Translation of "Falta" in Turkish

0.137 sec.

Examples of using "Falta" in a sentence and their turkish translations:

¿Qué falta?

Ne eksik?

Falta algo.

Bir şey eksik.

Falta Tomás.

Tom eksik.

Falta alguien.

- Birisi kayıp.
- Birisi eksik.

Falta un tenedor.

- Bir çatal eksik.
- Bir tane çatal eksik.

Falta un cuchillo.

Kayıp bir bıçak var.

Falta una página.

Eksik bir sayfa var.

Le falta experiencia.

O deneyimden yoksundur.

Le falta confianza.

O güvenden yoksundur.

Te falta imaginación.

Sen hayal gücünden yoksunsun.

No falta nada.

Bir şey eksik değil.

No falta nadie.

Eksik kimse yok.

Hace falta dinero.

Para gereklidir.

Falta el punto.

Nokta eksik.

No hacía falta.

Gerek yoktu ya.

- No nos falta de nada.
- No nos falta nada.

Hiçbir şeyimiz noksan değil.

- ¿Te hace falta una bolsa?
- ¿Te hace falta una bolsita?

Poşet lazım mı?

Le hace falta disciplina.

Onun disipline ihtiyacı var.

Les hacen falta voluntarios.

Onların gönüllülere ihtiyacı var.

¿Le falta experiencia, no?

Onun tecrübesi yok, değil mi?

- Mi falta.
- Culpa mía.

Benim hatam.

Me falta un calcetín.

Ben bir çorabı kaybediyorum.

No haces falta aquí.

Burada gerekli değilsin.

No hacía falta preocuparse.

Endişelenmeye gerek yoktu.

Avisame si falta algo.

Bir şey eksikse bana bildir.

Parece que falta algo.

Bir şey eksik gibi görünüyor.

- No hace falta que te presentes.
- No hace falta que se presente.

Kendinizi tanıtmanıza gerek yok.

Como su falta de generosidad.

olumsuz özelliklerine ilişkin bilgileri reddeder.

Si nos falta un lado

eksik tarafımız varsa

Te visitaré mañana sin falta.

Seni yarın mutlaka ziyaret edeceğim.

Le falta aire al neumático.

- Lastiğin çok az havası var.
- Tekerin çok az havası var.

A él le falta determinación.

O, onun kararlarında yetersiz.

Murió por falta de aire.

Havasızlıktan öldü.

A Tom le falta empatía.

Tom empatiden yoksun.

No hace falta la violencia.

Şiddete gerek yok.

No hace falta venir mañana.

Yarın gelmeye gerek yok.

Es una falta de respeto.

Bu saygısızlık.

No hace falta ser gentil.

Nazik olmaya gerek yok.

No hace falta pedir permiso.

İzin istemek için gerek yoktur.

¿Ellos nos hacen muchísima falta?

Onlara bu kadar ihtiyacımız var mı?

Me hace falta un martillo.

Bir çekice ihtiyacım var.

¿Nos falta alguna otra cosa?

Başka eksik bir şeyimiz var mı?

No hace falta tu ayuda.

Senin yardımın gerekli değil.

- Necesito pintura.
- Me falta pintura.

Benim boyaya ihtiyacım var.

No hace falta que respondas.

Cevap vermek zorunda değilsin.

A Tomás le falta motivación.

Tom motivasyondan yoksun.

A él le falta motivación.

O motivasyondan yoksundur.

Es perfecto: sin falta alguna.

Mükemmel: Hiçbir kusuru yok.

- No tenés que responder.
- No hace falta que respondas.
- No hace falta que responda.

- Cevap vermek zorunda değilsin.
- Cevap vermek zorunda değilsiniz.

Representa una falta de coincidencia fundamental

Sahip olduğumuz ve

Estoy cansado por falta de sueño.

Uykusuzluktan yoruldum.

No hace falta que te quedes.

Burada kalmana gerek yok.

- Necesito dinero.
- Me hace falta dinero.

Paraya ihtiyacım var.

A veces falta a la escuela.

O, bazen okula gelmez.

Tom a menudo falta a clases.

Tom çoğunlukla derse gelmez.

¿Cuánto tiempo falta para la cena?

Akşam yemeğine kadar ne kadar sürer?

No hacía falta que me despertaras.

Beni uyandırmak zorunda değildin.

Él murió por falta de oxígeno.

Oksijen yetersizliğinden öldü.

A Mary le falta sentido común.

Mary sağ duyudan yoksundur.

No hace falta que hagas eso.

Bunu yapmak zorunda değilsin.

¿Hace falta que yo vaya allá?

- Oraya gitmem gerekiyor mu?
- Benim oraya gitmeme herhangi bir ihtiyaç var mı?

Falta a la escuela a menudo.

O, sık sık okula gelmez.

A Tomás le falta un dedo.

Tom'un bir parmağı eksik.

El optimismo es falta de información.

İyimserlik bilgi eksikliğidir.

Tu falta de responsabilidad me irrita.

Senin saygı yoksunluğun beni öfkelendiriyor.

¿Tom tiene lo que hace falta?

Tom gereken niteliklere sahip mi?

Le falta talento para ser actor.

O, bir aktör olma yeteneğinden yoksundur.

Ahora no me hace falta dinero.

Benim şimdi paraya ihtiyacım yok.

- ¡Qué falta de responsabilidad!
- ¡Qué irresponsable!

Ne sorumsuz!

Yo sé lo que hace falta.

Neyin eksik olduğunu biliyorum.

¿Dónde está el dólar que falta?

Kayıp dolar nerede?

Él falta a clase a menudo.

O sık sık okula gelmez.

En la cocina falta un lavavajillas.

Mutfakta bir bulaşık makinesi yok.

- Él necesita dinero.
- Le falta dinero.

Paraya ihtiyacı var.

No hacía falta que me chantajearas.

Bana şantaj yapmana gerek yoktu.

No hace falta que respondas inmediatamente.

Hemen cevap vermek zorunda değilsiniz.

Me encanta tu falta de timidez.

Senin çekingenlikten uzak tavırlarını seviyorum.

- Hace falta café.
- No hay café.

Hiç kahve yok.

No hace falta que te disculpes.

- Özür dilemek zorunda değilsin.
- Özür dilemek zorunda değilsiniz.

No falta mucho para que empecemos.

Başlayabilmemiz çok uzun sürmeyecek.

Falta un minuto para las tres.

Saat üçe bir dakika var.