Translation of "Bilse" in English

Gerçeği bilse, bize söyler.

If he knows the truth, he will tell us.

Doğruyu bilse yardım edebilir.

She might help if she knew the truth.

Annem bunu bilse, delirir.

My mother would freak out if she knew about it.

Telefon numarasını bilse, onu arayabilir.

If he knew her phone number, he could call her.

Burada olduğumuzu bilse bizi öldürür.

If he knows that we're here he'll kill us.

- Bunu bilse bilse Tom bilirdi.
- Bunu ancak Tom bilirdi.
- Bunu sadece Tom bilirdi.

- Only Tom would have known that.
- Only Tom would've known that.

- Karısı gerçeği bilse muhtemelen onu terk eder.
- Karısı doğruyu bilse büyük olasılıkla ondan ayrılır.

His wife would probably leave him if she knew the truth.

O, onun adresini bilse ona yazacağını söyledi.

He said that if he knew her address, he would write to her.

Burada olduğumuzu bilse Tom'un ne söyleyeceğini düşünüyorsun?

What do you think Tom would say if he knew we were here?

Tom bunun hakkında bilse daha iyi hissederim.

I'd feel better if Tom knew about this.

Mary nasıl yüzeceğini bilse plaja daha sık gider.

If Mary could swim she would go to the beach more often.

Keşke karım nasıl yemek pişireceğini daha iyi bilse.

I wish my wife knew how to cook better.

Mary nasıl yüzeceğini bilse, o, plaja daha sık gider.

If Mary knew how to swim, she would go to the beach more often.

Tom nasıl yüzeceğini bilse muhtemelen bizimle plaja gitmek ister.

If Tom knew how to swim, he'd probably want to go to the beach with us.

- Bunu ancak Tom bilir.
- Bunu yalnızca Tom bilir.
- Bunu yalnız Tom bilir.
- Bunu sadece Tom bilir.
- Bunu bilse bilse Tom bilir.

Only Tom would know that.

Bence bunun nasıl yapılacağını bilse Tom da bunu yapıyor olurdu.

- I think Tom would be doing that, too, if he knew how.
- I think that Tom would be doing that, too, if he knew how.

Eğer o, ona hediye gönderenin ben olduğumu bilse onu kabul etmez.

If she knows it's me who sent her the present, she's not going to accept it.

Onun iyi bir fikir olmadığını bilse bile onu yapması için onu ikna etti.

She persuaded him to do it even though she knew it wasn't a good idea.