Translation of "Sade" in English

Onlar sade giyinmişlerdi.

They were plainly dressed.

Bu sade varsayım.

That's pure conjecture.

Sade bir hayat yaşadı.

He lived a simple life.

Sade, basit açıklamalar yapar.

He gives plain, simple explanations.

Sade tasarımlı evlerden hoşlanıyor.

- He is a fan of simple home design.
- He's a fan of simple home design.

O sade bir elbise giymişti.

She wore a simple dress.

Onu sade bir dille açıklayın.

Explain it in plain words.

Giydiği kıyafetler her zaman sade.

- She always dresses very simply.
- She always dresses very modestly.
- The clothes she wears are always plain.

O sade görünümlü bir kız.

She's a plain looking girl.

Biz sade yemek yemeğe alışkınız.

- We are used to eating plain food.
- We're used to eating plain food.

Bunu sade bir dille açıkla.

Explain it in plain language.

Kasaba sade bir yapıya sahiptir.

The town has a simple structure.

Bana sade bir türkçeyle anlat.

Tell me in plain English.

Onu sade bir dille söyleyebilir misin?

Could you put it in plain language?

O, her zaman kahvesini sade içer.

He drinks his coffee black every time.

Sade yoğurt ve soya sütü ekleyin.

Add plain yogurt and soy milk.

Bu yeterince sade değil, değil mi?

That's plain enough, isn't it?

Calvin Coolidge sessiz ve sade görünümlüydü.

Calvin Coolidge was quiet and plain-looking.

- Bunu sade bir İngilizce ile söyleyebilir misiniz?
- Bunu sade bir Türkçe ile söyleyebilir misiniz?

Could you say that in plain English?

Dolayısıyla, bence iletişim becerileri, sade bir dil,

So I believe it was that combination of communication, a language that was simple,

Veya aileye olan sevginin sade anlamını bulmak

or finding that stripped-down kind of meaning in the love of family

Bu yüzden mahkemede sade bir İngilizceyle konuşurum.

So I speak plain English in court.

Bu otel iyi sade yemek servis eder.

That hotel serves good plain food.

O her zaman çok sade şekilde giyinir.

She always dresses very simply.

Tom, sade ve basit bir yemek yedi.

Tom ate plain and simple food.

Fadıl cinayetten ceza almadı. Sade ve basit.

Fadil got away with murder. Plain and simple.

Sade bir İngilizceyle yazılmış bu kitabı okumak kolay.

Written in plain English, this book is easy to read.

Tom, Boston'da sade bir hayat yaşamaya devam etti.

Tom continued to live a simple life in Boston.

Lütfen onu daha sade bir şekilde açıklar mısın?

Would you please explain it more simply?

Ekmek dünyada en sade ve en eski yiyecektir.

Bread is the simplest and oldest food in the world.

Kahvenizi nasıl istersiniz, sade mi yoksa kremalı mı?

How would you like your coffee, black or with cream?

Kitap sade bir İngilizce ile yazıldığında senin tarafından bile okunabilir.

Written in plain English, the book can be read even by you.

Biz sade bir dille sadece Tom'u burada tek başına bırakamayız.

We simply can't just leave Tom here by himself.