Translation of "Imkansız" in Japanese

0.007 sec.

Examples of using "Imkansız" in a sentence and their japanese translations:

İmkansız!

馬鹿な!

İmkansız !

まさか!

Bu imkansız.

あり得ねぇー。

O imkansız.

- 絶対無理だね。
- それは無理だ。

Imkansız denemelere katlanmış

途方もない試練を耐え

Onu yenmek imkansız.

彼に勝つことは不可能だ。

Bu tamamen imkansız.

それはてんで問題にならないです。

Bu imkansız bir görev.

不可能なことです

Nehri geçmemizi imkansız bulduk.

我々がその川を渡るのは無理だと分かった。

Bu çatışmayı çözmek imkansız.

その紛争を解決するのは不可能だ。

Orada yaşamayı imkansız bulacaksın.

そこには住めないだろう。

Kapağı kaldırmayı imkansız buldu.

彼はそのふたを持ち上げるのが不可能だとわかった。

Onun meşgul olması imkansız.

彼が忙しいはずはないだろう。

Okula gitmek neredeyse imkansız.

通学するのはほとんど不可能だ。

Artık çalışmayı imkansız buldu.

- 彼はこれ以上働けないと分かった。
- 彼はこれ以上働けないことがわかった。

Onu sana açıklamam imkansız.

それをあなたに説明することは私には無理です。

Şampiyonluğu kazanmayı imkansız buldum.

私は優勝するのは不可能だとわかった。

Yolu geçmeyi imkansız buldum.

私は道路を横断するのは不可能だと思った。

Bu planı gerçekleştirmek imkansız.

この計画は達成不可能だ。

Şimdi dışarı çıkmak imkansız.

今出かけるのは無理だ。

Bunu sana açıklamam imkansız.

それをあなたに説明することは私には無理です。

Üzgünüm, ama bu imkansız.

申し訳ないけど、できません。

Lojistik olarak imkansız hale geldiğinde

情動反応を計測する装置ですがー

Bunun kaçınılmaz ve değiştirilmesi imkansız

避けられないと感じられ

Öğleye kadar oraya varmak imkansız.

正午までにそこに着くのは不可能だ。

Uzay seyahatinin imkansız olduğu düşünülürdü.

宇宙旅行は不可能だと考えられていた。

Onunla iletişim kurmayı imkansız buldum.

やってみたが、彼と連絡をとることができなかった。

İşi bir günde bitirmem imkansız.

その仕事を1日で終えるのは私には不可能だ。

Bir haftada raporu bitirmek imkansız.

1週間でそのレポートを仕上げるなんて不可能だ。

Onun kendini öldürmüş olması imkansız.

彼女が自殺したということなどあり得ない。

Onu ikna etmeyi imkansız bulduk.

彼を説得するのは不可能だった。

Oraya yaya gitmeyi imkansız buldu.

彼は徒歩でそこへ行くのは不可能だとわかった。

Onun bundan haberdar olması imkansız.

彼女はそれについて知っていたはずがない。

Bunun imkansız olacağını görmeye başlıyorum.

無理だってこと、ますますわかる気がする。

Onu durdurmanın imkansız olduğunu düşündük.

彼を止めることは出来ないと思った。

Roma'yı bir günde görmek imkansız.

1日でローマを見物することは不可能だ。

Ne zaman hastalanacağımızı söylemek imkansız.

私達がいつ病気になるかわかりません。

Ben kutuyu kaldırmayı imkansız buldum.

私はその箱を持ち上げるのは不可能だと分かった。

İmkansız bulduğum soruyu cevaplamaya çalıştım.

私はその質問に答えようとしたが、それは不可能だとわかった。

Onu yenmemizin imkansız olduğunu düşünüyorum.

私たちが彼を負かすのは不可能だと思う。

Seninle birlikte gitmem neredeyse imkansız.

私があなたといっしょに行く事はほとんど不可能だ。

Tom'un başarılı olacağı imkansız görünüyordu.

トムが成功するのは不可能に思われました。

Bizim o nehri geçmemiz imkansız.

私達があの川を渡るのは不可能だ。

- Öyle yapmam imkansız.
- Benim öyle yapmam imkansızdır.
- Öyle yapmak benim için imkansız.

私には無理だ。

Yumi'nin onu bir günde bitirmesi imkansız.

ユミがそれを1日で仕上げるのは不可能です。

Bir hafta içinde işi yapmam imkansız.

その仕事を一週間でやるなんて私には不可能です。

Roma'yı bir günde görmek neredeyse imkansız.

1日でローマを見て回るのは不可能に近い。

Yoko artık yalnız yaşamayı imkansız buluyor.

- 洋子はこれ以上独りで住むのは不可能だと思った。
- 洋子はこれ以上独りで住むのは無理だと思った。

Onun kitabını bitirmesi neredeyse imkansız görünüyordu.

彼が自分の本を書き終えるのはほとんど不可能であるかのように思えた。

Onun bunu bir günde yapması imkansız

彼がそれを一日でするのは無理でしょう。

Maalesef önerinizi kabul etmemiz imkansız olacak.

残念ながら、ご提案をお受けすることはできません。

Allah için hiçbir şey imkansız değildir.

神に不可能なことはない。

Fransızlar hiçbir şeyin imkansız olmadığını düşünürler.

フランス人はなにかが不可能だとは考えない。

İşi bir günde yapmayı imkansız buldum.

私はその仕事を1日ですることは不可能だと分かった。

Raporu yarına kadar bitirmek neredeyse imkansız.

そのレポートを明日までに仕上げるのはほとんど不可能だ。

Tanrılar için hiçbir şey imkansız değildir.

神に不可能なことはない。

İki gün içinde bunu bitirmek imkansız.

これを2日で終えるのは不可能だ。

Bu sorunu çözmek imkansız değildir, zordur.

この問題を解くことは、たとえ不可能ではないにしても、むずかしいことだ。

Bu işi bir günde bitirmem imkansız.

この仕事を一日で終わらせるのは不可能だ。

Kısa sürede vize almak imkansız olacak.

- ピザをすぐに取るのは不可能だ。
- 急にビザを取るのは無理だよ。

- İşin bir ay içinde tamamlanması kesinlikle imkansız.
- Bir ay içinde işi bitirmek tamamen imkansız.

その仕事を一ヶ月以内に仕上げるのは全く不可能である。

Zamanda geçmişe seyahat etmenin imkansız olduğu düşünülüyor.

過去へさかのぼることは不可能だと見なされている。

Eğer su olmasaydı, insan yaşamı imkansız olurdu.

もし水が無ければ、人間は生存できないだろう。

Fırtına geminin limandan ayrılmasını imkansız hale getirdi.

- その船は嵐のため出航できないだろう。
- その船は嵐のため出港できないだろう。
- その船は嵐のために、出港出来ないだろう。

150 yaşına kadar yaşamak neredeyse imkansız mı?

150歳まで生きることはほとんど不可能ですか。

Çıplak gözle hâlâ imkansız. Ona dürbünle bakabilirsin.

まだ肉眼じゃ無理だよ。双眼鏡だと、ちょびっとだけ見えるかも・・・。

Aşksız hayatın benim için imkansız olduğunu anlıyorum.

恋愛なしで生きるなんて私には無理だってことは分かってる。

Tom Mary'nin rekor kırmasının imkansız olduğunu düşünüyor.

- メアリーが記録を破るのは不可能だとトムは思っている。
- トムはメアリーが記録を更新するのは無理だと考えている。
- トムはメアリーが記録を塗りかえるなんてあり得ないと思っている。

Hiçbir şey bir Tanrı için imkansız değildir.

神に不可能なことはない。

Açıklamanız inandırıcı olmayacak; o gerçek olamayacak kadar imkansız.

君の説明は見えすいている。とても本当とは思えないよ。

Eğer elektrik olmasaydı bizim uygar yaşantımız imkansız olurdu.

もし電気が無かったら我々の文明生活は不可能になるだろう。

Onun gerçekten nasıl biri olduğunu açıklamayı imkansız buldum.

彼が実際どんな人かを説明するのは不可能だと分かった。

O, kutuyu kaldırmaya çalıştı fakat bunu imkansız buldu.

彼女はその箱を持ち上げようとしたが不可能だとわかった。

Onu bir saat içinde bitirmesi onun için imkansız.

彼がそれを一時間で仕上げる事は不可能だ。

Zafer imkansız gibi görülebilir ama aslında öyle değil.

勝利は不可能に見えるんだけど、実は可能だ。

Her gün 300 mekik mi? Bu tamamen imkansız!

毎日腹筋三百回だって?そんなの絶対無理!

Onun hastalığı onun çalışmasına devam etmesini imkansız yaptı.

病気のため彼は研究を続けることができなかった。

Eğer o köprüden düşseydin seni kurtarmak neredeyse imkansız olurdu.

- 君がもしあの橋から落ちたとしたら、救助することはほとんど不可能だろう。
- もし君がその橋から落ちるようなことがあれば、君を救うのはほとんど不可能だろう。

Para kaybı onun yurt dışına gitmesini imkansız hale getirdi.

金をなくしたために彼は外国に行けなくなった。

- Eğitimin önemini abartmak mümkün değildir.
- Eğitimin önemini abartmak imkansız.

教育の重要性はいくら強調してもしすぎることはない。

O, kutuyu kaldırmaya çalıştı fakat bunu yapmayı imkansız buldu.

- 彼女はその箱を持ち上げようとしたが不可能だとわかった。
- 彼女はその箱を持ち上げようとしたが無理だった。

Ben kapıyı kırarak açmaya çalıştım, ki bunu imkansız buldum.

私はドアをこじ開けようとしましたが、不可能でした。

çamur. Bu imkansız koşullarda, umutların hepsi bir atılımın yakında kaybolur.

この最悪の状況で戦線突破の 望みはすぐに潰えた

Bir ya da iki gün içinde Tokyo manzaralarını yapmak imkansız.

- 1日や2日で東京見物をするのは不可能です。
- 1日や2日で東京を見て回るなんて出来ない。

Ben o kitabı okumayı bitirmek istedim ama bunu imkansız buldum.

その本を読破しようとしたが、不可能だとわかった。

Uzay aracının ağır, çok parçalı ambarının tasarımı kaçmayı imkansız hale getirdi.

宇宙船の重いマルチピースハッチの設計は、脱出を不可能にしました。

İkizler o kadar benziyorlar ki birini diğerinden ayırt etmek neredeyse imkansız.

- その双子はよく似ているので一方を他方と区別するのはほとんど不可能だ。
- その双子はそっくりで、どっちがどっちなのか区別するのはほとんど不可能だ。

Çocuklarımın okul maliyetini bildiğim için, bir bira ile rahatlamak ya da boş vermek imkansız.

子供の学費を考えると、オチオチビールも飲んでられないな。

Onu imkansız bir duruma soktu - görev ve sadakat duygusuyla her iki yönde de paramparça oldu.

は、彼を不可能な状況 に 置きました–彼の義務感と忠誠心によって両方の方法で引き裂かれました。

"Ben şimdi Fransızca 1'den 100'e kadar sayabilirim." "Vay bu harika. Peki 100'den 1 kadar geriye doğru saymaya ne dersin?" "Hayır, o benim için hala imkansız."

「フランス語で1から100まで数えられるようになったよ」「おお、すごいじゃん。じゃあ今度は逆に100から始めて1まで言える?」「えー、それはまだ無理」