Translation of "Ihren" in Turkish

0.020 sec.

Examples of using "Ihren" in a sentence and their turkish translations:

Ihren ganzen Körper und Ihren Geist erfüllt.

bütün zihninizi ve bedeninizi sardığını hayal edip buna inanabilirsiniz.

- Kennst du ihren Vater?
- Kennen Sie ihren Vater?

Onun babasını tanıyor musun?

Zu Ihren Diensten.

Hizmetinizde.

Ihren Namen, bitte.

Adınız, lütfen.

Ihren Pass, bitte!

Pasaportunuz, lütfen!

- Er übersetzte ihren Satz.
- Er hat ihren Satz übersetzt.

O onun cümlesini çevirdi.

- Hast du ihren Brief bekommen?
- Habt ihr ihren Brief bekommen?
- Haben Sie ihren Brief bekommen?

- Onun bir mektubunu aldın mı?
- Onun mektubunu aldın mı?

- Kinder müssen ihren Eltern gehorchen.
- Kinder sollen ihren Eltern gehorchen.

Çocuklar ebeveynlerine itaat etmeliler.

- Soldaten müssen ihren Kommandanten gehorchen.
- Soldaten müssen ihren Befehlshabern gehorchen.

Askerler komutanlarına itaat etmeliler.

- Sie wohnt zusammen mit ihren Eltern.
- Sie wohnt mit ihren Eltern zusammen.
- Sie wohnt bei ihren Eltern.

O ebeveynleri ile birlikte yaşıyor.

Er erklärte ihren Lebensunterhalt

onların geçim sıkıntısını anlattı

Sie nehmen ihren Rücken

alıyorlar sırtlarına

Sie öffnete ihren Laden.

Mağazasını açtı.Bitmedi...

Ich bewundere Ihren Mut.

Ben cesaretine hayranım.

Ich billige Ihren Plan.

Ben planınızı onaylıyorum.

Danke für Ihren Rat.

Tavsiyen için teşekkür ederim.

Er ignorierte ihren Rat.

O onun tavsiyesini görmezden geldi.

Ich kenne Ihren Vornamen.

İsimlerinizi biliyorum.

Ich liebe Ihren Namen.

Adını severim.

Sie lobte ihren Sohn.

Oğlunu övdü.

Danke für Ihren Anruf.

Aradığınız için teşekkürler.

Ich kenne ihren Schmerz.

- Ben onların acılarını hissediyorum.
- Onların acısını hissediyorum.

Kennen Sie ihren Bruder?

Onun erkek kardeşini tanıyor musun?

Sie vermisst ihren Vater.

O, babasını özlüyor.

Ich bewundere ihren Einfallsreichtum.

Onların marifetine hayranım.

Niemand kennt ihren Namen.

Onların adını kimse bilmiyor.

Er schält ihren Apfel.

O elmasını soyuyor.

Sie hasste ihren Mann.

- Kocasından nefret etti.
- Kocasından nefret ediyordu.

Ich kenne Ihren Vater.

- Babanızı tanıyorum.
- Sizin babanızı tanıyorum.
- Ben sizin babanızı tanıyorum.

Sie öffnete ihren Rucksack.

O, sırt çantasını açtı.

Maria liebt ihren Bambuszaun.

Mary bambu çitini seviyor.

Ich bewundere Ihren Optimismus.

İyimserliğinize hayranım.

Danke für Ihren Rückruf!

Çağrıma geri döndüğün için teşekkürler.

Sie half ihren Freunden.

O, arkadaşlarına yardım etti.

Sie liebt ihren Vater.

O, babasını seviyor.

Sie liebt ihren Freund.

O erkek arkadaşını seviyor.

Er vergaß ihren Namen.

O onun adını unuttu.

Sie verloren ihren Besitz.

Onlar mülklerini kaybettiler.

Wechseln Schildkröten ihren Panzer?

Kaplumbağalar kabuklarını değiştirirler mi?

Kennen Sie ihren Vater?

Onun babasını tanıyor musun?

Sie liebt ihren Sohn.

O, oğlunu seviyor.

Er ergriff ihren Arm.

O onun kolunu tuttu.

Ich mag Ihren Computer.

- Bilgisayarınızı beğeniyorum.
- Bilgisayarın hoşuma gitti.
- Bilgisayarınız hoşuma gitti.

Layla liebt ihren Partner.

Leyla partnerini sever.

Er verlangte ihren Personalausweis.

O onun kimliğini istedi.

Maria belog ihren Ehemann.

Mary kocasına yalan söyledi.

Sie haßte ihren Mathematiklehrer.

Matematik öğretmeninden nefret etti.

Maria vermisst ihren Ehemann.

Mary kocasını özlüyor.

Ich kenne ihren Vater.

- Babasını tanıyorum.
- Babasını biliyorum.

- Sie nannten ihren Hund Lucky.
- Sie haben ihren Hund Lucky genannt.

Onlar köpeklerine Lucky adını verdiler.

- Darf ich Ihren Ausweis sehen?
- Kann ich einmal Ihren Reisepass sehen?

- Pasaportunuzu görebilir miyim?
- Pasaportunuza bakabilir miyim?

- Könnten Sie bitte Ihren Namen buchstabieren?
- Bitte buchstabieren Sie Ihren Namen.

Adınızı heceler misiniz, lütfen?

- Immer setzt sie ihren Kopf durch.
- Sie bekommt immer ihren Willen.

O, her zaman kendi yolundan gider.

Kinder müssen ihren Eltern gehorchen, und Eltern müssen ihren Arbeitgebern gehorchen.

Çocuklar ebeveynlerine itaat etmek zorundadır ve ebeveynler patronlarına itaat etmek zorundadır.

- Maria blickte in ihren magischen Spiegel.
- Maria blickte in ihren Zauberspiegel.

Mary onun sihirli aynasına baktı.

- Sie hat ihren eigenen Satz übersetzt.
- Sie übersetzte ihren eigenen Satz.

Kendi cümlesini çevirdi.

- Sie gehorchen nicht immer ihren Eltern.
- Ihren Eltern gehorchen sie nicht immer.
- Sie sind ihren Eltern nicht immer gehorsam.

- Onlar her zaman anne ve babalarına itaat etmiyorlar.
- Ebeveynlerine her zaman itaat etmezler.

- Du hättest ihren Ratschlag befolgen sollen.
- Du hättest ihren Rat befolgen sollen.

Onun tavsiyesi üzerine hareket etmeliydin.

- Sie wurde von ihren Freunden ausgelacht.
- Sie wurde von ihren Freundinnen ausgelacht.

Arkadaşları tarafından alay edildi.

- Mary wurde von ihren Klassenkameraden traktiert.
- Mary wurde von ihren Klassenkameraden schikaniert.

Mary'ye sınıf arkadaşları tarafından zorbalık edildi.

- Diese Website kann Ihren Computer beschädigen.
- Diese Netzpräsenz kann Ihren Rechner beschädigen.

Bu web sitesi bilgisayarınıza zarar verebilir.

- Sie verdient ihren Lebensunterhalt als Serviererin.
- Sie verdient ihren Lebensunterhalt als Kellnerin.

Geçinmek için garsonluk yapıyor.

- Maria sprach mit ihren Freundinnen darüber.
- Maria sprach mit ihren Freunden darüber.

Mary o konuyu arkadaşlarıyla konuştu.

- Das arme Mädchen verlor ihren Verstand.
- Das bedauernswerte Mädchen verlor ihren Verstand.

Zavallı kız aklını yitirdi.

- Sie ging mit ihren Freunden aus.
- Sie ging mit ihren Freundinnen aus.

O, arkadaşlarıyla gitti.

Und fixiere damit ihren Kopf.

...ve onunla başını yakalarız.

...und fixieren damit ihren Kopf.

...ve onunla başını yakalarız.

Und fixieren damit ihren Kopf.

...ve onunla başını yakalarız.

...und fixiere damit ihren Kopf.

...ve onunla başını yakalarız.

ihren genetischen DNS-Code, zerfrisst.

yani DNA genetik kodunuzu.

Sie müssen ihren Teil beitragen.

Vites arttırmaları gerekiyor.

Viele starben in ihren Zellen.

ve birçok kişi kendi hücresinde öldü.

...indem er ihren Rufen folgt.

Yerlerini seslerinden tespit ediyor.

Wie wir ihren Lebensraum zerstören

biz onların yaşam alanlarını yok ettikçe

Von WhatsApp zu Ihren Schülern

Whatsapp dan da öğrencilerinize

Hörner wachsen aus ihren Köpfen.

Kafalarında boynuz çıkarabiliyorlar.

Schreiben Sie bitte Ihren Namen.

- Lütfen adınızı yazınız.
- Lütfen adınızı yazın.

Ich bin für Ihren Vorschlag.

Ben önerinini lehindeyim.

Sie mochte ihren Mann nicht.

O, kocasını sevmiyordu.

Sie pflegte ihren kranken Ehemann.

O, hasta kocasına hizmet etti.

Sie nannte ihren Bären Ted.

Ona ayısını Ted olarak çağırdı.

Sie gehorchten ihren Eltern nicht.

Onlar ebeveynlerine itaat etmediler.

Sie hat ihren Pullover angezogen.

O, kazağını giydi.

Sie zog ihren Mantel aus.

O ceketini çıkardı.

Stört der Husten Ihren Schlaf?

Öksürük uykunu rahatsız ediyor mu?

Sie ist ihren Eltern gehorsam.

O, ailesinin sözünü dinler.

Die Hündin beißt ihren Besitzer.

Bu dişi köpek kendi sahibini ısırıyor.