Translation of "Koymak" in English

0.006 sec.

Examples of using "Koymak" in a sentence and their english translations:

Karşı koymak imkansız

impossible to resist

Karşı koymak zorundasın.

You've got to fight back.

Onu aşağıya koymak istemiyorum.

I don't want to put it down.

Söylediğimizi uygulamaya koymak zor.

It is difficult to put what we said into practice.

Köpeği yere koymak zorundaydık.

We had to put down the dog.

Düşmana karşı koymak onların kahramanlığıydı.

It was heroic of them to oppose the enemy.

O, başkanlığa adaylığını koymak istiyor.

He wants to run for President.

Mary'nin fotoğraflarını albümüme koymak istemedim.

I didn't like to add Mary's pictures to my album.

Ben onu yere koymak istemedim.

I didn't want to put it down.

Onun yoluna taş koymak istemedik.

We didn't want to get in his way.

Biri Tom'a karşı koymak zorunda.

Someone has to confront Tom.

Bıçağına el koymak zorunda kalacağım.

I'll have to confiscate your knife.

Hesaba biraz para koymak istiyorum.

I'd like to put some money into my account.

Tom ayakkabılarını koymak için eğildi.

Tom leaned over to put on his shoes.

Biri onlara karşı koymak zorunda.

Someone has to confront them.

Biri ona karşı koymak zorunda.

Someone has to confront him.

Karşı koymak için tereddüt etmeyeceğiz.

We won't hesitate to fight back.

- Direnmek zordur.
- Karşı koymak zordur.

Fighting back is difficult.

- Tom'un yerine koymak için hiç kimseyi bulamıyoruz.
- Tom'un yerine koymak için herhangi birisini bulamıyoruz.
- Tom'un yerine koymak için birisini bulamıyoruz.

We haven't been able to find anyone to replace Tom.

Kadınları tüm üst sıralara koymak istedim.

And I wanted to put women in all top positions.

Onu bu hastaneye koymak gerekli değildir.

It's not necessary to put him in the hospital.

Otelin kasasına bir şey koymak istiyorum.

I'd like to put something in the hotel safe.

Bunu güvenli bir yere koymak isteyebilirsin.

You might want to put this someplace safe.

Bagajını koymak için bir yer bulalım.

Let's find a place to put your luggage.

Buna bir nokta koymak zorunda kalacağız.

We'll have to put a stop to this.

Seni aptal yerine koymak zor mu?

Is it hard to fool you?

Zarfın üzerine bir pul koymak zorundayım.

I have to put a stamp on the envelope.

Otel kasasına bir şeyler koymak istiyorum.

I'd like to put some things in the hotel safe.

Tom kendini aptal yerine koymak istemedi.

Tom didn't want to make a fool of himself.

Birinin aklına cep telefonlarına kamera koymak gelmiş.

It's that someone had the idea of putting a camera in cell phones.

Arada sırada kendinizi başkasının yerine koymak iyidir.

It's good to put yourself in someone else's place now and then.

Planı uygulamaya koymak çok paraya mal olur.

It cost lots of money to put the plan into practice.

Masaya koymak için birkaç güzel çiçek istiyorum.

I want some beautiful flowers to put on the table.

- Seni dışarı koymak istemiyorum.
- Seni çıkarmak istemiyorum.

I don't want to put you out.

Tom'un eşyalarını koymak için bir yeri yoktu.

Tom didn't have a place to put his things.

Biz yeni bir granit tezgahı koymak istiyoruz.

We want to put in a new granite countertop.

Şüpheli tüm eşyalarını masaya koymak zorunda kaldı.

The suspect had to lay all his things on the table.

Bir insan hayatı üzerine fiyat koymak zordur.

It's difficult to put a price on a human life.

Senin göğüslerin mükemmel. Onlara yüzümü koymak isterim.

Your boobs are excellent. I would like to put my face in them.

Sen sobaya daha fazla kömür koymak zorundasın.

You have to put more coal in the stove.

Bu kasabadaki kadınlar evlerine çiçek koymak isterler.

The women in this town will want flowers to put in their houses.

Tom'un boynunu sıkma dürtüsüne karşı koymak zordu.

It was hard to resist the impulse to wring Tom's neck.

Bazen kahkahayla gülme dürtüsüne karşı koymak zordur.

Sometimes it's hard to resist the impulse to burst out laughing.

Tom sınıf başkanlığı için adaylığını koymak istiyor.

Tom wants to run for class president.

Top kitaplarını içine koymak için çantasını açtı.

Tom opened his bag to put his books in.

- Özel eşyalarımı saklamak istiyorum.
- Eşyalarımı yerine koymak istiyorum.

I'd like to put my belongings away.

"不够" 'den sonra bir sıfat koymak zorundasın.

You have to put an adjective after "不够."

Takılarımı koymak için güzel bir ahşap kutum var.

I have a pretty wooden box to keep my jewelry in.

Bu kutu arabanın bagajına koymak için çok büyük.

That box is too big to put in the trunk of the car.

Bu çiçekleri koymak için bir vazoya ihtiyacım var.

I need a vase to put these flowers in.

Tom alt rafa bir şey koymak için çömeldi.

Tom squatted down to put something on the lower shelf.

Bu yerine koymak için bulmak istediğim bir kelime.

It's a word I'd like to find a substitute for.

O çiçekleri koymak için mükemmel bir yer biliyorum.

I know the perfect place to put those flowers.

Şüpheli tüm kişisel eşyalarını masaya koymak zorunda kaldı.

The suspect had to lay all his personal effects on the table.

Şüphesiz iyi bir fikir ama uygulamaya koymak zor.

It's a good idea, to be sure, but it's hard to put it into practice.

O kutu bunun hepsini koymak için çok küçük.

That box is too small to put all of this in.

Kara mayınlarını yerine koymak ucuzdur ama kaldırmak pahalıdır.

Landmines are cheap to put in place, but expensive to remove.

Ben onu koymak için mükemmel bir yer biliyorum.

I know the perfect place to put that.

Yabancı ticarete engeller koymak istiyordu. Özellikle ithalatı hedef alıyordu.

against foreign trade targeting imports.

- Planı uygulamak mümkün değil.
- Planı uygulamaya koymak mümkün değildir.

It is impossible to put the plan into practice.

Şayet benim siteme banner'ını koymak istiyorsan,bana kodunu gönder.

If you want to put your banner on my site, just send me the code.

Tom'un şeyleri yanlış yere koymak gibi bir eğilimi var.

Tom has a tendency to misplace things.

Uygun olan bir çelik kasaya değerli eşyalarımı koymak istiyorum.

I'd like to put my valuables in a safe deposit box, if any are available.

Bunu içine koymak için bir kağıt torbaya ihtiyacım var.

I need a paper bag to put it in.

Başka bir disk koymak istemez misin? İki saattir bunu dinliyoruz.

Don't you want to put in another disc? We've been listening to this one for two hours.

Onlar düşman saldırısına karşı koymak için millerce yeraltı tünelleri kazdılar.

They dug miles of underground tunnels to resist the enemy attack.

Tom'u hapishaneye koymak için yapmak zorunda olduğum her şeyi yapacağım.

I'll do whatever I have to do to put Tom behind bars.

Sami ve Leyla işleri yoluna koymak için çalışmaya karar verdi.

Sami and Layla decided to try to make things work.

Mesela güneş ışığından faydalanmak için bir yıldızın çevresine bir obje koymak,

put worldlets around a star to capture free sunlight,

Yeni klimayı kaldırmak ve onu çatıya koymak için bir vinç kiraladık.

We hired a crane to lift the new air conditioner and place it on the roof.

Kahveme bir küp buz koymak istiyorum, çünkü o genellikle çok sıcak.

I like to put an ice cube into my coffee, because it's usually too hot.

Bu oda çok küçük, bu yüzden fazla mobilya koymak mümkün değil.

This room is very small, so it is impossible to put more furniture in it.

İyi bir video kamera alır almaz, online koymak için videolar yapmaya başlayacağım.

As soon as I can get a decent video camera, I'll start making videos to put online.

Sonra onlar da bu reklamları izlemeyi sevdiğiniz şeylerin önüne koymak için ödeme yaparlar.

Then they pay to put those ads in front of things you like to watch.

Seninkinin iyi bir fikir olduğu doğru ama korkarım ki onu uygulamaya koymak zor olacak.

It is true that yours is a good idea, but I am afraid it will be hard to put into practice.

Tom ödünç aldığı ve kaybettiği kameranın yerine koymak için Mary'ye yeni bir kamera satın aldı.

Tom bought a new camera for Mary to replace the one he had borrowed and lost.

Tom her zaman iyi bir fincan kahveyi mahvetmenin en iyi yolunun içine krema ve şeker koymak olduğunu söylüyor.

Tom always says the best way to ruin a good cup of coffee is to put cream and sugar in it.

Bütün harika liderlerin genelde tek bir karakteristik özelliği vardır: kendi zamanlarındaki halklarının en büyük endişesine açıkça karşı koymak. Daha fazlası değil, sadece bu, liderliğin esasıdır.

All of the great leaders have had one characteristic in common: it was the willingness to confront unequivocally the major anxiety of their people in their time. This, and not much else, is the essence of leadership.