Translation of "Sıcak" in Arabic

0.008 sec.

Examples of using "Sıcak" in a sentence and their arabic translations:

Sıcak!

‫الطقس حار!‬

- O çok sıcak.
- Çok sıcak.

- إنه ساخن جداً.
- إنها ساخنة جداً.
- الجو حار جداً.
- إن الطقس حار للغاية.
- إنها حارة جداً

Su sıcak.

الماء حار.

Hava sıcak.

الجو حار

Çok sıcak.

- الجو حار جدا
- الجو حار جداً

Ve hâlâ çok sıcak. Çok sıcak.

‫وما زال الحر شديداً.‬ ‫حر شديد.‬

- Hava bugün sıcak.
- Bugün hava sıcak.

- الجو حار اليوم.
- اليوم حار

Sıcak su şişesi gibi kullanıp sıcak kalabilirim.

‫كما لو كانت قربة مياه ساخنة صغيرة‬ ‫للاحتفاظ بدفئي.‬

- Sıcak kahveyi severim.
- Ben sıcak kahveyi severim.

أحب أن أشرب القهوة ساخنة

Sıcak, nemli havaya.

‫في الهواء الساخن والرطب.‬

Bu kahve sıcak.

القهوة حارة.

Dışarısı sıcak mı?

- هل الجو حار خارجا؟
- هل الجو حار في الخارج؟

Kahveyi sıcak severim.

- أحب القهوة ساخنة.
- أحب شرب القهوة ساخنة.

Evinizi sıcak tutun.

حافظ على دفئ منزلك.

Yarayı sıcak suya tutmak.

‫وضع الجرح في ماء دافئ‬

Üstelik burası daha sıcak.

‫والمكان أدفأ هنا أيضًا.‬

Sıcak olmasından kaynaklı ise

إذا كانت ساخنة

Tom sıcak köriyi sever.

توم يحب الكاري الحار.

Çok sıcak değil mi?

الجو حار جداً، صحيح؟

Neden bu kadar sıcak?

لم الجو حار هكذا؟

Bugün hava çok sıcak.

الطقس اليوم شديد الحرارة.

Şeker sıcak kahvede çözünür.

يذوب السكر في القهوة الدافئة.

- Su sıcak.
- Su ılık.

الماء دافئ

Ben sıcak su istiyorum.

أريد ماءا ساخنا.

Hava bugün oldukça sıcak.

الجو دافئ بعض الشيء اليوم.

Hava burada çok sıcak.

الحرارة مرتفعة جدا هنا

Okullarımızı sıcak yuvalar hâline getirebiliriz.

وحيث يشعرون بالأمان ويحظون بالاهتمام والتقدير.

Pekâlâ, kurudu sayılır ama sıcak.

‫حسناً، كدت أجف‬ ‫ولكنني دافئ.‬

Hepsi bu hamleye sıcak bakmıyor.

‫وهذا الانتقال ليس مرحبًا به.‬

Çok sıcak ve ben susadım.

‫الطقس حار هنا وأريد أن أعوض السوائل.‬

Ve magmamız çok aşırı sıcak

وصهارتنا ساخنة للغاية

Dün gece çok sıcak değildi.

لم يكن الجو حاراً ليلة الأمس.

Sıcak su dökerken elimi yaktım.

أنا حرقت يدي أثناء صب الماء الساخن.

Burası beklediğim kadar sıcak değil.

انها ليست ساخنة هنا كما توقعت.

Ayrıca yatağı yumurta için daha sıcak

ويسبب أيضاً بعض التغيرات

"Ya yaşam, küçük, sıcak göletin birinde,

"ماذا لو أن الحياة قد بدأت في مياه بركة دافئة صغيرة

Gelen mineralleri çözündüren sıcak su bulunur.

يعمل على تذويب المعادن من الصخور الكامنة.

Bu oda yemeği sıcak yaptığımız yer.

هذه الغرفة حيث نطبخ الطعام.

Hava çok sıcak olduğunda bu yaşanabilir,

‫وهذا ما يحدث ‬ ‫عندما ترتفع درجة الحرارة بدرجة هائلة‬

Orada ihtiyaç duydukları gibi sıcak kalırlar.

‫وستحتفظ تحتها بدفئها، وهو ما تحتاج له.‬

Böylece günün en sıcak saatlerinden kaçınabilirsiniz.

‫بحيث تسبق أكثر أوقات اليوم حراً.‬

Uygulamaya sıcak bakan biri için çalışıyordum.

منفتح لتشغيل أفكاري المجنونة.

Dışarısı sıcak olduğunda yemek pişirmeyi sevmiyorum.

لا أحب أن أطبخ عندما يكون الجو حارّاً.

Birçok defa hava sıcak olmadığında, neredeyse donma

وأحيانٍ أخرى، كنا نظن أننا سنتجمد حتى الموت

Ne çok sıcak, ne de çok soğuk.

ليست شديدة الحرارة ولا شديدة البرودة.

Yapabileceğimiz tek şey kendimizi sıcak tutup beklemek.

‫الآن، كل ما يمكننا عمله ‬ ‫هو محاولة الاحتفاظ بالدفء والانتظار.‬

Yapabileceğimiz tek şey Kendimizi sıcak tutup beklemek.

‫الآن، كل ما يمكننا عمله‬ ‫هو محاولة الاحتفاظ بالدفء والانتظار.‬

Ama bu taraftaki hava daha sıcak gibi

‫في هذا النفق الهواء أكثر دفئاً،‬

Sıcak dolayısıyla uzakta parlayan bir yansıma görebilirsiniz.

‫وترى انعكاساً بعيداً، يتلألأ بسبب الحرارة،‬

Daha sıcak olursa ve daha hızlı dönerse,

إذا ارتفعت درجة حرارته وازدادت سرعة دورانه،

çünkü New York'un sıcak günlerinde yangın musluğu patlardı

لأنه في أيام الصيف في مدينة نيويورك، كان صنبور مياه الحريق ينفجر،

Tam olarak sıcak sayılmaz ama orada donmaktan iyidir.

‫أعني أنه ليس دافئاً تماماً،‬ ‫ولكنه أفضل من التجمد هنا.‬

Fakat kuru ve sıcak havalarda sanki kilometrelerce sürerdi.

ولكنها كانت تصبح رحلة كيلومترات عندما يكون الموسم حارًا وجافًا.

Karar sizin ama acele edin, burası çok sıcak.

‫القرار لك، ولكن أسرع. الحرارة شديدة هنا.‬

Kemal Sunal'ın öyle sıcak bir gülüşü vardı ki

كان لدى كمال سنال ابتسامة دافئة

Evren sıcak, yoğun ve hatırı sayılır derecede pürüzsüzdü

كان الكون ساخنًا، وكثيفًا، وسلسًا للغاية

Ceketim benim için önemli. Burası bedenimi sıcak tuttuğum yer.

‫سترتي مهمة لي.‬ ‫بفضلها أحتفظ بدفء جذعي.‬

Böylece günün en sıcak saatlerinden kaçınabilirsiniz. Hava şimdiden ısınıyor

‫بحيث تسبق أكثر أوقات اليوم حراً.‬ ‫الطقس أصبح بالفعل أكثر حراً،‬

Ama termal görüntüleme yapan bir kamera sıcak vücutları görebilir.

‫لكن كاميرا التصوير الحراري‬ ‫يمكنها استشعار حرارة الجسد.‬

Burası çok sıcak ve ben susadım. Su bulmamız gerekiyor.

‫الطقس حار هنا وأشعر بالعطش.‬ ‫نحتاج للعثور على مياه.‬

“Onu hâlâ, savaşın en sıcak olduğu noktada, erkeklerle konuşarak

"لا يزال بإمكاني رؤيته ، في المكان الذي كان القتال فيه أكثر سخونة ، يتحدث إلى

Ama sıcak bir gündü ve Norveçliler ağır ekipmanlarını, özellikle

لكن كان يومًا حارًا ، وترك النرويجيون معداتهم الثقيلة ، وخاصة

Ballı sıcak limon soğuk algınlığı için iyi bir ilaçtır.

يمثل الليمون الساخن مع العسل علاجا جيدا للزكام.

Leyla, Fadıl'ın sıcak kalpli cömert bir insan olduğunu biliyordu.

كانت ليلى تعلم أنّ فاضل رجل ودود و كريم.

Buradan olduğu gibi yansıyacak ve bu da beni sıcak tutacak.

‫سينعكس كل هذا‬ ‫ويحتفظ لي بدفئي.‬

Termal kameralar algıladıkları şeyi bize gösteriyor. Yavrunun yüzgecindeki sıcak kan.

‫تكشف الكاميرات الحرارية ما يمكنها تحسسه...‬ ‫الدم الدافئ في زعنفة الجرو.‬

Çözünmekte olan sonbahar yaprakları gündüzleri biraz nem ve sıcak sağlıyor.

‫توفّر أوراق الخريف المتحللة‬ ‫القليل من الرطوبة والدفء نهارًا.‬

Ama sıcak yağmur ormanı geceleri sayesinde karanlıkta da iş görebiliyor.

‫لكن ليالي الأدغال الباردة تعني‬ ‫أنه يستطيع البقاء نشطًا بعد حلول الظلام.‬

Ama bu taraftaki hava daha sıcak gibi ve ben çok üşüyorum.

‫في هذا النفق الهواء أكثر دفئاً،‬ ‫ولكنني أشعر بالبرد.‬

Çölde güne erken başlamak önemlidir, böylece günün en sıcak saatlerinden kaçınabilirsiniz

‫من المهم أن تستيقظ مبكراً في الصحراء،‬ ‫بحيث تسبق أكثر أوقات اليوم حراً.‬

Çölde güne erken başlamak önemlidir, böylece günün en sıcak saatlerinden kaçınabilirsiniz.

‫من المهم أن تستيقظ مبكراً في الصحراء،‬ ‫بحيث تسبق أكثر أوقات اليوم حراً.‬

Uzun, sıcak bir günün ardından bu erkek jeladanın sürüsünü toplaması gerek.

‫بعد يوم طويل حار،‬ ‫على ذكر أبو قلادة هذا جمع قطيعه.‬

Binlerce arı, kanat kaslarını titreterek kovanı sıcak tutmaya yetecek kadar ısı üretiyor.

‫آلاف النحلات تهز عضلات أجنحتها‬ ‫مولدةّ ما يكفي من الحرارة‬ ‫لإبقاء القفير دافئًا.‬

Hava sıcak, bu cesur bir karar ama yetki sizde, hadi gidelim. Hadi.

‫الجو حار. هذا قرار جريء.‬ ‫ولكنك المسؤول، فهيا بنا. تعال.‬

Uzun, susuz ve sıcak bir mevsimin sonuna gelinmiş. Gündüz sıcaklıkları 40 dereceyi aşıyor.

‫إنها نهاية فصل حار وجاف طويل.‬ ‫تربو درجات الحرارة نهارًا عن 40 مئوية.‬

Ama burası oldukça yavaş bir güzergâh ve de havanın sıcak olması ilaçlar için bir sorun.

‫ولكنه طريق بطيء،‬ ‫وهذه مشكلة للدواء في هذا الحرّ.‬