Translation of "Erhob" in Turkish

0.010 sec.

Examples of using "Erhob" in a sentence and their turkish translations:

Sie erhob die Stimme.

O, sesini yükseltti.

Tom erhob die Stimme.

Tom sesini yükseltti.

Der Ballon erhob sich langsam.

- Balon yavaşça yükseldi.
- Balon yavaşça havalandı.

- Er stand auf.
- Er erhob sich.

Ayağa kalktı.

Linda erhob sich, um zu singen.

Linda şarkı söylemek için ayağa kalktı.

Er erhob sich von seinem Sitz.

O, koltuğundan kalktı.

Tom erhob sich, um zu singen.

Tom şarkı söylemek için ayağa kalktı.

Tom erhob sich von seinem Platz.

Tom sandalyesinden kalktı.

Tom erhob sich und ging zum Fenster.

- Tom ayağa kalktı ve pencereye doğru yürüdü.
- Tom ayağa kalktı ve pencereye gitti.

Tom zog sein Schwert und erhob es.

Tom kılıcını çıkardı ve onu kaldırdı.

Tom erhob sich langsam von seinem Stuhl.

Tom yavaşça sandalyesinden kalktı.

Der Turm erhob sich gegen den blauen Himmel.

Kule mavi gökyüzüne doğru yükseldi.

Sie erhob sich mit Tränen in den Augen.

Gözlerindeki yaşlarla ayağa kalktı.

Der Wolkenkratzer erhob sich über die anderen Gebäude ringsumher.

Gökdelen çevredeki diğer binaların üzerinden yükseldi.

- Tom widersprach.
- Tom erhob Einspruch.
- Tom hatte etwas einzuwenden.

- Tom karşı çıktı.
- Tom itiraz etti.

Der Herzog erhob sich und küsste liebend seine Gemahlin.

Dük kalktı ve sevgiyle karısını öptü.

Tom erhob sich vom Tisch und ging in die Küche.

Tom masadan kalktı ve mutfağa gitti.

Einer der Jungen erhob sich und fing an zu schreien.

Çocuklardan biri ayağa kalktı ve bağırmaya başladı.

Das Publikum erhob sich vor Tom applaudierend von den Sitzen.

İzleyiciler Tom'u ayakta alkışladılar.

Er erhob sich von seinem Stuhl, um mich willkommen zu heißen.

O beni karşılamak için sandalyesinden kalktı.

Ganz Gentleman, erhob er sich und bot ihr seinen Platz an.

O, bir centilmen gibi kalktı ve koltuğunu ona teklif etti.

Plötzlich erhob die älteste Tochter ihre Stimme und sagte: „Ich möchte Bonbons.“

En büyük kız "şeker istiyorum" diyerek birdenbire konuştu.

Tom erhob sich zum Gehen, doch Maria bat ihn, sich wieder hinzusetzen.

Tom gitmek için kalktı fakat Mary onun geri oturmasını istedi.

Das erste Flugzeug erhob sich 1903 für zwölf Sekunden in die Lüfte.

1903'te ilk uçak on iki saniye uçtu.

Tom und Maria beobachteten, wie die Sonne sich über das Meer erhob.

- Tom ve Mary, güneşin okyanus üzerinde yükselişini izledi.
- Tom ve Mary, güneşin okyanus üzerinde doğuşunu izledi.

Ich sah der Sonne dabei zu, wie sie sich über die Stadt erhob.

Güneşin kent üzerindeki doğuşunu izledim.