Translation of "Söylüyorlar" in Portuguese

0.005 sec.

Examples of using "Söylüyorlar" in a sentence and their portuguese translations:

Rahibeler şarkı söylüyorlar.

As freiras estão cantando.

Onlar yalan söylüyorlar.

- Elas estão mentindo.
- Eles estão mentindo.

Yağmur yağacağını söylüyorlar.

Dizem que vai chover.

Onun Almanya'da doğduğunu söylüyorlar.

Dizem que ela nasceu na Alemanha.

Fıstıkların afrodizyak olduğunu söylüyorlar.

Dizem que amendoim é afrodisíaco.

Onun hasta olduğunu söylüyorlar.

- Dizem que ele está doente.
- Dizem que está doente.

Onun sırrı bildiğini söylüyorlar.

Eles dizem que ele sabe o segredo.

Onlar İsabela'nın öldüğünü söylüyorlar.

- A Isabela, dizem que ela morreu.
- Dizem que Isabela morreu.

İnsanlar deli olduğumu söylüyorlar.

As pessoas dizem que sou louco.

Onun size kaldığını söylüyorlar.

- Eles disseram que é você quem decide.
- Elas disseram que é você quem decide.

Geri zekalı olduğumu söylüyorlar.

Dizem que sou retardado.

Dışardaki kuşlar şarkı söylüyorlar.

Lá fora os pássaros estão cantando.

Peki bunu neye dayanarak söylüyorlar

Então, o que eles dizem com base em

Trump'ın kazanmasının imkansız olduğunu söylüyorlar

Eles dizem que Trump é impossível vencer

Onun çalışmaktan nefret ettiğini söylüyorlar.

Dizem que ele detesta estudar.

Sert bir kış geçireceğimizi söylüyorlar.

Eles disseram que vamos ter um inverno duro.

Onlar Tom'un Brezilya'ya geldiğini söylüyorlar.

Dizem que Tom veio para o Brasil.

Onlar filmin ilginç olduğunu söylüyorlar.

Dizem que o filme é interessante.

Tokyo'nun çok güvenli olduğunu söylüyorlar.

Diz-se que Tóquio é uma cidade muito segura.

Dünyadaki en nazik kadın olduğunu söylüyorlar.

Eles dizem que ela é a mulher mais gentil do mundo.

Onun iki yıldır ölü olduğunu söylüyorlar.

Eles dizem que ele está morto desde há dois anos.

Onlar onun çok iyi olduğunu söylüyorlar.

Eles dizem que é muito bom.

Onlar bu gece yağmur yağacağını söylüyorlar.

Estão dizendo que vai chover hoje à noite.

Onun gençken bir müzisyen olduğunu söylüyorlar.

Dizem que ele era músico quando jovem.

Vikinglerin Columbus'tan önce Amerika'yı keşfettiğini söylüyorlar.

Dizem que os vikings descobriram a América antes de Cristóvão Colombo.

Onlar patlıcanın çok nikotin içerdiğini söylüyorlar.

Dizem que a beringela contem tanta nicotina.

İnsanlar onun hâlâ hayatta olduğunu söylüyorlar.

- As pessoas dizem que ele ainda está vivo.
- Dizem que ele ainda está vivo.

Bu eski evin perili olduğunu söylüyorlar.

Dizem que esta casa velha está enfeitiçada.

Diyelim ki yalan söylüyorlar ne elde edecekler

Digamos que eles estão mentindo o que receberão

Onlar, senin ilk aşkını asla unutmadığını söylüyorlar.

Dizem que a gente nunca esquece o primeiro amor.

İki kişi bir silah sesi duyduğunu söylüyorlar.

Duas pessoas dizem ter ouvido um tiro.

Onlar benim yaşlı bir kadın olduğumu söylüyorlar.

Dizem que sou uma mulher de idade.

Bazı insanlar benim aşkımın gerçek olamayacağını söylüyorlar.

Algumas pessoas dizem que o meu amor não pode ser verdadeiro.

Bazı insanlar Fransızcanın öğrenmesi kolay olduğunu söylüyorlar.

Algumas pessoas dizem que o francês é fácil de aprender.

O ve kocasının hiçbir konuda anlaşamadığını söylüyorlar.

Dizem que ela e o marido não concordam em nada.

Onlar onun amcasının onlar için çalıştığını söylüyorlar.

Dizem que o tio dela trabalhava para eles.

"Yalan mı söylüyorlar yoksa?" diye bir video çekmiştik

"Eles estão mentindo ou estão?" nós fizemos um vídeo

Onlar onun kentteki en zengin kişi olduğunu söylüyorlar.

Dizem que ele é a pessoa mais rica da cidade.

- İnsanlar krizin bittiğini söylüyor.
- İnsanlar krizin bittiğini söylüyorlar.

As pessoas dizem que a crise já passou.

Onlar kadınların genellikle erkeklerden daha uzun yaşadıklarını söylüyorlar.

Geralmente se diz que as mulheres vivem mais que os homens.

- Aşkın kör olduğunu söylüyorlar.
- Aşkın gözü kördür derler.

Dizem que o amor é cego.

Bazı insanlar Boston'un tehlikeli bir şehir olduğunu söylüyorlar.

Algumas pessoas dizem que Boston é uma cidade perigosa.

Onlar bizim bu günlerden birinde bir deprem yaşayacağımızı söylüyorlar.

Dizem que teremos um terremoto um dia desses.

- İki kadın şarkı söylüyor.
- İki tane kadın şarkı söylüyorlar.

- Duas mulheres cantam.
- Duas mulheres estão cantando.

Bir bakışın binlerce kelimeden daha fazla değerli olduğunu söylüyorlar.

Dizem que um olhar vale mais que mil palavras.

İnsanlar her zaman bana Fransızcayı çok iyi konuştuğumu söylüyorlar.

As pessoas sempre me dizem que eu falo francês muito bem.

Onlar asbestten yapılmış su haznelerinin bir sağlık riski doğurabileceğini söylüyorlar.

Dizem que as caixas d'água de amianto podem ser um risco à saúde.

- İyi bir doktor olduğu söyleniyor.
- Onun iyi bir doktor olduğunu söylüyorlar.

Dizem que ele é um bom médico.

- Onlar onun çok zengin olduğunu söylüyorlar.
- Onun çok zengin olduğunu söylerler.

- Dizem que ele é muito rico.
- Eles disseram que ele é muito rico.

Onlar parlak renkli kurbağalar olduğunu söylüyorlar fakat ben onları asla görmedim.

Dizem que há rãs de cores brilhantes, mas eu nunca as vi.

Birçok kişi bir yabancı dil öğrenmenin kelime ve gramer ustalığı gerektirdiğini söylüyorlar.

Muitas pessoas dizem que aprender uma língua estrangeira requer domínio de vocabulário e gramática.

Onlar Amerika'da herhangi birinin başkan olabileceğini söylüyorlar fakat belki gerçekten doğru değildir.

Diz-se que, nos Estados Unidos da América, qualquer pessoa pode se tornar presidente, mas talvez isso não seja realmente verdade.

Onlar kızların nasıl göründükleri ile ilgili endişelenerek erkeklerden daha çok zaman harcadıklarını söylüyorlar.

Dizem que as meninas passam mais tempo preocupando-se com o visual do que os meninos.

- Onlar her sorunun bir çözümü olduğunu söylüyorlar.
- Onlar her problemin bir çözümü olduğunu söylerler.

Eles dzem que todo o problema tem uma solução.

Çoğu insan bir yabancı dil öğrenmenin en iyi yolunun bir anadil konuşurundan öğrenmek olduğunu söylüyorlar.

A maioria das pessoas diz que a melhor maneira de aprender uma língua estrangeira é aprender de um falante nativo.

Bütün doktorlar kahve içmemem gerektiğini söylüyorlar ama buna rağmen, sevdiğim arkadaşlarımla beraberken ara sıra birazcık içiyorum.

Todos os médicos dizem que eu não deveria tomar café, mas apesar disso eu tomo um pouco de vez em quando, quando eu estou em boa companhia.