوقت ليس الشيء نفسه

Öncelikle zaman kavramını anlayalım zamanla saat aynı şey değildir

و بالنسبه لشخص مثلي، لقد بدى لي غريبا بعض الشيء.

Ve benim gibi, bu konu hakkında karışık duygular içinde olan biriyle.

في قنوات التواصل الاجتماعي٬ تويتر هو الشيء الوحيد الذي أدعمه

Sosyal medyada bir tek Twitter'ı kullanıyorum.

الخبر الجيد بأن هذا الشيء ليس متفشٍ في كل بيئات العمل

İyi haber şu ki iş yerlerinin hepsi böyle değil.

نحن ننتظر ذلك الجمال، و نحن نعرف متى يكون الشيء جميلا.

Bu güzelliği bekliyoruz ve bir şey güzel olduğunda biliyoruz.

الشيء الذي أدركته في بداية مسيرتي المهنية في المجال غير الربحي

kariyer hayatımda ilk fark ettiğim şey

ولكنَّ الشيء الوحيد الّذي اعتقدتُ أنّه بمقدوري فعله في ذلك الوقت

ama o zamanlar yapmayı düşündüğüm tek şey

‫يمكن لهذا الشيء أن يفيد جداً.‬ ‫بروز طبيعي يغطي المأوى بأسفله.‬

Bu tür bir şey işe yarayabilir. Güzel ve üzeri kapalı doğal bir sığınak.

وعلى الأرجح فقد كان نفس الشيء خلال الدراسة تحت الضغط أيضًا.

Stresli çalışma anlarında muhtemelen oradaydı.

إذا كنت تخشى مثل هذا الشيء ، ضع كلمة المرور ، دعها تنتهي.

madem böyle bir şeyden korkuyorsunuz parola koyun olsun bitsin

كمجرد غزو غير منظم بعض الشيء، وسيكون الجنود مهوسين بالإغارة والغنائم

İşgal edilmiş arazilerde güçlenmekten daha çok

ألقت كايت نظرة على كريس ثم تجاهلته، الشيء الذي جعله يحزن.

Kate Chris'e baktı ve sonra onu görmezden geldi, bu onu perişan etti.

هل لديك أي فكرة عن من يستطيع فعل مِثل هذا الشيء؟

Bu tür bir şeyi kimin yapacağı konusunda herhangi bir fikrin var mı?

ما تريد، هو في كثير من الأحيان الشيء الذي كنت لا تتوقعه.

İstediğin şey çoğu zaman beklediğin ilk şey değildir.

الشيء الآخر الذي أثّر فينا، هي السنوات العديدة التي أمضيناها في السجن.

Diğer etki de hapiste geçirdiğimiz yıllardı.

في كل فيلم شاهدناه بهذه الطريقة ، كان نفس الشيء في الحياة الواقعية

her filminde biz onu öyle gördük gerçek hayatta da böyleydi

عندما نفكر بشكل عام ، مثل هذا الشيء للأسف ولكن للأسف لا يوجد

Genel olarak düşündüğümüzde ise böyle bir şey maalesef ama maalesef yok

ركع أحد الرجال ليقطع رأسه ، وقال "أنا قلق بعض الشيء بشأن شعري ،

Biri çok nazik sonra saçımı alıp başımın üstünde çekin ve

يعتقدون أنه أمر رائع ، يقول الجميع ، "أغنية رائعة ، فقط الشيء ، لنبدأ في

Harika olduğunu düşünüyorlar, herkes "Süper şarkı, tam da bu

وفكرنا معًا أن نجرب هذا الشيء "أيام الجمع من أجل المستقبل".

ve birlikte bu "Fridays For Future" işine bir şans vermemiz gerektiğini düşündük.

الشيء الذي يدور حول معركة ستامفورد بريدج هو أن هارالد هاردرادا وقواته الغزوية

Stamford Bridge muharebesi ile ilgili olan şey, Harald Hardrada ve onun işgal gücü

عندما لا استطيع النوم في الليل الشيء الوحيد الذي يزعجني هو تكتكة الساعة .

Sadece gece uyuyamadığım zamanlar saatin tik tak sesleri beni rahatsız eder.

‫يمكنك استخراج الكثير من السوائل منها.‬ ‫الشيء الوحيد الذي يصيبني بالتوتر ‬ ‫مع هذه الأشياء‬

Bunlardan çok fazla sıvı elde edilebilir. Bunlar konusunda beni huzursuz eden tek şey,

الشيء الأكثر إثارة للاهتمام هو أن أندرو كارلسين في هذه الصورة يقول أنا أيضًا

İşin daha ilginç tarafı ise bu fotoğrafta Andrew Carlssin ben de varım diyor

لكن الشيء الوحيد الذي نعرفه هو أننا لا نعرف سوى القليل جدًا عن تاريخ البشرية

fakat bildiğimiz bir şey var o da insanlık tarihi hakkında çok az şey bildiğimizdir

‫الشيء الجيد في هذا الأمر، ‬ ‫إنه يتيح لك البقاء على أرض مرتفعة.‬ ‫يسهّل لك هذا تحديد اتجاهك.‬

Bunu yapmanın iyi yanı, yüksekte kalmayı sağlaması. Böylece yön belirlemek daha kolay olur.

‫ولكن في التضاريس الصحراوية الوعرة كهذه،‬ ‫ يمكن أن يكون العثور عليها صعباً.‬ ‫ما زال رخواً بعض الشيء،‬

Ama burası gibi aşırı çöl arazilerinde bunu bulmak zor olabilir. Hâlâ biraz gevşek