Translation of "ödemek" in French

0.005 sec.

Examples of using "ödemek" in a sentence and their french translations:

Ödemek istedim.

Je voulais payer.

Bedelini ödemek zorundasın.

Tu dois payer le prix.

Peşin ödemek zorundasın.

- Vous devez régler par avance.
- Vous devez régler d'avance.
- Il faut payer d'avance.
- Tu dois payer d'avance.

Hesabı ödemek istiyorum.

- Je veux payer.
- Je voudrais payer.

Borcumu ödemek zorundayım.

Je dois rembourser la dette.

Taksitle ödemek istiyorum.

- Je veux payer en plusieurs versements.
- Je veux payer en plusieurs fois.

Ödemek zorunda kalacaksın.

Vous aurez à payer.

Vergileri ödemek zorundayız.

Nous devons payer des impôts.

Nakit ödemek istiyorum.

- Je souhaiterais payer en liquide.
- Je souhaiterais payer comptant.

Vergileri ödemek zorundasın.

- Tu dois payer des impôts.
- Vous devez payer des impôts.

Nakit olarak ödemek istiyorum.

J'aimerais payer en liquide.

Sana borcumu ödemek istiyorum.

- J'aimerais te rembourser.
- J'aimerais vous rembourser.

Kira ödemek zorunda değilim.

Je n'ai pas de loyer à payer.

Daha sonra ödemek istiyorum.

J'aimerais payer plus tard.

Bunu kredi kartımla ödemek istiyorum.

J'aimerais payer pour cela avec ma carte Visa.

O, kitap için ödemek zorunda.

- Elle doit payer pour le livre.
- Il lui faut payer pour le livre.

Otobüse ödemek için param yok.

Je n'ai pas d'argent pour payer le bus.

Bu ödemek istediğim bir borç.

C'est une dette que je veux rembourser.

Hayır. Ben nakit ödemek istiyorum.

Non. Je voudrais payer en espèces.

Pazarlığımıza göre yarısını ödemek zorundasın.

Selon notre marché, vous devez payer la moitié.

Bugün bu faturayı ödemek zorundayım.

Je dois payer cette facture aujourd'hui.

Bir şey ödemek zorunda mıyız?

Est-ce qu'on doit payer quelque chose ?

Tom bugün kirasını ödemek zorunda.

Tom doit payer son loyer aujourd'hui.

Kirayı ödemek için gitarımı rehin bıraktım.

J'ai mis ma guitare en gage pour payer le loyer.

Tatillerde 10,000 yen fazladan ödemek zorundasın.

Le prix varie de 10000 yens entre un jour de semaine et un jour de vacances.

Tom faturayı ödemek için cüzdanını çıkardı.

Tom sortit son portefeuille pour payer l'addition.

İlaveten 5 dolar ödemek zorunda kaldım.

- J'ai dû payer en plus 5 dollars.
- J'ai dû payer un supplément de 5 dollars.
- J'ai dû payer 5 dollars de plus.

Endişelenmek olmayan bir borcu ödemek gibidir.

Se faire du souci est comme de payer une dette qu'on ne devrait pas.

Her üye bir ücret ödemek zorundadır.

Chaque membre doit payer une cotisation.

Bu ödemek için küçük bir bedel.

- C'est un modeste prix à payer.
- C'est un faible prix à payer.

Bu faturayı pazartesiye kadar ödemek zorundayım.

Je dois payer cette facture avant lundi.

Ayrıca on bin yen ödemek zorunda kaldık.

On a dû payer dix mille yen en plus.

Mary borçlarını ödemek için bankadan kredi çekti.

Mary a fait un prêt pour pouvoir payer ses dettes.

Ödemek zorumda olduğum bir sürü faturam var.

J'ai beaucoup de factures à payer.

Biletler için ne kadar ödemek zorunda kaldın?

- Combien t'a-t-il fallu payer pour les billets ?
- Combien vous a-t-il fallu payer pour les billets ?

Ödemek için 30 güne daha ihtiyacım var.

J'ai besoin de trente jours de plus pour payer.

Ne kadar ödemek zorunda olacağımızı merak ediyorum.

Je me demande combien nous aurons à payer.

Ben bir kredi kartı ile ödemek istiyorum.

- Je voudrais payer par carte de crédit.
- J'aimerais payer par carte de crédit.

Ben beş dolar daha ödemek zorunda kaldım.

J'ai dû payer 5 dollars de plus.

Tom mümkün olduğunca az vergi ödemek istiyor.

Tom veut payer le moins d'impôts possible.

Faturayı ödemek için Sami'nin otuz günü var.

Sami dispose de trente jours pour payer la facture.

Her üye bir ayda 10.000 yen ödemek zorunda.

Chaque membre doit payer 10 000 yens par mois.

Ürünü nakit olarak ödemek için yeterli param yok.

Je ne dispose pas de suffisamment d'argent pour payer le produit en liquide.

Zengin bir adam, gelir vergisini çok ödemek zorundadır.

Une personne fortunée doit payer beaucoup d'impôts sur le revenu.

Bilgisayarımı almak için yüz dolar ödemek zorunda kaldım.

Pour acheter mon ordinateur, j'ai dû payer 100€.

Bu ayın kirasını ödemek için yeterli param yok.

Je n'ai pas assez d'argent pour payer le loyer ce mois-ci.

İlerlemek ve faturayı hemen ödemek sanırım mantıklı olur.

Je suppose qu'il est sensé de procéder et de payer la facture maintenant.

- Her şey için ödemeliyiz.
- Her şeyi ödemek zorundayız.

Nous devons payer pour tout.

Tom her şey için bedel ödemek zorunda mı?

Tom doit-il tout payer ?

Gerçekten yeni bir araba için o kadar ödemek istemiyorum.

Je ne veux pas vraiment payer autant pour une nouvelle voiture.

Geri almak için çok miktarda para ödemek zorunda kaldım.

J'ai dû payer une forte somme pour le récupérer.

Tom ödemek için söz vermesine rağmen, Mary'yi faturayla sıkıştırdı.

Même si Tom avait promis de payer, il a collé Mary avec la facture.

Bileti ödemek için cebinde yeterli paran olduğundan emin olmalısın.

Tu devrais t'assurer que tu as assez d'argent en poche pour payer le billet.

Ve dava açılırsa 50 bin TL tazminat ödemek zorunda kalırsınız'

et si l'affaire est ouverte, vous devrez payer 50 000 TL d'indemnisation »

Şu anda sana borcumu ödemek için üzerimde yeterli param yok.

Je n'ai pas assez d'argent sur moi maintenant pour payer ce que je te dois.

Sonunda o antik radyo için 500 dolardan fazla ödemek zorunda kaldım.

Au final, j'ai dû allonger plus de 500 dollars pour cette antiquité de radio.

Ben yarısını ödemek istediğim için yemeğin ne kadar olduğunu bilmek istiyorum.

Je voudrais savoir combien a coûté le repas car j'aimerais payer ma part.

Ödemek için yeterli paramız olmadığı için o siparişi iptal etmek zorunda kaldım.

J'ai dû annuler cette commande car nous ne disposions pas d'assez d'argent pour la payer.

Faturayı ödemek zorunda kaldım! Bir dahaki sefere, onlar beni davet etmek zorunda kalacaklar.

J'ai dû payer la note ! La prochaine fois, je me fais inviter.

Tom ikinci el bir bilgisayar için o kadar çok para ödemek için isteksizdi.

Tom n'était pas prêt à payer si cher un ordinateur d'occasion.

Son bahar tatilim sırasında yurt dışındaki gezi masraflarımı ödemek için bir restoranda iş buldum.

Durant mes dernières vacances de printemps, j'ai pris un emploi dans un restaurant pour aider à payer le coût de mon voyage à l'étranger.