Translation of "Sadece" in Arabic

0.010 sec.

Examples of using "Sadece" in a sentence and their arabic translations:

- Sadece diyorum!
- Ben sadece söylüyorum!

- كنت أقول فحسب!
- لم أقصد شيئاً!

- Sadece bekleyebilirim.
- Ben sadece bekleyebilirim.

- كل ما أستطيع فعله هو الإنتظار.
- لا يسعني إلا الإنتظار.
- لا يمكنني إلا الإنتظار فحسب.

Sadece hatırlamıyor.

هي فقط لا تتذكر.

Sadece vermek.

أن نعطيهم فحسب.

Sadece bakıyorum.

إني أنظر فحسب.

- Sadece merak ediyorum.
- Sadece merak ettim.

أشعر بالفضول فحسب.

- Sadece Allah bilir.
- Sadece Tanrı bilir.

- الله وحده يعلم.
- الله أعلم.

- Sadece onu istemek zorundasın.
- Sadece istemeniz yeterli.

ماعليك إلا ان تسأل.

Sadece yüzde on.

عشرة بالمئة فقط.

Sadece istemen gerekir.

هذا يتطلب فقط إرادة

sadece dövüşü kaybetmemişti.

لم يخسر النزاع فقط

Sadece vücuda vurun

أضرب الجسد فقط

Sadece "günlük hayatımda

وببساطة سألت:

Sadece olumlu yönler."

فقط الجوانب الإيحابية."

Sadece tekrar deneyin.

بل عُد وأصلحها.

Sadece üç ilaçla

بالعمل على ثلاثة أدوية فقط،

sadece yemeğe değil,

-ليس جوعا للطعام فقط-

sadece altı yaşındaydı.

كانت بعمر 6 سنوات فحسب.

Sadece öyle davranıyordum.

وكنت فقط أتظاهر.

sadece bir anlığına,

يمكنني فعل شيء ما لإنارة الضوء

Neden karbondioksit sadece

لماذا عنصر ثاني أكسيد الكربون ذاك

Sadece sessizlik vardı.

الصمت فقط.

Onlar sadece meşgul.

كلا ،إنهم مشغلون فحسب.

O sadece korktu.

كانت خائفة وحسب.

Sadece savunma yapıyorum,

أنا فقط أدعو

sadece iyi hissettiriyordu.

كانت ببساطة ما أشعر به بشكل طبيعي.

sadece harika değil,

ليست رائعة فقط،

sadece görebildiğimiz evrende.

على مستوى الكون المرئي فقط.

Sadece bir yol.

فقط لدي المسار.

Bu sadece başlangıç

هذه ليست سوى البداية

sadece başlangıcıydı aslında

وكان مجرد بداية

sadece bir kısmını

جزء منه فقط

Sende kalsın sadece

فقط احتفظ بها

sadece hepinize güveniyorum.

فقط الأشياء التي أملكها في ثقة لك جميعًا.

Sadece şaka yapıyorum.

- كنت أمزح فقط.
- أنا أضحك فقط.

Harry sadece 40.

ما يزال هاري في الأربعين من عمره.

Sadece eğlenmek istiyor.

إنه يريد فقط الحصول على المتعة.

Sadece arkadaş olalım.

- دعنا فقط نصبح أصدقاء.
- دعينا فقط نصبح أصدقاء.
- دعونا فقط نصبح أصدقاء.

Sadece seni izleyeceğiz.

سنتبعك فحسب.

Sadece unutmak istedim.

فقط كنت أريد أن أنسى.

Güzellik sadece yüzeyseldir.

الجمالُ جمالُ النفسِ.

Sadece çayımız var.

ليس عندنا إلا الشاي.

Sadece biraz bekleyin.

انتظر لحظة.

sadece 15 megaton'du

كان فقط 15.

Sadece üyelerini seçebilirlerdi

خيارهم الوحيد هو انتخاب أعضائه

Biz sadece konuşacağız.

إحنا فقط نتكلم

Sadece Allah bilir.

- الله وحده يعلم.
- الله أعلم.

Sadece birazı kaldı.

لم يتبقى إلا القليل.

Sadece beni izle.

اتبعني فحسب.

Sadece onu özledin.

أنت مشتاق لها فحسب.

Sadece Jamal'den vazgeçemem.

لا أستطيع أن أستغني عن جمال بهذه البساطة.

Sami sadece seyrediyordu.

كان سامي يشاهد فحسب.

Sadece vaktim yok.

فقط لا يوجد عندي وقت

Sadece su içer.

هي تشرب الماء فقط.

- Sadece iki seçeneğin var.
- Sadece iki seçeneğiniz var.

عندك فقط خيارين.

Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.

يمكننا أن نعرِف ما قد حصل في الماضي، ولكن لا يمكننا تغييره. ويمكننا أن نغير المستقبل، لكن لا يمكننا أن نعرف ما سيحصل فيه.

Abartılı hareketler yapıyorum sadece.

أنا أتصرف بمبالغة حاليًا.

Belki gibi, sadece belki,

أقول ربما، فقط ربما.

sadece durup bana baktılar.

إلا أنهم حدقوا بي فحسب.

Ben sadece bir adamım,

أنا رجل واحد،

Ama sadece kendimden değil.

ولكن لست أنا فقط.

Sadece erkek olmadığımı biliyordum.

علمت أنني لم أكن واحدًا فحسب.

Sadece acil sorunlarının dışında

أننا من أبرشية صغيرة

Sadece hayatınız söz konusuysa.

‫فقط إن كانت حياتك على المحك.‬

sadece sahip olduğum sürece,

للحظة فقط

Bu sadece bir armağandı.

بل كانت فقط، هدية.

Sadece komediyi kırmak değildi.

قصدي لم يكن مجرد قطع الكوميديا.

çünkü sadece internete bağlanarak

لأنه ببساطة عندما تتصل بالشبكة،

Bölge sadece hasta değil,

المنطقة ليست مريضة فحسب.

Bu sadece yanlış değil.

فهذا التعريف ببساطة ليس صائبًا.

Bu sadece suçlar için.

فقط من أجل الجرائم.

Daha sadece 31 yaşındaydım.

كان عمري آنذاك 31 عامًا فقط.

Ve sadece hastanelerde bulaşan

وبدون خطر الآفات المقاومة للمضادات الحيوية

Henüz sadece sınava hazırlanıyorlar,

يستعدون لأخذ اختبار رياضيات...

Bu sadece fabrikalarda değil

ولا يقتصر الأمر على المصانع،

Sadece fiziksel dünyayı değil,

لم يكن متوقعًا منه القدرة على التحرك في العالم المادي وحسب،

"sadece yürümeye devam etmeliyim."

لكن علي أن أظلَ أمشي في الطريق."

Artık sadece plastik değil.

هو ليس مجرد بلاستيك.

Sadece geceleri otlamaya çıkarlar.

‫ولا تخرج للأكل إلا ليلًا.‬

...mezarlıklarda sadece ölümle karşılaşılmaz.

‫المقابر ليست مكانًا للموتى فقط.‬

Artık sadece... Baksanıza, kötüleşiyor.

‫الآن... انظر، الحالة تسوء.‬

sadece her odada değil,

فنحن نحتاج إلى نشطاء المناخ في كل مكان وفي كل ركن،

Üstelik sadece 3 yaşındayken.

وكان ذلك في سن الثالثة فقط.

üstelik kanunları uyguladılar sadece

علاوة على ذلك قاموا بتطبيق القوانين

Evin sadece etrafında olabilirsin

يمكنك أن تكون حول المنزل

Programa baktığımız zaman sadece

عندما ننظر إلى البرنامج فقط

Yazıklar olsun diyorum sadece

عار أقول فقط

Sadece bir kere düşünün

فكر مرة واحدة

Sadece fikirleri açmaya çalışmıştık

لقد حاولنا للتو فتح الأفكار

Ama sadece sana bulaşsın

ولكن فقط الحصول عليك

sadece Fransa için savaşacaktı

فقط من أجل فرنسا.

sadece an meselesiydi, yorulmuşlardı.

وكانت مسألة وقت فقط قبل أن تخرّ قواهم ...

İş sadece insan eseri;

العمل هو ما ينبثق عن العقل،

Sadece donuk bir beyaz.

‫إنها مكفهرّة ويعتليها اللون الأبيض.‬

Sadece biraz süt kaldı.

- لم يبقَ إلا القليل من الحليب.
- لم يعد هناك إلا القليل من الحليب.

Sadece öğrenciler kabul edilir.

يسمح بالدخول للطلاب فقط لا غير.

Sadece iki saat uyudum.

نمت لساعتين فقط.