Translation of "Sıkıntı" in German

0.005 sec.

Examples of using "Sıkıntı" in a sentence and their german translations:

Hiçbir sıkıntı olmayacaktı

es würde keine Probleme geben

Bir sıkıntı istemiyoruz.

Wir wollen keinen Ärger.

Sıkıntı değil güzel kardeşim

kein Problem schöner Bruder

Tom gerçek bir sıkıntı.

- Tom ist eine echte Plage.
- Tom ist eine echte Nervensäge.
- Tom ist eine echte Landplage.

Fransızca dilbilgisinden sıkıntı çekiyorum.

Ich habe Schwierigkeiten mit der französischen Grammatik.

Sıkıntı tüm kötülüklerin başlangıcıdır.

Aller Laster Anfang ist die Langeweile.

Tom birçok sıkıntı içinde.

Tom ist in riesengroßen Schwierigkeiten.

Tom bana sıkıntı verdi.

Tom machte es mir schwer.

Anne gitti, sıkıntı yok.

Mama ist weg, also keinen Stress.

Hata yapmak sıkıntı değildir.

Man darf ruhig Fehler machen.

O zaman paraca sıkıntı çekiyorduk.

- Allen von uns begann es damals, an Geld zu mangeln.
- Dann ist uns allen das Geld ausgegangen.
- Uns allen wurde damals das Geld knapp.

Çocuğu yatağa koyarken sıkıntı çektim.

Ich hatte Schwierigkeiten, das Kind ins Bett zu kriegen.

Hislerim hakkında konuşmakta sıkıntı yaşıyorum.

Es fällt mir schwer, über meine Gefühle zu reden.

Tom bu yeri bulmada sıkıntı yaşadı.

Tom hatte Schwierigkeiten, herzufinden.

Sana herhangi bir sıkıntı vermek istemiyorum.

Ich möchte euch keine Umstände bereiten.

Sanatçının sıkıntı çeken bir sanatçı olması beklentisindeyiz.

Wir erwarten fast, dass Künstler kämpfen müssen.

- Hiçbir problem yok.
- Sıkıntı yok.
- Problem yok.

- Kein Problem.
- Es gibt kein Problem.

O, otele giden yolu bulmada sıkıntı çekti.

Er hatte Schwierigkeiten, zum Hotel zu finden.

- Asıl sorun şu ki.
- Sıkıntı şurada ki.

- Da liegt der Hase im Pfeffer.
- Da liegt der Hase im Pfeffer!

O, bacaklarındaki zayıf kan dolaşımından sıkıntı çekiyor.

Er hat Durchblutungsstörungen in den Beinen.

Bildiğin gibi, işimi kaybettim, bu yüzden geçinmekte sıkıntı yaşıyorum.

Wie du weißt, habe ich meinen Job verloren, und somit Probleme, über die Runden zu kommen.

Dürüst olmak gerekirse, onun konuşmaları her zaman bir sıkıntı.

Ehrlich gesagt sind seine Vorträge immer langweilig.

Fakat ek bir sıkıntı var herkes bunun dayısını bakan zannediyor

Aber es gibt ein zusätzliches Problem, von dem jeder denkt, dass es sein Onkel ist

Bir araştırmaya göre, dünyada bir milyar kişi yoksulluktan sıkıntı çekiyor.

Laut einer Untersuchung leiden weltweit eine Milliarde Menschen unter Armut.

Tom ve Mary konuşmak için bir şey bulmada hiç sıkıntı çekmediler..

Es ist Tom und Maria noch nie schwergefallen, ein Gesprächsthema zu finden.

- Bir şeylerin yolunda gitmediğini hemen anlamıştım.
- Bir sıkıntı olduğunu anladım hemen.

Ich wusste sofort, dass etwas nicht stimmte.

- Kendimi sıkıntı içinde bulduğumda o konuda bir çıkış yolu bulmaya çalışırım.
- Kendimi sıkıntı içinde bulduğumda o konudan kurtulmak için bir çıkış yolu bulmaya çalışırım.

Wenn ich in Schwierigkeiten geraten bin, versuche ich, einen Ausweg zu finden.

- Başına bir sürü bela açtığım için üzgünüm.
- Sana bu kadar sıkıntı verdiğim için özür dilerim.

Es tut mir leid, dass ich dir so viel Probleme bereitet habe.

- Beklenmedik bir melankoli dalgası sabahın köründe içimi darladı.
- Sabah sabah durup dururken bir sıkıntı içimi kapladı.

Schon vom frühen Morgen an plagte mich eine wundersame Schwermut.

- Arkadaşımı taciz etmeyi kesin.
- Arkadaşımı rahatsız etmeyi kesin.
- Arkadaşımın canını sıkmayı kesin.
- Arkadaşıma sıkıntı vermeyi kesin.

Unterlasse es, meinen Freund zu belästigen!

- Rahatsızlık verdiğimiz için özür dileriz.
- Rahatsızlık için özür dileriz.
- Sıkıntı için özür dileriz.
- Zahmet için özür dileriz.

Wir entschuldigen uns für die Unannehmlichkeiten.

- Karımı taciz etmeyi kesin.
- Karımı üzmeyi kesin.
- Karımı rahatsız etmeyi kesin.
- Karımın canını sıkmayı kesin.
- Karıma sıkıntı vermeyi kesin.

- Unterlasse es, meine Frau zu belästigen!
- Unterlassen Sie es, meine Frau zu belästigen!