Translation of "Hacía" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Hacía" in a sentence and their turkish translations:

- Hacía mucho frío.
- Hacía mucha rasca.

Hava çok soğuktu.

Hacía calor

Çok sıcaktı.

Hacía frío.

Soğuktu.

¿Hacía frío?

Soğuk muydu?

Hacía mis actividades,

işlerimi yapıyordum

Ayer hacía calor.

Dün hava sıcaktı.

Ayer hacía frío.

Dün hava soğuktu.

Hacía mucho viento.

Hava çok rüzgarlı idi.

Hacía muchísimo frío.

Hava gerçekten çok soğuktu.

Hacía calor fuera.

Hava dışarıda sıcaktı.

Hacía frío afuera.

Dışarısı soğuktu.

Hacía mucho calor.

Çok sıcaktı.

No hacía falta.

Gerek yoktu ya.

No veía qué hacía.

Ne yapıyor, göremiyorum.

Me hacía reír mucho.

O beni çok güldürdü.

Hacía tanto ruido ahí.

Orada çok gürültülüydü.

¿Qué hacía aquí Tom?

Tom burada ne yapıyordu?

No hacía falta preocuparse.

Endişelenmeye gerek yoktu.

No hacía mucho calor.

Çok sıcak değildi.

Hacía un tiempo perfecto.

Hava mükemmeldi.

Ayer hacía mucho viento.

Dün çok rüzgarlıydı.

Esta mañana hacía mucho frío.

- Bu sabah hava çok soğuktu.
- Bu sabah çok soğuktu.

¿Hacía dónde queda Central Park?

Hangi yol Central Park'tır?

No hacía mucho calor anoche.

Dün gece çok sıcak değildi.

Salimos aunque hacía mucho frío.

Çok soğuk olmasına rağmen, dışarı çıktık.

Jorge hacía negocios de la misma forma en que lo hacía su padre.

George babası ile aynı şekilde iş yaptı.

- Como hacía mucho calor, fuimos a bañarnos.
- Hacía tanto calor que fuimos a nadar.

Hava o kadar sıcaktı ki yüzmeye gittik.

- Hacía tanto frío que no podía dormir.
- Hacía tanto frío que no pude dormir.

O kadar soğuktu ki uyuyamadım.

Mi familia hacía queso y yogur;

Ailem peynir ve yoğurt üretirdi.

Que hacía un sonido de desgarro,

ayağımı her oynattığımda

Hacía meses que no dormía bien.

Aylardır düzgün uyumamıştım.

Él no hacía más que llorar.

O ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadı.

- Hacía mucho viento.
- Estaba muy ventoso.

Hava çok rüzgarlı idi.

No hacía falta que me despertaras.

Beni uyandırmak zorunda değildin.

Su ambición le hacía trabajar duro.

Onun hırsı onu sıkı çalıştırdı.

Ellos no nadaron porque hacía frío.

Soğuk olduğu için onlar yüzmediler.

- Ayer hizo frío.
- Ayer hacía frío.

Dün hava soğuktu.

Ayer no hacía nada de viento.

Dün hiç rüzgar yoktu.

Cuanto más ascendíamos, más frío hacía.

Ne kadar yükseğe gittiysek o kadar soğuk oldu.

- Ayer hacía calor.
- Ayer hizo calor.

- Dün sıcaktı.
- Dün hava sıcaktı.

El martes sí que hacía frío.

Salı günü hava cidden soğuktu.

Por la mañana hacía mucho frío.

Sabahleyin hava çok soğuktu.

No hacía falta que me chantajearas.

Bana şantaj yapmana gerek yoktu.

Tom dijo que hacía mucho frío.

Tom havanın çok soğuk olduğunu söyledi.

- ¿Qué hacía él cuando lo viste?
- ¿Qué hacía él en el momento en que lo viste?

Sen onu gördüğünde o ne yapıyordu.

Según los pacientes, ¿qué hacía la psilocibina?

Peki hastalar psilosibinin ne yaptığını söylediler?

Y cómo eso le hacía sentir vulnerable.

ve bunun kendisini nasıl güçsüz hissettirdiğini söylemesiydi.

Evidentemente, esta gente sabía lo que hacía.

Demem o ki bu insanlar ne yaptığını biliyor.

Su padre hacía yogurt antes que él

Ondan önce babası yoğurt yapıyormuş

Hacía grandes bromas e incluso mejores preguntas.

harika espriler yapıyor ve çok güzel sorular soruyordu.

Hacía mucho frío ayer por la mañana.

Dün sabah hava çok soğuktu.

Hacía tanto frío que nadie quería salir.

O kadar soğuktu ki kimse dışarı çıkmak istemedi.

La niña no hacía más que llorar.

Küçük kız ağlamaktan başka bir şey yapmadı.

Este niño no hacía más que llorar.

Bu çocuk ağlamaktan başka bir şey yapmadı.

No hacía más que quejarse del trabajo.

İşini şikâyet etmekten başka bir şey yapmadı.

Como hacía tanto calor, fuimos a nadar.

Hava çok sıcak olduğu için, yüzmeye gittik.

Hacía tanto frío que él estaba tiritando.

O kadar soğuktu ki o titriyordu.

Mi abuelo se hacía sus propios muebles.

Büyükbabam kendi mobilyasını yapardı.

Hacía mucho frío ayer por la noche.

Dün akşam çok soğuktu.

Como hacía mucho calor, fuimos a bañarnos.

O kadar sıcaktı ki yüzmeye gittik.

Aquel impostor se hacía pasar por doctor.

Bu taklitçi bir doktoru taklit etti.

Hacía tanto frío que no podía dormir.

Öyle soğuktu ki uyuyamıyordum.

Hacía frío, así que prendimos una fogata.

Hava soğuktu, bu yüzden ateş yaktık.

Me quedé dormido mientras hacía los deberes.

Ev ödevimi yaparken uyuyakaldım.

Ella hacía mucho ruido con el piano.

O, piyano ile çok gürültü yaptı.

No hacía falta que comprarais este libro.

O kitabı almana gerek yoktu.

Mi madre no hacía más que llorar.

Annem ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadı.

Tom se preguntaba qué hacía María aquí.

Tom Mary'nin burada ne yaptığını merak etti.

Tom le preguntó a Mary qué hacía.

Tom Mary'ye ne yaptığını sordu.

No hacía falta que lo hiciera, ¿verdad?

Onu yapmam gerekmiyordu, değil mi?

Pero cualquier presión hacía sangrar las heridas nuevamente.

ama en ufak baskıda yeniden kanamaya başlıyorlardı.

Hacía años que no se contrataban empleados expertos.

Hayır, senelerdir kıdemli birini işe almadık.

Teníamos la idea general desde hacía un tiempo.

Yani bir süredir genel fikri biliyorduk.

Aunque hacía frío, él no encendió el fuego.

O, soğuk olmasına rağmen ateşi yakmadı.

Sí que hacía tiempo que no nos veíamos.

Son karşılaştığımızdan beri oldukça uzun zaman oldu.

Tom a menudo le hacía bromas al profesor.

Tom çoğunlukla öğretmenle şakalar yapardı.

Como hacía mucho frío, se quedaron en casa.

Çok soğuk olduğu için evde kaldılar.

Él se quitó el abrigo porque hacía calor.

Sıcak olduğu için ceketi çıkardı.

Nos quedamos en casa porque hacía mucho frío.

Hava çok soğuk olduğu için evde kaldık.

Estaba nevando, pero no hacía mucho frío afuera.

Kar yağıyordu ama dışarısı çok soğuk değildi.

«Ayer soñé contigo.» «¿En serio? ¿Y qué hacía?»

"Dün seni rüyamda gördüm." "Ciddi mi? Peki ne yapıyordum?"

Hacía calor, así es que abrí la ventana.

Hava sıcaktı, bu yüzden pencereyi açtım.