Translation of "Brings" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "Brings" in a sentence and their turkish translations:

...brings danger.

...tehlike doğurur.

Night brings relief.

Gece herkes rahat bir nefes alıyor.

And brings bribery

ve rüşveti getiriyor

Experience brings wisdom.

Deneyim bilgelik getirir.

Power brings corruption.

İktidar yolsuzluğa neden olur.

It brings out predators.

Yırtıcılar ava çıkar.

What brings you here?

Seni buraya getiren nedir?

Your sincerity brings profit.

Samimiyetiniz kâr getirir.

War always brings tragedy.

Savaş hep mutsuzluk getirir.

Deep laughter brings tears.

Derin kahkaha gözyaşları getirir.

Our anger brings great discomfort,

Öfkemiz büyük bir rahatsızlık getiriyor

But it also brings danger.

Ama tehlike de doğurur.

Every hour brings unique challenges.

...her saat ayrı bir zorluk çıkarır.

What brings you down here?

Seni buraya hangi rüzgâr attı?

What brings you here today?

Seni bugün buraya getiren nedir?

What brings you back here?

Seni buraya geri getiren nedir?

Good food brings good health.

İyi yiyecek iyi sağlık getirir.

What brings you here tonight?

Seni bu gece buraya ne getirdi?

The day brings many things.

Gün birçok şeyi getirir.

A new year brings hope.

Yeni bir yıl umut getirir.

This song brings back memories.

Bu şarkı anıları geri getiriyor.

The arts brings meaning to life.

Sanat, hayata anlam katıyor.

At night, water brings them together.

Geceleri, su onları bir araya getirir.

All this brings up new questions.

Bütün bunlar yeni sorular getiriyor.

Who brings me fruit and tea?

Kim bana meyve ve çay getirir?

A new year always brings hope.

Yeni bir yıl hep umut getirir.

This amulet brings me good luck.

- Bu muska bana iyi şans getirir.
- Bu nazar boncuğu bana iyi şans getirir.

What brings you back to Boston?

Seni Boston'a geri getiren nedir?

Gravity brings everything down to Earth.

Yerçekimi her şeyi dünyaya düşürür.

What brings you back to town?

Seni kasabaya geri getiren ne?

He never brings the paycheck home.

O asla eve maaş çeki getirmez.

The dress brings out your eyes.

Elbise, senin gözlerini belli eder.

A broken mirror brings bad luck.

Kırık bir ayna kötü şans getirir.

Tom often brings his work home.

Tom sık sık işini evine getirir.

Let's see what next week brings.

Gelecek haftanın ne getireceğini görelim.

What brings you here, my friend?

Seni ne buraya getiriyor, dostum?

Now... there's no question. Darkness brings opportunity.

Artık... şüphe kalmadı. Karanlık, fırsat yaratır.

Sunset brings respite from the day's heat.

Güneşin batmasıyla yoğun sıcaktan bir nefes alıyorlar.

Spring brings warm weather and beautiful flowers.

Bahar sıcak hava ve güzel çiçekler getiriyor.

Then what kind of life brings happiness?

Öyleyse ne tür bir yaşam mutluluk getirir?

Whenever she comes, she brings us presents.

Her ne zaman gelse, o bize hediyeler getirir.

Many people believe that money brings happiness.

Birçok kişi paranın mutluluk getirdiğine inanıyor.

He brings home the bread and butter.

Evinin geçimini sağlar.

Tom brings us gifts whenever he visits.

Tom her ne zaman ziyarete gelse bize hediyeler getirir.

This brings me back to my youth.

Bu beni gençliğime geri getiriyor.

As even a threat, because it brings chaos.

-hatta karmaşa getirdiğinden dolayı- bir "tehdit" olarak algılanıyordu.

Off of the strengths that each organization brings,

birlikte hareket ettiğimizden emin olabiliriz;

And it brings the regolith to the dome

ve kubbe inşası için onunla regolit toplayan bir cihaz

Spring brings mild weather after the cold winter.

Bahar soğuk kıştan sonra ılıman hava getirir.

Her story brings back memories of my parents.

Onun hikayesi ebeveynlerimin anısını geri getirir.

It is generally believed that money brings happiness.

Genellikle paranın mutluluk getirdiğine inanılır.

This rainy season brings a lot of destruction.

Bu yağışlı sezon çok tahrip getiriyor.

A proper gentleman brings his lady red roses.

Gerçek bir beyefendi kadınına kırmızı güller getirir.

This song brings me back to my childhood.

Bu şarkı beni çocukluğuma götürüyor.

Because it brings the insight to solve the problem.

çünkü beraberinde problemi çözmek için içgörü getirir.

The venom brings on breathing problems and then paralysis,

Zehir nefes almayı zorlaştırıyor, sonra da felç başlıyor.

Extreme jealousy also brings with it possessiveness and mistrust,

Aşırı kıskançlık beraberinde sahip olma isteği ve güvensizlik getirir.

And the awareness that it brings of our precarity.

sosyal olarak hoşa giden yollar bulmamız gerekiyor.

The business brings him in 8000 dollars a year.

Bir yıl içinde iş ona 8000 dolar getiriyor.

...which brings us back to Maduro’s recent power grab.

... bu da bizi Maduro'nun son günlerdeki güç kaynağına götürüyor.

Success brings money and a lot of problems too.

Başarı para getirir ve birçok sorunlar da.

Oh, Vassili, what brings you to this accursed place?

Ah, Vassili, seni bu lanetli yere ne getiriyor?

Winter brings many good things, but also bad things.

Kış çok iyi şeyler getirir, aynı zamanda kötü şeyler de getirir.

That brings up another point I'd like to discuss.

O, tartışmak istediğim başka bir konuya getirir.

- What brought you here?
- What brings you two here?

- Sizi buraya ne getirdi?
- Sizi buraya hangi rüzgâr attı?

A good student like Tom brings honor to our class.

Tom gibi iyi bir öğrenci sınıfımızı onurlandırır.

Tom often brings Mary with him when he comes here.

Tom buraya geldiğinde çoğunlukla Mary'yi yanında getirir.

Some people believe that the number 13 brings bad luck.

Bazı insanlar on üç sayısının kötü şans getirdiğine inanırlar.

- What brings you to Boston?
- What brought you to Boston?

Seni Boston'a getiren nedir?

Science builds planes and skyscrapers, but faith brings them together.

Bilim, uçak ve gökdelenler inşa eder ama iman onları bir araya getirir.

A good student like him brings honor to our class.

Onun gibi iyi bir öğrenci sınıfımıza onur verir.

The first is frankly horrible, it brings shame upon my family,

İlki, açıkçası korkunç, aileme utanç veriyor

That job brings him in an extra 60,000 yen a month.

Bu iş onu ayda ekstra 60.000 yen getiriyor.

The daily newspaper brings the world's problems to the breakfast table.

Günlük gazete dünya'nın sorunlarını kahvaltı masasına getirir.

He's a very romantic boyfriend who brings me flowers each night.

O, bana her gece çiçek getiren çok romantik bir erkek arkadaş.

Whenever my uncle comes, he brings some nice things for us.

Amcam her ne zaman gelse, o bizim için bazı güzel şeyler getirir.

Which is better in that it brings less shame upon my family.

açısından daha iyi olan ikinci numarayla karşılaştırmak istiyorum.

Germany brings up worldwide footballers out of 1.5 million Turkish people and

Almanya, 1,5 milyon Türk'ten dünya çapında futbolcu yetiştiriyor da

You dig a well until the owner of that stick brings it

o sopanın sahibi onu getirinceye kadar bir kuyu kazarsın

Hearing this song after so long really brings back the old times.

Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.

That story brings to mind the person I met in New York.

O hikaye New York'ta tanıştığım kişiyi akla getiriyor.

This song is so moving that it brings tears to my eyes.

- Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.
- Bu şarkı o kadar dokunaklı ki gözlerimi yaşarttı.

It brings parliament to account that “What did you spend my tax for?”,

Benim vergimi ne yaptın diye parlamento hesap sorar.

Online competition, so imagine what could happen if Amazon brings its competition to

ötürü zarar gördü. Eğer Amazon rekabeti fiziksel dünyaya da taşırsa

In most sports the team that practice hardest usually brings home the bacon.

Çoğu sporlarda en sıkı çalışma yapan takım genellikle eve ekmek parasını getirir.

This brings us to the recent referendum, which follows Erdogan’s post-coup popularity.

Bu bizi Erdoğan’ın darbe sonrası liderligini izleyen referanduma götürüyor.

Tom brings his children with him to work once or twice a year.

Tom yılda bir ya da iki kez çocuklarını yanında işe getirir.

Whenever she comes back from a journey, she brings a gift for her daughter.

O, ne zaman bir seyahatten geri gelse, kızı için bir hediye getirir.

Whenever Tom hears that song, it brings back memories of his days in Boston.

Tom bu şarkıyı ne zaman duysa Boston'daki günleri hatırına gelir.

A reward will be paid to anyone who brings back the money that he lost.

Kaybettiği parayı geri getiren kim olursa olsun ödül verilecek.

War doesn't bring peace; on the contrary, it brings pains and grief on both sides.

Savaş, barış getirmez. Tam tersine, o acı ve keder getirir.