Translation of "şeyin" in Polish

0.006 sec.

Examples of using "şeyin" in a sentence and their polish translations:

Her şeyin var mı?

Masz wszystko?

Her şeyin yerini biliyorum.

Wiem, dokąd to wszystko zmierza.

- Her şeyin bir sonu olması gerekir.
- Her şeyin bir sonu olmalı.

Wszystko musi mieć swój koniec.

Para her şeyin sonu değildir.

Pieniądze nie są najważniejsze na świecie.

Bu şeyin içi yağla dolu.

Te rzeczy są pełne olejków.

Sıcak bir şeyin var mı?

Masz coś gorącego?

Yiyecek bir şeyin var mı?

Masz cokolwiek do jedzenia?

Bir şeyin kokusunu alıyor musun?

Czujesz jakiś zapach?

Hepimiz aynı şeyin olmasını istiyoruz.

My wszyscy chcemy aby to się stało.

Berbat bir şeyin kokusunu alıyorum.

Poczułem okropny zapach.

Bir şeyin işe yarayabileceğinden eminim.

Jestem pewny, że da się to załatwić.

Yaptığın şeyin kasıtlı olmadığını biliyorum.

Wiem, że to co zrobiłeś nie było intencjonalne.

Atomlar her şeyin içinde vardır.

Atomy są we wszystkim.

Her şeyin iyi olacağından eminim.

Jestem pewien, że wszystko będzie w porządku.

Şikayet edecek bir şeyin yok.

Nie masz na co narzekać.

Okuyacak bir şeyin var mı?

Ma pan coś do czytania?

Bir şeyin sadece zaman kazandırması

Samo oszczędzanie czasu nie sprawi,

Üşüttüğümde, hiçbir şeyin tadını alamıyorum.

Kiedy jestem przeziębiony, tracę smak.

Tom her şeyin üstesinden gelebilir.

- Tom jest w stanie znieść prawie wszystko.
- Tom potrafi poradzić sobie niemal ze wszystkim.

Benim için bir şeyin var mı?

Masz coś dla mnie?

Daha ucuz bir şeyin var mı?

Nie ma czegoś tańszego?

Ben her şeyin iyi olacağına inanıyorum.

Wierzę, że wszystko będzie w porządku.

Söyleyecek başka bir şeyin var mı?

Ma pan coś jeszcze do powiedzenia?

Benim yapacağım bir şeyin var mı?

Masz coś dla mnie do roboty?

Böyle bir şeyin olmasını asla beklememeliydim.

Nigdy bym się nie spodziewał, że coś takiego się wydarzy.

Olan her şeyin bir sebebi vardır.

Wszystko dzieje się z jakiegoś powodu.

Her şeyin plana göre gideceğini umuyorum.

Oczekuję, że wszystko pójdzie według planu.

Hiçbir şeyin sonsuza dek sürmediğini biliyorum.

Wiem, że nic nie trwa wiecznie.

O şeyin ne olduğunu biliyor musun?

Wiesz, co to było?

Bir şeyin onu rahatsız ettiğini düşünüyorum.

Myślę, że coś ją martwi.

Yediğin şeyin sağlıklı olduğunu umut ediyorum.

Mam nadzieję, że się zdrowo odżywiasz.

Öyle ki, Uruguay'da olan her şeyin bedelini

Gdyby doszło do czegokolwiek w Urugwaju,

Sıra dışı bir şeyin eşiğinde olduğunu hissediyorsun.

I czujesz, że jesteś u progu czegoś niezwykłego.

Baş ağrısını hafifletecek bir şeyin var mı?

Czy masz coś na ból głowy?

Uyandığımda her şeyin bir rüya olduğunu anladım.

Obudziłem się, by odkryć, że to wszystko było tylko snem.

Soğuk algınlığı için bir şeyin var mı?

Masz coś na przeziębienie?

Böyle bir şeyin sadece Boston'da olabileceğini düşünüyorum.

Myślę, że coś takiego mogło wydarzyć się tylko w Bostonie.

Söyleyecek bir şeyin yoksa, bir şey söyleme.

Jeśli nie masz nic do powiedzenia, nic nie mów.

Burada yiyebileceğim herhangi bir şeyin var mı?

- Czy masz tu cokolwiek, co mógłbym zjeść?
- Czy masz tu cokolwiek, co mogłabym zjeść?

Söyleyecek herhangi başka bir şeyin var mı?

Masz coś jeszcze do powiedzenia?

Endişelenmeyin. Size her şeyin iyi olacağını söyledim.

Nie martw się, mówiłem ci, że wszystko będzie dobrze.

Yapacak bir şeyin yoksa Tatoeba'ya katkıda bulunabilirsin.

Jeśli nie masz nic do roboty, możesz powrzucać zdania na Tatoeba.

Bir kiloluk bir şeyin, örneğin, ay yüzeyine götüreceğimiz,

dostarczenie kilograma masy na powierzchnię Księżyca

Bir şekilde önündeki şeyin tehlikeli olmadığını fark ediyor,

Zrozumiała, że nie jestem niebezpieczny,

Bir şeyin doğru olmadığına dair bir önsezim vardı.

Miałem przeczucie, że coś jest nie tak.

- Zaman bütün yaraları iyileştirir.
- Zaman her şeyin ilacıdır.

Czas leczy rany.

- Sen bir şeyin peşindesin.
- Sen bir dolap çeviriyorsun.

- Ty coś kombinujesz.
- Coś kombinujesz.

O, her şeyin bir para sorunu olduğunu düşünüyor.

Ona jest zdania, że wszystko jest kwestią pieniędzy.

Söylemiş olduğu şeyin, bir yalan oldugu belli oldu.

To co powiedział okazało się kłamstwem.

Bu öğleden sonra yapılacak bir şeyin var mı?

Masz coś do roboty dziś po południu?

Ondan daha küçük herhangi bir şeyin yok mu?

Nie masz czegoś mniejszego niż to?

Her şeyin birbiriyle bağlantılı olmasının güzelliğinden zevk almak için

Dlatego musimy tak długo trzymać uczniów przy tym, co trudne,

Ama orada onlara tek korkmaları gereken şeyin aslında kendinden

i bardzo by im pomogło,

Tamam, şimdi halatı alalım. Sonra şu şeyin yerini belirlemeye çalışacağız.

Ściągnę linę i spróbujemy zlokalizować wrak.

Sakin olun. Ben her şeyin güzel olacağına sizi temin edebilirim.

Nie martw się. Zapewniam cię że wszystko będzie dobrze.

Söylemek istediğin bir şeyin varsa acele et ve onu söyle!

Jeżeli masz coś do powiedzenia, pośpiesz się i powiedz to!

İçine dolduracak bir şeyin yoksa, bir bardağın ne faydası var?

Po co komu szklanka, jeśli nie ma się czego do niej nalać?

Yapılacak en iyi şeyin bu ışığı açık bırakmak ve tüm böceklerin

Uważacie, że najlepiej zostawić włączone światło,

- Onun söylediğinin doğru olmadığını düşünüyorum.
- Onun söylediği şeyin doğru olmadığını düşünüyorum.

Myślę, że to, co mówi, nie jest prawdą.

- Sanırım yapmak zorunda olduğumuz her şeyin arkasında yapmak istediğimiz bir şey vardır.
- Sanırım yapmak zorunda olduğumuz her şeyin arkasında yapmak istediğimiz bir şey var.

Przypuszczam, że za każdą rzeczą, którą musimy zrobić, jest coś, co chcemy zrobić.

Onun yakalamak için hangi yaklaşımı kullanmalıyız? Yapılacak en iyi şeyin, ışıkla birlikte bunu bırakıp

W jaki sposób mamy spróbować go złapać? Uważacie, że najlepiej zostawić włączone światło,

En çılgın bilim kurgularımızdan bile çok daha fazlası. Her şeyin başladığı o günü hatırlıyorum.

Są bardziej ekstremalne niż najbardziej szalone science fiction. Pamiętam dzień, w którym wszystko się zaczęło.

- Her şeyin eskisi gibi olmasını istiyorum.
- Eski hâlime dönmek istiyorum.
- Eski günlere dönmek istiyorum.

Chcę wrócić do tego, co było.

- Bundan daha küçük bir şeyin yok mu?
- Bundan daha küçük bir şeyiniz yok mu?

Nie masz nic mniejszego niż to?

Halkbilimci Jonathan Young ona zarar verebilecek tek şeyin, insan tükürüğünde bulunan bir silah olduğunu söylüyor.

Według folklorysty Jonathana Younga zranić go mogła jedynie broń zamoczona w ludzkiej ślinie.

Halatla inmek iyi olur, hemen oraya ineriz. Kötü yanı, halatı bağlayacak pek bir şeyin olmaması.

Zjazd byłby dobry, bo dotrzemy prosto na miejsce. Jednak nie ma tu nic odpowiedniego, by się przywiązać.

Bütün gün yediğim şeyin sadece bir dilim ekmek olduğunu düşünürsek ben gerçekten o kadar aç değilim.

Nie jestem szczególnie głodny, zważywszy, że przez cały dzień zjadłem tylko kromkę chleba.