Translation of "Gerçeği" in English

Hayatın gerçeği.

And it's a fact of life.

Gerçeği anlatmak.

I had an idea to tell my truth,

Gerçeği söyle.

Tell the truth.

Gerçeği bilmeliyim.

I must know the truth.

Gerçeği söylüyorum.

I'm telling the truth.

Gerçeği saklayamazsın.

You can't bury the truth.

Gerçeği bilmiyorsun.

You don't know the truth.

Gerçeği bilemeyebilir.

- He can't know the truth.
- He is not able to know the truth.

Gerçeği söylemelisin.

You should tell the truth.

Gerçeği bulmalıyım.

I have to find out the truth.

Gerçeği söyleyecektim.

I was going to tell the truth.

Gerçeği istiyorum.

- I need the truth.
- I want the truth.

Gerçeği söyledim.

I told the truth.

Gerçeği çarpıtıyorsun.

You're twisting the truth.

Gerçeği söylemeliydin.

- You should've told the truth.
- You should have told the truth.

Gerçeği söyleyebilirsin.

You can tell the truth.

Gerçeği bulacağız.

We'll find the truth.

Gerçeği bilmiyorduk.

We didn't know the truth.

Gerçeği istiyoruz.

We want the truth.

Gerçeği arıyorum.

I'm looking for the truth.

Gerçeği bilmiyor.

He doesn't know the truth.

Gerçeği konuşuyorum.

I speak the truth.

Gerçeği konuşuyorlar.

They speak the truth.

Gerçeği söylüyordu.

She was telling the truth.

Gerçeği söylemiyordum.

I wasn't telling the truth.

Gerçeği söylemeliydim.

- I should've told the truth.
- I should have told the truth.

Gerçeği söyleyeceğim.

I'll tell the truth.

Gerçeği söylemeliyiz.

- We must tell the truth.
- We have to tell the truth.

Gerçeği söylemiyorsun.

You're not telling the truth.

- Ona gerçeği söylemeliydin.
- Ona gerçeği söylemeliydiniz.

You should have told him the truth.

- Bana gerçeği söyle.
- Bana gerçeği anlat.

Tell me the truth.

- Gerçeği bilmem gerekiyor.
- Gerçeği bilmek zorundayım.

I have to know the truth.

- Gerçeği söylediğini biliyorum.
- Gerçeği söylediğinizi biliyorum.

- I know you're telling the truth.
- I know that you're telling the truth.

- Yakında gerçeği bileceksiniz.
- Yakında gerçeği öğreneceksiniz.

You will soon know the truth.

- Ona gerçeği söyleyeceğim.
- Ona gerçeği anlatacağım.

I'll tell him the truth.

- Henüz gerçeği bilmiyor.
- Daha gerçeği bilmiyor.

He is yet to know the truth.

- Senin gerçeği bilmeni istiyorum.
- Sizin gerçeği bilmenizi istiyorum.
- Gerçeği bilmeni istiyorum.
- Gerçeği bilmenizi istiyorum.

I want you to know the truth.

- Tom'a gerçeği söylemem gerekirdi.
- Tom'a gerçeği söylemeliydim.
- Tom'a gerçeği söylemem lazımdı.

- I should've told Tom the truth.
- I should have told Tom the truth.

Bilimin temel amacı gerçeği , yeni gerçeği bulmaktır.

The primary aim of science is to find truth, new truth.

- Sanırım gerçeği biliyor.
- Sanırım o, gerçeği biliyor.

I think that she knows the truth.

- Bize gerçeği söyleyebilirsin.
- Bari bize gerçeği söyle.

You may as well tell us the truth.

- Size gerçeği anlatacağım.
- Ben size gerçeği anlatacağım.

- I'll tell you the truth.
- I will tell you the truth.

Gerçeği bilmemiz lazım.

we have to know the truth.

Ona gerçeği söylemelisin.

You should tell him the truth.

O gerçeği vurgulamalısın.

You should emphasize that fact.

Gerçeği sizden saklayamam.

I can't hide the fact from you.

Gerçeği bilsen, şaşırırsın.

Were you to know the fact you would be surprised.

Gerçeği ondan saklayamazsın.

- There is no disguising the fact from her.
- There's no hiding the fact from her.
- You can't hide the fact from her.

O gerçeği biliyor.

He does know the fact.

Ben gerçeği öğrendim.

I found out the truth.

Sana gerçeği anlatacağım.

I'll tell you the truth.

Gerçeği bilmek hakkın.

You're entitled to the truth.

Sana gerçeği söylemeliyim.

I must tell you the truth.

Kimse gerçeği bilmiyor.

Nobody knows the truth.

Bana gerçeği söyledi.

He told me the truth.

Keşke gerçeği bilseymişim.

I wish I had known the truth.

Ona gerçeği söylemeliydim.

- I ought to have told her the truth.
- I should've told him the truth.
- I should've told her the truth.

O, gerçeği biliyor.

She knows the truth.

Onlar gerçeği biliyor.

They know the truth.

O, gerçeği bilemez.

- He can't know the truth.
- He is not able to know the truth.

Gerçeği nerede bulabiliriz?

Where can we find the truth?

Tom gerçeği söylüyor.

Tom is telling the truth.

Yakında gerçeği bileceğiz.

- It won't be long before we know the truth.
- We'll soon know the truth.

Tom'a gerçeği söyleyeceğim.

I'm going to tell Tom the truth.

Gerçeği söylediğimi biliyorsun.

- You know I'm telling the truth.
- You know that I'm telling the truth.

Gerçeği saklamayı sürdüremezsin.

You can't keep hiding from the truth.

Gerçeği örtbas edemezsin.

You can't suppress the truth.

Tom'a gerçeği söyleyemem.

I can't tell Tom the truth.

Gerçeği istediğini düşündüm.

- I thought you wanted the truth.
- I thought that you wanted the truth.

Sadece gerçeği istiyorum.

I just want the truth.

Henüz gerçeği bilmiyoruz.

We have yet to know the truth.

Gerçeği duymak istiyorum.

I want to hear the truth.

Biz gerçeği arıyoruz.

We're looking for the truth.

Tom gerçeği bilmeli.

Tom must know the truth.

Bana gerçeği söylemelisin.

You must tell me the truth.

Tom'a gerçeği söylemeliydin.

- You should've told Tom the truth.
- You should have told Tom the truth.

Gerçeği bilmek istiyor.

He wants to know the truth.

Bize gerçeği söylemiyorlar.

- They are not telling us the truth.
- They're not telling us the truth.

Sana gerçeği söyleyemezdim.

I couldn't tell you the truth.

Tom'a gerçeği bildiremedim.

I couldn't let Tom know the truth.

Senden gerçeği alacağım.

I'm going to get the truth out of you.

Sana gerçeği söyleyemem.

- I can't tell you the truth.
- I cannot tell you the truth.

Ona gerçeği söylemeliydin.

You should have told him the truth.

Senden gerçeği istedim.

I asked you for the truth.

Gerçeği talep ediyorum.

I demand the truth.

Gerçeği söylediğini sanmıyorum.

- I don't think you're telling the truth.
- I don't think that you're telling the truth.

Senden gerçeği sakladım.

I hid the truth from you.

Gerçeği bilmem gerekiyor.

I need to know the truth.

Gerçeği hiç öğrenmedi.

He never found out the truth.

Ben gerçeği söyleyeceğim.

I'm going to tell the truth.

Gerçeği söylüyorum, Tom.

I'm telling the truth, Tom.

Gerçeği söylemek niyetindeyim.

I intend to tell the truth.

Tom'a gerçeği anlatacağım.

I'll tell Tom the truth.

Bana gerçeği söylemeliydiniz.

You didn't tell me the truth.

Bush gerçeği söyler.

Bush tells the truth.