Translation of "öldüğü" in French

0.003 sec.

Examples of using "öldüğü" in a sentence and their french translations:

Öldüğü söylentisi yalanmış.

La rumeur autour de sa mort se révéla fausse.

Onun öldüğü söyleniyor.

On dit qu'il est mort.

Öldüğü haberi yayıldı.

La nouvelle de sa mort se propagea.

Onun öldüğü gerçektir.

Il est vrai qu'elle est morte.

Onun burada öldüğü söyleniliyor.

On dit qu'il est mort ici.

- Sami'nin saat dokuzda öldüğü söylendi.
- Sami'nin saat dokuzda öldüğü açıklandı.

Sami a été déclaré mort à neuf heures.

Babasının yurt dışında öldüğü söyleniyor.

- D'après ce qu'on dit, son père serait mort à l'étranger.
- On dit que son père serait mort à l'étranger.

Babasının yabancı bir ülkede öldüğü söyleniyor.

D'après ce qu'on dit, son père serait mort à l'étranger.

Öldüğü güne kadar espri anlayışını sürdürdü.

Il a conservé son sens de l'humour jusqu'au jour où il est mort.

- O dün ölmüştü.
- Onun öldüğü gün dündü.

C'est hier qu'il est mort.

Mary öldüğü zaman Tom çok acı çekmişti.

Tom a eu le cœur brisé quand Mary est morte.

Köpeği öldüğü zaman, Tom çok acı çekmişti.

Tom a eu le cœur brisé quand son chien est mort.

Sevdiği kadın öldüğü için bir zaman makinesi icat ediyor

Inventer une machine à voyager dans le temps parce que la femme qu'elle aime est morte

1826'da öldüğü ülkesindeki malikanesine emekliye ayrıldı . Aragon'da hala

Suite à la deuxième restauration de Bourbon, Suchet fut renvoyé et retiré dans son

Tom, Mary'nin öldüğü sabah şüpheli bir şey gördüğünü söyledi.

Thomas disait qu'il avait vu quelque chose de suspect, le matin où Marie est morte.

Annesi öldüğü zaman Tom, bir sürü para miras almayı umuyor.

Tom espère hériter de beaucoup d'argent quand sa mère décédera.

Fransa'ya gitmenizden birkaç ay sonra babası öldüğü için ABD'ye taşındı.

Elle déménagea aux USA parce que son père mourut quelques mois après que vous fûtes allé en France.

Haberiniz olduğu üzere, 1953'te, Kore Yarımadası 2 milyon insanın öldüğü savaştan

Comme vous le savez probablement, en 1953, la péninsule coréenne s'est divisée en deux parties après

- Hiçbir yerin ortasında değiliz.
- Kimsenin yaşamadığı, şehirden uzakta bir yerdeyiz.
- Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdeyiz.
- Dağ başındayız.
- Kör itin öldüğü yerdeyiz.

On est au milieu de nulle part.

- Dağ başında kaybolduk.
- Kör itin öldüğü yerde kaybolduk.
- Bu ücra yerde kaybolduk.
- Bu kuş uçmaz, kervan geçmez yerde kaybolduk.
- Bu ıssız yerde kaybolduk.

Nous sommes perdues au centre de nulle part.