Translation of "Yere" in English

Yere saplayın.

Stick it in the ground.

Yere oturma.

Don't sit on the floor.

Yere bak.

Look down at the floor.

Yere uzanın.

Lie down on the ground.

Yere yatın!

Get down on the floor!

Yere tükürme!

Don't spit on the floor!

Yere yat.

Get down on the ground.

Yere yattım.

I sat down on the ground.

Yere oturdum.

I sat on the ground.

Yere düştüm.

I fell to the ground.

Yere baktım.

- I looked down at the floor.
- I looked at the floor.

- Tom yere çöktü.
- Tom yere yığıldı.

Tom collapsed on the floor.

- Bir yere gitmeliyiz.
- Bir yere gitmek zorundayız.
- Bir yere gitmemiz gerekiyor.

We have to go somewhere.

- Her yere baktık.
- Biz her yere baktık.

- We looked everywhere.
- We searched everywhere.
- We've searched everywhere.

Mutlu yere geçin.

where cool innovation happens.

Gitmek istediğin yere.

anywhere you want to go.

Boş yere doldurdunuz

You filled it in vain

İstediğiniz yere gidebilirsiniz.

You may go anywhere.

İstediğin yere oturabilirsin.

- You may sit wherever you like.
- You can sit anywhere you like.

Onu yere koy.

Put it down.

Adam yere düştü.

The man fell down on the ground.

Her yere gidebilirsiniz.

You can go everywhere.

O, yere düştü.

He fell down on the floor.

Uçak yere düştü.

The airplane fell to the earth.

Kitaplarını yere düşürdü.

He dropped his books on the floor.

Silahlarınızı yere bırakın!

- Put down your weapons!
- Put down your weapons.

Tom yere baktı.

Tom looked at the floor.

Tom yere eğildi.

Tom ducked down.

Hiçbir yere gidemiyorum.

I can't go anywhere.

Bir yere gidelim.

- Let's go somewhere.
- Let's go somewhere!

Kimlik yere bağlıdır.

The identity is related to the place.

Şu yere gidiyorum.

I am going to that place.

Kitap yere düştü.

The book fell to the floor.

Hiçbir yere gitmiyorum.

- I am not going anywhere.
- I'm not going anywhere.

Doğru yere geldin.

You came to the right place.

Tom yere bakıyor.

Tom is looking at the floor.

Silahını yere at.

Throw down your gun.

Bıçağı yere koy.

Put down the knife.

Her yere baktık.

We've looked everywhere.

Silahlarınızı yere koyun.

- Put down your weapons!
- Put down your weapons.

Tom yere bastı.

Tom stomped on the ground.

Her yere bakıyorum.

I've been looking everywhere.

Ayağımı yere koyuyorum.

I'm putting my foot down.

Bavulumu yere koydum.

I put my suitcase down.

Yumurtayı yere döktüm.

I spilled egg on the floor.

Gözlüğün yere düştü.

Your glasses fell on the floor.

İstediğin yere otur.

Sit wherever you like.

Hiç yere ulaşmadan

before it ever reached the ground

Hoşlandığım yere giderim.

I go where I please.

O yere düştü.

He fell to the floor.

Silahlarınız yere bırakın.

- Drop your guns!
- Put your weapons down.

Tom yere oturdu.

Tom sat down on the floor.

İstediğin yere gideceğim.

I'll go anywhere you want.

Hiçbir yere sürmüyorum.

I'm not driving anywhere.

Tom yere düştü.

Tom fell to the ground.

Tom yere indirildi.

Tom has been grounded.

Hiçbir yere gitmiyor.

- It's not going anywhere.
- It isn't going anywhere.

Hiçbir yere gitmiyorsun.

You're not going anywhere.

Tom yere bakıyordu.

Tom was staring at the floor.

Tom yere uzandı.

- Tom was stretched out on the floor.
- Tom lay flat on the floor.

Silahını yere koy.

Put your weapon down.

Küreği yere koy.

Put the shovel down.

Telefonu yere bırak.

Put the phone down.

Kutuyu yere koy.

Put the box down.

Çekici yere koy.

Put down the hammer.

İstediğin yere gidebilirsin.

You can go anywhere you like.

Gazeteyi yere fırlattım.

I threw down the newspaper.

Bu yere katlanamam.

I can't stand this place.

O yere tükürdü.

He spat on the ground.

Bir yere gitme.

Don't go anywhere.

Her yere giderim.

I drive everywhere.

Her yere baktım.

I looked everywhere.

Bu yere bak.

Look at this place.

Geldiğin yere dön!

Go back to where you belong.

Hiçbir yere gitmemeliydim.

I shouldn't have gone anywhere.

O yere çöktü.

He collapsed on the floor.

İstediğiniz yere oturun.

Sit wherever you like.

Silahlarını yere koy!

Put your weapons on the ground!

Silahları yere koyun!

Weapons on the ground!

Bardak yere düştü.

The glass crashed to the ground.