Translation of "Başlamıştı" in English

0.013 sec.

Examples of using "Başlamıştı" in a sentence and their english translations:

örgütlenmeye başlamıştı.

especially against those gangs,

Çalışmalar başlamıştı

Work had begun

Kuşatma başlamıştı!

The siege had begun…

Korkmaya başlamıştı.

He began to feel afraid.

Dönüşüm başlamıştı.

The transformation had begun.

Yoğun yağış başlamıştı.

A heavy rain began to fall.

Yağmur yağmaya başlamıştı.

It had started to rain.

1812 Savaşı başlamıştı.

The War of 1812 had begun.

O, anılarımda kaybolmaya başlamıştı.

She had begun to recede in my memory.

Onun ojesi dökülmeye başlamıştı.

Her nail polish had begun to come off.

Tom bolca terlemeye başlamıştı

Tom was beginning to sweat profusely.

Her şey böyle başlamıştı.

That's how it all began.

Sanırım Tom zaten başlamıştı.

- I think Tom has started already.
- I think that Tom has started already.

Leyla aklını kaybetmeye başlamıştı.

Layla started losing her mind.

Ağrı ne zaman başlamıştı?

When did this pain start?

- Salona gittiğimizde, konser çoktan başlamıştı.
- Salona girdiğimizde konser çoktan başlamıştı.

When we went to the hall, the concert had already begun.

Her şey garaj da başlamıştı

It all started in the garage

Ve Bennigsen Dresden'den yürüyüşe başlamıştı.

and that Bennigsen was also marching up from Dresden.

Onlar bizden daha erken başlamıştı.

They had started earlier than us.

Oraya gittiğimde dans çoktan başlamıştı.

The dance had already started when I got there.

Biz vardığımızda, ders zaten başlamıştı.

When we arrived, the lecture had already begun.

Perde kalktı ve performans başlamıştı.

The curtain was up and the performance had started.

Stada vardığımızda maç çoktan başlamıştı.

When we arrived at the stadium, the game had already started.

Fransız ve Hint Savaşı başlamıştı.

The French and Indian War had begun.

Anormal akıntılar ne zaman başlamıştı?

When did the unusual discharge begin?

Onun kibarlığı bana yük olmaya başlamıştı.

Her kindness has become a burden to me.

İlk puanınızı aldığınızda oyun henüz başlamıştı.

The game had hardly started when they scored the first point.

Tom çok baş döndürücü hissetmeye başlamıştı.

Tom was starting to feel very dizzy.

Tom oraya vardığında konser çoktan başlamıştı.

By the time Tom got there, the concert had already begun.

Sami lisedeyken dini sohbetlere katılmaya başlamıştı.

Sami started attending a halaqa at high school.

Kalbi birden daha hızlı atmaya başlamıştı.

His heart suddenly began to beat faster.

O gün soğuktu ve dahası yağmur başlamıştı.

It was cold that day, and moreover it began to rain.

- Şüphelenmeye başlamıştım.
- Kafamda soru işaretleri oluşmaya başlamıştı.

I was beginning to have my doubts.

Birisi kapıyı çaldığında, o tam kitabı okumaya başlamıştı.

She'd just begun to read the book when someone knocked on the door.

Biri kapıyı çaldığında o, kitabı okumaya henüz başlamıştı.

She had scarcely started reading the book, when someone knocked at the door.

Mary ziyarete geldiğinde, Tom odasını temizlemeye henüz başlamıştı.

Tom had just started to clean his room when Mary came over to visit.

Tom'un sevmeye başladığı kız da onu sevmeye başlamıştı.

The girl Tom was beginning to love was beginning to love him, too.

- Tom hatalar yapmaya başladı.
- Tom hata yapmaya başlamıştı.

Tom started making mistakes.

Sami Müslümanlara karşı büyük bir nefret duymaya başlamıştı.

Sami started getting a strong hatred for Muslims.

Ali daha ilkokulu bitirmeden kamışa su yürümeye başlamıştı.

Before ending his primary school Ali began to have erection.

Paltosunu çıkardı çünkü artan sıcaklıkta kalın gelmeye başlamıştı.

He took off his coat because it was getting too hot to wear it.

Yol oldukça çamurluydu ve daha kötüsü, yağmur yağmaya başlamıştı.

The road was quite muddy, and, what is worse, it began to rain.

- Yakın zamanda nekahet döneminden çıkmıştı.
- Sağlığına yeni kavuşmaya başlamıştı.

She had only recently ended her convalescence.

- Tom garip hissetmeye başlamıştı.
- Tom kendini garip hissetmeye başlıyordu.

Tom was beginning to feel awkward.

Bu muhtemelen iyi olur, yukarıda hava hava çok ısınmaya başlamıştı.

That's probably good, it's getting really hot up here now.

Deniz blokajları kıtlığa neden olmaya başlamıştı. Avrupa'da yiyecek ve yakıt ...

Öğleden sonra 4.00'te stadyuma geldim ama maç zaten başlamıştı.

I arrived at the stadium at 4:00 p.m., but the game had already started.

İki ülke arasındaki ticari ilişkiler, diplomatik ilişkilerin kurulmasından önce başlamıştı.

Commercial relations between the two nations had started prior to the establishment of diplomatic relations.

Di Ma 966'ıncı kez denediğinde, o zaten umudunu kaybetmeye başlamıştı.

When Di Ma tried for the 966th time, he had already begun to lose hope.

Artık İber ordusu tüm uyumunu kaybetmişti ve kabile savaşçıları yığınla kaçmaya başlamıştı.

By now the Iberian army lost all cohesion and the mass of tribal warriors started fleeing.

- Tom durduk yerde bana vurmaya başladı.
- Tom sebepsiz yere bana vurmaya başladı.
- Tom ortada bir neden yokken bana vurmaya başlamıştı.

- Tom began to hit me for no reason.
- Tom began hitting me for no reason.

Alice nehir kıyısında kız kardeşinin yanında oturmaktan sıkılmaya başlamıştı ve yapacak da bir şeyi olmadığından bir iki kez kız kardeşinin okuduğu kitaba çaktırmadan bakıverdi fakat kitapta resim ya da diyalog yoktu, Alice de "resimsiz ve diyalogsuz bir kitap ne işe yarar" diye kendi kendine düşündü.

Alice was beginning to get very tired of sitting by her sister on the bank, and of having nothing to do: once or twice she had peeped into the book her sister was reading, but it had no pictures or conversations in it, 'and what is the use of a book,' thought Alice 'without pictures or conversation?'