Translation of "Onların" in English

0.009 sec.

Examples of using "Onların" in a sentence and their english translations:

Onların kelimeleriyle:

And, in their words:

Köpek onların.

The dog is theirs.

Onların arkadaşıyım.

I'm a friend of theirs.

- Onların parasını istemiyorum.
- Onların parasını istemem.

- I don't want their money.
- I don't want her money.

- Onların düğünü yarın.
- Onların düğünleri yarın.

Their wedding is tomorrow.

- Onların sözleşmelerini sansürlemem.
- Onların makalelerini sansürlemem.

- I'm not censoring their articles.
- I don't censor their articles.

- O onların işi.
- Onların işi bu.

- That's their business.
- It's their business.

- O onların taktiği.
- Onların stratejisi bu.

That's their strategy.

- Onların siparişleri neydi?
- Onların emirleri neydi?

What were their orders?

- Onların yanında yaşıyorum.
- Onların bitişiğinde oturuyorum.

I live next to them.

- Onların evlatları okuldalar.
- Onların çocukları okulda.

- Their kids are at school.
- Their children are at school.

- Bu onların sorumluluğu.
- Bu onların sorumluluğunda.

- It's their responsibility.
- That's their responsibility.

- Onların hiçbirinden hoşlanmıyorum.
- Ben onların hiçbirini sevmiyorum.

- I don't like any of them.
- I like none of them.

- Onların kızlarını kışkırtmam.
- Ben onların kızlarını kışkırtmıyorum.

I'm not provoking their daughters.

- Ben onların acılarını hissediyorum.
- Onların acısını hissediyorum.

I feel their pain.

- Ben onların hepsini seviyorum.
- Onların hepsini seviyorum.

- I like all of them.
- I like them all.

- Onların hiçbir hakkı yoktu.
- Onların hakları yoktu.

They had no rights.

- Onların annesi misin?
- Sen onların annesi misin?

Are you their mother?

- Onların sözüne güvenme.
- Onların ipiyle kuyuya inme.

Don't take their word for it.

- Onların yedi çocukları vardı.
- Onların yedi çocuğu vardı.
- Onların yedi çocuğu oldu.

They had seven children.

Onların elinde değil.

they can't help it.

Onların hepsi aynı.

- They are all the same.
- They're all the same.

Onların hepsi asabi.

They are all irritable.

Onların hepsi satıldı.

They were all sold out.

Onların fonları bitti.

They are short of funds.

Onların hepsi öldü.

- They are all dead.
- They're all dead.

Onların morali yüksek.

Their morale is high.

Onların hepsi gitmiş.

All of them were gone.

Onların isimlerini hatırlayamadım.

- Their names escaped me.
- I couldn't remember their names.

Onların raporları uyuşmuyor.

Their reports don't accord.

Onların oğlu büyüdü.

Their son grew bigger.

Onların işi genişliyor.

Their business is expanding.

Onların duvarına bak.

Look on their wall.

Onların hepsini tanıyorum.

I know all of them.

Onların hepsi geldi.

They all have come.

Onların yiyeceği bitti.

They are short of food.

Onların kasları sert.

Their muscles are stiff.

Onların kızı hemşire.

- Her daughter is a nurse.
- Their daughter is a nurse.

Onların kaynakları yok.

They don't have resources.

Onların geldiğini sanmıyorum.

I don't think they're coming.

Onların hepsi boğuldu.

They all drowned.

Onların fonu bitti.

They are out of funds.

Onların hepsini yakalamalıyım.

- Gotta catch them all.
- Gotta catch 'em all.

Onların anladığını sanmıyorum.

I don't believe they understood.

Onların mutluluğunu kıskanmıştı.

He was jealous of their happiness.

Onların hepsi akraba.

All of them are connected.

Şu kitap onların.

That book is theirs.

Onların kazanmasını istiyordum.

I wanted them to win.

Onların karşılaşmaları kaçınılmazdı.

It was inevitable that they would meet.

Onların atı var.

They have the horse.

Onların şarabı var.

They have wine.

Onların söylediği doğru.

What they say is true.

Onların uzaklaşmasını istemiyorum.

I don't want them to go away.

Onların hepsi mutlu.

All are happy.

Tom onların lideri.

Tom is their leader.

Onların seçeneği yok.

- They have no choice.
- They don't have a choice.

Onların hepsine sahibim.

I've got them all.

Onların çantalarını tartmadım.

I didn't weigh their bags.

Onların odasını temizlemiyorum.

I don't clean their room.

Onların ağaçlarını dikmiyorum.

I'm not planting their trees.

Onların gelmeyeceğini düşündüm.

- I thought they wouldn't come.
- I thought that they wouldn't come.

Onların söylediğini duyamıyorum.

I can't hear what they're saying.

Onların başı belada.

They're in trouble.

Onların evini seviyorum.

I like their house.

Onların ayakları kirli.

Their feet are dirty.

Onların sayısı büyüktür.

Their number is great.

Onların mumlarını yakmıyorum.

I'm not lighting their candles.

Onların köpeğini okşamıyorum.

I'm not petting their dog.

Onların ekmeğini dilimlemem.

I don't slice their bread.

Onların isimlerini bilmiyorum.

I don't know their names.

Bu onların yeri.

This is their place.

Bu onların değil.

This is not theirs.

Onların çalışması gerek.

They need to study.

Onların hepsini yedim.

I ate them all.

Onların hakları nelerdir?

What are their rights?

Onların cevabı evet.

- Their answer is yes.
- The response is affirmative.

Onların yanına gitmeyin.

- Do not go near them.
- Don't go near them.

Onların cevabı hayır.

Their answer is no.

Onların hepsini öldüreceğim.

I'll kill all of them.

Onların mendillerini süslemiyorum.

I don't embroider their handkerchiefs.

Onların kartpostallarını damgalamıyorum.

I'm not stamping their postcards.

Onların gözlüklerini kırmıyorum.

I'm not breaking their glasses.

Onların evini ısıtmam.

I don't heat their house.

Onların hepsi alkışladı.

They all applauded.

Onların hiçbiri anlayamadı.

None of them could understand.

Onların nefesi kesildi.

They're out of breath.

Onların yüzlerini görmeliydin.

- You should've seen their faces.
- You should have seen their faces.

Onların hepsi bitkindi.

They were all tired out.

Onların marifetine hayranım.

I admire their ingenuity.

Onların hepsi sayfalanmıştı.

They've all been paged.

Onların hepsi uyumuyor.

Not all of them are asleep.