Translation of "Brillante" in Turkish

0.014 sec.

Examples of using "Brillante" in a sentence and their turkish translations:

Tom es brillante.

Tom zekidir.

- Me pareció un niño brillante.
- Le encontré un niño brillante.

Ona parlak bir oğlan buldum.

Realmente bien y brillante.

Gerçekten hoş ve canlı.

Tienes un futuro brillante.

Parlak bir geleceğin var.

¿Alguna otra idea brillante?

Başka parlak fikirleriniz var mı?

Tuve una brillante idea.

Parlak bir düşüncem vardı.

Esto es demasiado brillante.

Bu çok parlak.

Mira esa estrella brillante.

Şu parlayan yıldıza bak.

Pero entonces hicieron algo brillante:

Ama sonra akıllıca bir şey yaptılar.

Es muy brillante. Miren eso.

Vay canına, harika parlıyor. Şuna bakın.

Hay algo brillante allí abajo.

Aşağıda parlayan bir şey olduğu kesin.

Vemos simpatico dulce brillante aqui

biz burada sempatik tatlı parlak görüyoruz

Tom es un estudiante brillante.

Tom parlak bir öğrencidir.

Le encontré un niño brillante.

Onun için parlak bir oğlan buldum.

¿Quién escribió este artículo brillante?

O muhteşem makaleyi kim yazdı?

Ésa es una idea brillante.

O parlak bir fikir.

Tom dice que eres brillante.

Tom senin parlak olduğunu söylüyor.

Louis un hombre brillante y progresivo,

Louis çok parlak, yenilikçi bir adam

Vaya, es muy brillante. ¡Miren eso!

Vay canına, harika parlıyor. Şuna bakın.

brillante , también podía meterlo en problemas.

de başını belaya sokabileceğine dair işaretler zaten vardı .

Todo se ve brillante en primavera.

İlkbaharda her şey parlak görünür.

Edison no fue un estudiante brillante.

Edison, parlak bir öğrenci değildi.

Veo un futuro brillante para ti.

Senin için parlak bir gelecek görüyorum.

La idea de Tom es brillante.

Tom'un fikri mükemmel.

Se me ocurrió una idea brillante.

Aklıma parlak bir fikir geldi.

Esa estrellita es la más brillante.

En parlak olanı şu küçük yıldızdır.

A veces, el poema es tan brillante,

Bazen, şiir o kadar aydınlıktır ki

Tom tiene una brillante carrera como doctor.

Bir tıp doktoru olarak Tom'un parlak bir kariyeri var.

Nunca había visto una estrella tan brillante.

Böyle parlak bir yıldız hiç görmedim.

El Sol es la estrella más brillante.

Güneş en parlak yıldızdır.

La sangre era de un rojo brillante.

Kan parlak kırmızıydı.

María es una joven y brillante abogada.

Mary parlak bir genç avukattır.

Esta nueva pantalla es mucho más brillante.

Bu yeni ekran çok daha parlak.

Que están inspirando una luz límpida y brillante,

hayal edip inanabilirsiniz

E imaginen que esta luz brillante y límpida

Ve bu temiz,berrak ışığın

Afuera, en el mundo brillante, grandioso y desordenado

beceriksiz, aşırı nazik, dürüst insanlara ihtiyacımız var.

Tengo una hija adulta brillante, feliz y maravillosa.

Yetişkin bir kızım var, kendisi mutlu, zeki ve harika biri.

Veía algo nuevo y brillante en el bosque.

Ormandaki bu parlak yeni şeyi fark etti.

No me gusta este papel; es muy brillante.

Bu kağıdı beğenmedim. Çok parlak.

El colorido de este cuadro es muy brillante.

Bu tablonun renkleri çok parlak.

Y entrar en ese mundo grande, brillante y desordenado

ve büyük, ışıltılı ve karmaşık dünyaya girecektim.

- Ésa es una idea brillante.
- Es una buena idea.

O parlak bir fikir.

Sirius es una estrella más brillante que el sol.

Sirius güneşten daha parlak bir yıldızdır.

Emily es la chica más brillante de la escuela.

Emily okulda en parlak kızdır.

Bien, piensen en el color. Que sea brillante y vívido.

Pekala, öncelikle rengi parlak ve capcanlı yapın

Y atenúen nuestra visión de un futuro mejor y más brillante.

ve daha iyi ve parlak bir gelecek görüşümüzü karartmasına izin verdik.

Pero era "el mariscal indispensable", cuya brillante administración y trabajo incansable

Ancak, parlak yönetimi ve yorulmak bilmeyen çalışmaları Napolyon'un askeri başarısının büyük bir kısmının temelini oluşturan

Suchet era un comandante brillante, considerado el mejor administrador del ejército

en iyi idarecisi olarak kabul edilen parlak bir komutandı

Ney llevó a cabo una brillante lucha de retirada y escapó.

Ney dahice geri çekilme ve savaşma stratejisi uyguladı ve kaçtı

Pudo obtener una brillante victoria, gracias al apoyo crucial del general Víctor.

, General Victor'un çok önemli desteği sayesinde muhteşem bir zafer kazandı.

- Él es más inteligente que ellos.
- Él es más brillante que ellos.

O onlardan daha zeki.

El sol de la mañana es tan brillante que no puedo ver.

Sabah güneşi bakmak için çok parlak.

Bajo la brillante luna llena, se aleja de sus padres más que de costumbre.

Parlak dolunayın altında... ...ailesinden normalden fazla uzaklaşıyor.

Pero la luna está brillante esta noche, así que los flamencos tienen una oportunidad.

Ama bu gece Ay parlak. O yüzden flamingoların şansı var.

Soldado nato y un táctico brillante… a menos que su temperamento ardiente lo superara.

asker ve parlak bir taktikçi ... ateşli mizacı onu alt etmedikçe.

El historial de Soult como mariscal fue mixto: un organizador brillante e inteligente, cuya

bir Marshal olarak SOULT rekor karışık oldu -.. kimin yeteneği master-inme teslim veya zamanla azaldı, zafer askerlerine ilham

Una juanita de color rojo brillante se posó en la punta de mi dedo.

Parlak kırmızı bir uğur böceği, parmağımın ucuna indi.

Su victoria a esta edad en una competición internacional le augura un brillante porvenir.

Uluslararası bir yarışmada bu yaştaki zaferi parlak bir geleceğin iyi bir göstergesidir.

La luz del sol por la mañana es tan brillante que no puedo verlo.

Sabah güneşi o kadar parlak ki ben ona bakamam.

Una de las muchas formas en que luchan por adaptarse a un mundo más brillante.

Daha aydınlık bir dünyaya adapte olmakta zorlandıkları pek çok noktadan biri bu.

Agresivo y brillante como siempre. En Saalfeld, libró el primer gran combate de la guerra,

gibi aktif, saldırgan ve zekiydi. Saalfeld'de, Prens Louis Ferdinand'ın komuta ettiği bir Prusya tümenini bozguna uğratarak

Suchet pasó a servir bajo Napoleón en su primera y brillante campaña en Italia, luchando

Suchet , Lodi, Castiglione ve Bassano'da

En una brillante campaña independiente, mantuvo a los austriacos cerca de Niza, luego los persiguió

Parlak bir bağımsız kampanyada, Avusturyalıları Nice yakınlarında tuttu, sonra onları

Su decisión fue justificada cuando el Sexto Cuerpo ganó una brillante acción en Elchingen, que

emirleri görmezden gelmeye teşvik etti. Kararları, Altıncı Kolordu Elchingen'de

En el proceso, se ganó la reputación de un comandante organizado y decisivo, y un táctico brillante.

Bu süreçte organize ve kararlı bir komutan ve parlak bir taktikçi olarak ün kazandı.

brillante y leal. Y Davout hizo milagros para formar un nuevo ejército para la campaña final de Napoleón.

. Ve Davout, Napolyon'un son seferi için yeni bir ordu oluşturmak için mucizeler yarattı.

Ney, superado en número cuatro a uno, llevó a cabo una brillante retirada de combate y escapó de

kuşatma ve yok etme umuduyla sürpriz bir saldırı başlattı . Ney, dörde bir üstündeydi, harika bir mücadele geri çekildi ve

Si uno parece brillante antes de sonar estúpido es porque la luz viaja más rápido que el sonido.

Işık sesten daha hızlı ilerler bu sebeple bazı insanlar aptalca ses çıkarmadan önce keskin zekalı görünürler.

El arduo trabajo de Berthier y el brillante sistema de personal respaldaron todos los éxitos de Napoleón en Italia

Berthier'in sıkı çalışması ve mükemmel personel sistemi, Napolyon'un İtalya'daki ve ötesindeki

¡Orna tu cuello con un brillante collar, tu pecho con una radiante fíbula, tu frente con una diadema de flores!

Boynunu parlak bir kolyeyle, göğsünü ışıl ışıl bir broşla, alnını çiçekten bir taçla süsle!