Translation of "Yapması" in Spanish

0.015 sec.

Examples of using "Yapması" in a sentence and their spanish translations:

Bunu yapması çok zor.

Es muy duro hacer eso.

Ne yapması gerektiğini bilmiyor.

No sabe qué tiene que hacer.

Ne yapması gerektiğini biliyordu.

- Sabía lo que tenía que hacer.
- Sabía lo que se necesitaba hacer.

Herkesin bunu yapması gerekiyor.

Todos necesitan hacer esto.

Bütün yapması gereken bu.

Esto es todo lo que él tiene que hacer.

Tom yapması gerekeni yapmadı.

Tom no hizo lo que se esperaba que hiciera.

- Söylemesi kolay, yapması zor.
- Dile kolay.
- Söylemesi kolay ama yapması zor.

Es fácil de decir, pero no es fácil de hacer.

Peki toplumun ne yapması gerekiyor?

Entonces, ¿qué debe hacer una sociedad?

Polis nasıl yapması gerektiğini öğrenebilir.

Eso es algo que la policía puede aprender a hacer.

Onların ellerinden geleni yapması önemlidir.

Es importante que hagan su mejor esfuerzo.

Onu kasten yapması mümkün değil.

- No es probable que lo hiciera a propósito.
- No es probable que él lo hiciera a propósito.

Askerlere bir saldırı yapması emredildi.

A los soldados se les ordenó que hicieran un ataque.

Tom'un bir hamle yapması gerekiyor.

Tom necesita dar un movimiento.

Tom'u bunu yapması için zorlayamazsın.

No podés obligar a Tom a hacer eso.

Tom ne yapması gerektiğini bilmiyordu.

Tom no supo lo que se suponía debía hacer.

Tom ne yapması gerektiğini bilmeyebilir.

Tom podría no saber qué se supone que debe hacer.

Tom ne yapması gerektiğini biliyor.

Tom sabe lo que tiene que hacer.

Oyun yapması için köpeği eğittim.

Entrené al perro para que haga trucos.

Tom yapması gerekeni yapmayı unuttu.

Tom olvidó hacer lo que se suponía que hiciera.

Ben onu yapması gereken kişiyim.

- Yo soy el que necesita hacer eso.
- Soy yo quien necesita hacer eso.

Onu kimin yapması gerektiğini bilmiyorum.

No sé quién debería hacerlo.

Ne yapması gerektiğini Tom'a söyledim.

Le dije a Tom lo que debería hacer.

Onlarla müzakere yapması için onu atadık.

Lo autorizamos a él para negociar con ellos.

Tom işi yapması için Mary'yi tuttu.

Tom contrató a Mary para que hiciera el trabajo.

- Söylemesi kolay, yapması zor.
- Dile kolay.

Es más fácil decirlo que hacerlo.

Onun böyle bir şey yapması aptalcaydı.

Fue una tontería de su parte hacer tal cosa.

Onun böyle bir şey yapması inanılmaz.

Es increíble que hiciera algo de ese tipo.

İnsanların pireyi deve yapması gerektiğini düşünmüyorum.

No creo que la gente deba hacer una montaña de un grano de arena.

Tom, ne yapması gerektiğini bilmediğini söyledi.

Tom dijo que no sabía qué hacer.

O, onu yapması için onu zorladı.

Ella le obligó a hacerlo.

Onu onu yapması için ikna etti.

Ella lo persuadió para que lo hiciera.

Tom'un bu konuda yapması gereken nedir?

¿Qué tiene que ver Tom con esto?

Tom onun ne yapması gerektiğini bilmiyor.

Tom no sabe qué debería hacer.

Tom ne yapması gerektiğini bilmediğini söyledi.

Tom dijo que él no sabía lo que tenía que hacer.

O yapması gereken bir şeyi asla ertelemez.

Él nunca pospone nada de lo que debe hacer.

Tom onu yapması için Mary'yi ikna edebilir.

Tom podría ser capaz de convencer a Mary para que hiciera eso.

Tom'un gelecek sefer daha iyi yapması gerekiyor.

Tom necesita hacerlo mejor la próxima vez.

İşi yapması için niçin Tom'u işe almıyorsun?

¿Por qué no contratas a Tomás para hacer el trabajo?

Tom'un acil bir telefon görüşmesi yapması gerekiyor.

Tom necesita hacer una llamada urgente.

Tom yapması gereken işi daha önce bitirdi.

Tom ya terminó el trabajo que necesitaba hacer.

Bunun yapması zor bir şey olduğunu biliyorum.

- Sé que es algo difícil de hacer.
- Sé que es una cosa complicada de hacer.

Neden Tom'u onu yapması gerektiği konusunda bilgilendirmedin?

¿Por qué no le informaste a Tom que había que hacerlo?

Yok ya, onun bunu yapması mümkün değil.

No creo, es imposible que él haga eso.

Bu yüzden Omoyele Thomas'ı seslendirme yapması için getirdim,

he traído a Omoyele Thomas conmigo para que verbalice lo que digo

Hepimizin birlikte yapması gereken bir çalışma değil de

como un proyecto secundario en el que las personas de las diversidades trabajan,

En azından Tom'a artık onu yapması gerekmediğini söyleyebilirdin.

Al menos podrías decirle a Tom que ya no necesita hacer eso.

Herkesin bir yabancı dil eğitimi yapması gerektiğini düşünüyorum.

Opino que todo el mundo debería estudiar un idioma extranjero.

Tom'u daha sık egzersiz yapması için teşvik ettim.

Alenté a Tom a hacer ejercicio con más frecuencia.

Sorun o çocuğun yapması söylenilen şeyi asla yapmamasıdır.

El problema es que el niño nunca hace lo que se le dice.

O, onu bir konuşma yapması için ikna edemedi.

Ella no lo pudo convencer de que diera un discurso.

Tom Mary'ye onu yapması için izin veremediğini söyledi.

Tom le dijo a Mary que no podía permitirle hacer eso.

Tom'u doğru şeyi yapması için ikna etmek zordu.

Convencer a Tom de hacer lo correcto fue difícil.

Tom'un işini yapması için birini kabul etmek zorunda kalacağız.

Tendremos que contratar a alguien para que haga el trabajo de Tom.

Tom Mary'ye doğru şeyi yapması için yardım etmek istedi.

Tom quería ayudar a Mary a hacer lo correcto.

Bu gerçekten senin olduğunu düşündüğün kadar yapması zor değil.

Si no es tan difícil como tú piensas.

Ona, onun tarafından daha çok egzersiz yapması tavsiye edildi.

Él le aconsejó que hiciera más ejercicio.

- Söylemek yapmaktan daha kolaydır.
- Söylemesi kolay, yapması zor.
- Dile kolay.

Es más fácil decirlo que hacerlo.

Amerika'da güvenlik güçlerinin bilgi almak için işkence yapması yasal değildir.

Es ilegal en Estados Unidos por imposición de ley el usar la tortura para conseguir información.

- Tom, Mary'nin söylediğini yapmalı.
- Tom'un Mary'nin söylediği şeyi yapması gerekir.

Tom debería hacer lo que dice Mary.

- Beth'den onun tembel erkek arkadaşı tarafından onun tarih ödevini yapması istenildi.
- Beth'e tembel erkek arkadaşı tarafından onun tarih ödevini yapması rica edildi.

A Beth, su flojo novio le pidió hacer su tarea de historia.

Ve doğru şeyi yapması arasında muallakta olan çok fazla şey var.

de hombres como Paul que escuchan y hacen lo correcto.

- Söylemesi kolay ama yapması zor.
- Kolaysa sen yap.
- Bekara karı boşamak kolaydır.

Es fácil de decir, pero no es fácil de hacer.

Arkadaşlarımdan biri iyi-tanınmış bir sanatçıyı onun karısının portresini yapması için görevlendirdi.

Un amigo mío encargó a un reconocido artista pintar un retrato de su esposa.

- Bunu yapması gereken kişi ben değilim.
- Bunu yapmaya ihtiyacı olan ben değilim.

No soy yo el que necesita hacer eso.

Eşinin onun taklidini yapması ise, güzel örnek eğlenceli bir aile olmasının yanı sıra

La imitación de su esposa, además de ser una familia divertida, es un buen ejemplo.

- Lafla peynir gemisi yürümez.
- Söylemek yapmaktan kolaydır.
- Söylemesi kolay, yapması zor.
- Dile kolay.

- Es más fácil decirlo que hacerlo.
- Es fácil de decir, pero no es fácil de hacer.

Onun iyi bir fikir olmadığını bilse bile onu yapması için onu ikna etti.

Ella lo convenció de hacerlo, aunque sabía que no era una buena idea.

- Tom, Mary'nin ne yapması gerektiğini bilmiyor.
- Tom Mary'nin ne yapmak zorunda olduğunu bilmiyor.

- Tom no sabe lo que tiene que hacer Mary.
- Tom no conoce lo que Mary tiene por hacer.