Translation of "Yok" in Korean

0.042 sec.

Examples of using "Yok" in a sentence and their korean translations:

Saat yok,

괘종시계도 아니고

Avukatınız yok.

변호사가 없으신데

Zamanları yok.

시간이 없대요.

Spagetti desen yok, makarna desen yok --

스파게티도 없고, 파스타도 없고

Hastane pijamaları yok, iğrenç yemekler yok

병원복을 입지 않아도 되고 맛없는 음식을 먹지 않아도 되죠.

Hesap yapmak yok.

직접 계산할 필요도 없습니다.

Çok alan yok.

넓진 않아요

Buradan geçiş yok.

지나갈 방법이 없네요

“Ulaşım imkânları yok.”

"그 사람들 차도 없어요."라고 하길래

Gücüm de yok.''

힘도 없죠." 라고 해요.

Temel atmak yok,

건물을 짓기 위한 토대를 세우지도 않습니다.

Hiçbir fikrim yok.

전 모릅니다.

Artık tavuklar yok.

닭장 안에 닭이 더이상 없습니다.

Küçük çocuklarım yok.

저는 어린 자식이 없거든요.

Öyle bir şey yok

[이런 건 어디에도 또 없지]

Top böyle yok oluyor

이 공은 이렇게 사라지고요.

Başka bir sırrımız yok.

우리가 갖는 직관보다 훨씬 더 크다는 것이죠.

çalmaktan başka seçenekleri yok.

빼앗을 수밖에 없습니다

Değer yok edicileri mi?

아니면 가치를 파괴하는 사람들일까요?

Oyunumuzda tamamen yok olmaz.

게임에서 완전히 사라지지는 않습니다.

Böyle bir sınırlama yok.

이런 제약은 있을 수 없습니다.

Gerçi tadında sorun yok!

그래도 맛은 괜찮네요!

Hayır, hiçbir şey yok.

이런, 아무것도 없네요

Hayır, bir şey yok.

이런, 아무것도 없네요

Benim bir etkim yok.

난 영향력이 없어요.

Toplum konseptini yok ediyor.

사회를 분열시키는 겁니다.

Ortak bir kanı yok.

의견이 일치되진 않았어요.

Yas tutacak vakit yok.

‎슬퍼할 시간은 없습니다

Hatta kuru bez yok,

말라있지도 않고

yok edici kontrolsüz yangınlar,

파괴적인 화재

Dünyayı değiştirme amacım yok,

저는 세상을 바꾸려는 게 아닙니다.

''Tabii evlat, sorun yok.''

"물론이지, 얘야."

Orada Lenin Meydanı yok.

그곳에 레닌광장은 없습니다.

"Adalet yoksa barış yok!"

"정의 없이 평화 없다!"

Ve işte, yok oldu, gitti.

그러면 사라지게 됩니다. 없어졌죠.

Seni sürekli uyaran sinyaller yok

여러분은 지속적인 자극에 시달리지 않아도 되며

Kaç kere yaptğının önemi yok;

그에게 몇번을 해야 하는 지는 중요하지 않았습니다.

Nasıl olacağı konusunda şüphem yok.

어떻게 들리는지 잘 알고 있습니다.

Bir kamu avukatı sistemi yok

국선변호사 제도의 도움을 받을 수 없어서,

Ama bundan... Pek hayır yok.

하지만 이건 실패예요

Yani artık hipotermi tehlikesi yok.

더는 저체온증을 걱정하지 않아도 됩니다

Tamam, artık geri dönüş yok.

이제 돌아올 수 없습니다

Bakalım altında ne var? Yok.

이 밑에 뭐가 있을까요?

Onlara güvenmenin bir anlamı yok.

그러니 더이상 그들에게 기대는 건 무의미하죠.

Buzullarımızın üçte ikisi yok olabilir.

빙하의 3분의 2가 사라져버릴 것입니다.

Ama onun da garantisi yok.

‎하지만 살아남는단 보장은 없죠

Yani, pek bir şey yok.

정말 몇 안 보이죠.

Ortada sihirli bir değnek yok,

하지만 은탄 한 발로는 모자라더라도

Çünkü başka bir seçenekleri yok.

다른 방법이 없기 때문이지요.

Kimsenin doğal bir bağışıklığı yok.

아무도 자연 면역력이 없습니다.

Denedim, bu kadar, caz yok.

좋아하려고 노력해도 못 듣겠어요.

Hiç, sıfır, çok zamanımız yok.

아무것도. 단 하나도요. 그럴 시간도 없어요.

Düzeni değiştirmek gibi bir gayeleri yok.

그 사람들은 이 판을 바꿀 생각이 없습니다.

Kesinlikle, bugün neredeyse haber değeri yok.

맞아요, 그녀는 요즘 거의 화제가 되지 않죠.

Hileli bir soru. Kanalizasyon yok ki.

넌센스 퀴즈입니다. 하수구는 없을 거예요.

yok olacağını düşünmek beni dehşete düşürdü.

희미해지고 더럽혀질 수 있단 사실이 끔찍했습니다.

Kurtarma ekibini çağırmaktan başka çarem yok.

선택의 여지가 없군요 구조를 요청해야겠어요

Ve hâlâ vahadan bir iz yok.

여전히 오아시스는 안 보이네요

Onu böyle yemenin hiç sakıncası yok.

이건 그냥 이렇게 먹어도 돼요

Bu örgütler bulunmalı ve yok edilmeli.

그들은 반드시 색출되고 없어져야 합니다.

Festivalden bir hafta sonra yok olmuştu.

축제가 끝나고 일주일이 지났습니다.

Yapay zekâ rutin işleri yok ettikçe

AI가 반복 직업을 가져갈 때,

Mimari muhteşemdir, buna hiç şüphe yok.

건축은 놀랍습니다.

Burada doğal tepki mekanizmayı yok etmek,

그에 대한 자연스런 반응은 조직을 무너뜨리려고 하고

Hastalıkları yok etmek, aç insanları doyurmak,

질병을 없애고, 기근을 없애고

Yine de paylaşmaya pek gönlü yok.

‎그러나 여전히 나눌 마음이 없군요

Ama dişinin gönül eğlendirmeye vakti yok.

‎암컷에겐 수컷이랑 ‎놀아날 시간이 없습니다

Dünyanın başka yerinde bir benzeri yok.

전 세계 어디에도 이런 연구는 없었습니다.

Ve siyahiliğe dair hiçbir duygu yok.

검은색의 어떤 점도 찾지 못하기 때문입니다.

çünkü yalan haber onu yok ediyor.

가짜뉴스가 신뢰를 파괴하고 있기 때문이죠.

Öyle büyük ekonomik sıkıntım da yok.

저는 금전적인 걱정도 없고요.

Bundan daha müthiş bir duygu yok.

‎이보다 감동적인 순간은 없어요

Onunla aramızdaki sınırlar yok olmuş gibiydi.

‎문어와 저를 가르는 경계선이 ‎사라진 것 같았어요

"Maskeyle dolaşmak için bir nedenimiz yok,...

"마스크를 낄 이유가 없습니다.

Daha fazla Starbucks'ta bahşiş vermek yok.

스타벅스에서 팁주기는 이제 끝.

Daha fazla yumruk tokalaşması yok, yapmıyorum.

주먹 인사? 이제 안할 거에요.

öncelikle, sıska olduğumu hatırlatmanıza gerek yok.

첫째로, 제가 마른 것을 상기시켜주지 않아도 돼요.

Halkın yasal bir duruş sergileme hakkı yok.

시민들은 법적 지위를 보장 받지 못합니다.

Çünkü denge sistemi diye bir şey yok.

왜냐하면, 시장에 평형 따위는 없으니까요.

İnsanlar veya şempanzeler gibi öldürme içgüdüleri yok.

인간이나 침팬지처럼 살생 스위치가 있지는 않습니다

Veya yardımlara bağlanmamız için bir sebep yok.

중국이나 세계은행으로부터 돈을 빌릴 이유가 전혀 없어요.

Elimde bu var. Balığın ise garantisi yok.

이건 제 손에 있고 낚시는 보장이 없습니다

Ve onları geri getirmenin bir formülü yok."

이를 되찾는 공식은 없어요.”

yok olmalarını öylece durup izlemek çok kolay.

방관하면서 가만히 있는 것 또한 너무나 쉬운 일이죠.

Insanoğlunun üçte ikisinin tıbbi görüntüleme erişimi yok.

인류의 3분의 2는 영상진단의 혜택을 받기 힘듭니다.

Fakat orman faresinin böyle bir seçeneği yok.

‎하지만 숲쥐는 그럴 수가 없습니다

Önümüzde kaybedecek tek bir sene bile yok.

이제 우리는 1년도 낭비할 수 없습니다.

Kendi kendilerine çözüme ulaşma ihtimalleri pek yok.

어떤 계획도 그 하나만으로는 부족해 보입니다.

Dürüst olmak gerekirse benim amaçlarım da yok;

솔직히 전 목표가 없습니다.

Hiçbirimiz daha önce karşılaşmadı ve aşısı yok.

그 누구도 이전에 가지고 있지 않았으며, 백신이 없습니다.

Bu konuda bir sıkıntı yok, tek şansımız bu.

그게 우리의 유일한 선택이었습니다.

İnsanla bire birde kalırsa, insanın hiç şansı yok.

인간이 일대일로 맞서면 상대가 안 됩니다

Yollarından çekilmeni istiyorlar ama sizi yok etmek istemiyorlar,

오랑우탄은 사람들이 나가기를 바라지만 해치려는 의도는 없어요

Fakat herkesin ülkeyi terk edecek maddi durumu yok.

하지만 모든 사람이 베네수엘라를 떠날 여건이 되는 것도 아니고

Henüz Bear'dan iz yok! Anlaşıldı! Aramaya devam edelim.

아직 베어의 신호는 없다! 알았다! 계속 찾아봐라

Henüz bir işaret yok. Anlaşıldı! Aramaya devam edin.

아직 베어의 신호는 없다! 알았다! 계속 찾아봐라

Henüz Bear'dan iz yok. Anlaşıldı. Aramaya devam edin.

아직 베어의 신호는 없다! 알았다! 계속 찾아봐라