Translation of "Birbiriyle" in English

Hepsi birbiriyle bağlantılı.

they all go hand in hand.

Herkes birbiriyle geçinemiyordu.

Not everyone got along.

İfadelerin birbiriyle çelişiyor.

Your statements contradict each other.

Bütün bilim dalları birbiriyle bağlantılı.

I realized that all the fields of science are interconnected.

Yağ ve su birbiriyle karışmaz.

- Oil and water won't blend with each other.
- Oil and water don't mix.

Hukuk ve siyaset birbiriyle çelişir.

Law and politics are two different things.

Onlar ödül için birbiriyle yarıştılar.

They competed with each other for the prize.

Herkesin birbiriyle iyi geçinmesini istedim.

- I wanted everyone to get along with each other.
- I wanted everybody to get along with each other.

Köyümüzdeki hemen herkes birbiriyle akrabadır.

Almost everyone in our village is related to one another.

Tom ve Mary birbiriyle tartışıyor.

Tom and Mary are arguing with each other.

Tom ve Mary birbiriyle anlaştı.

Tom and Mary agreed with each other.

Dünyada her şey birbiriyle bağlantılıdır.

Everything in the world is connected to everything else.

Tom ve Mary birbiriyle görüşüyor.

Tom and Mary have been seeing each other.

Tom ve Mary birbiriyle geçinmiyor.

Tom and Mary aren't getting along.

Tom ve Mary birbiriyle evliydi.

Tom and Mary used to be married to each other.

Şeker ile tuzu birbiriyle karıştırma.

Don't confuse sugar with salt.

Tom ve Mary birbiriyle çıkardı.

Tom and Mary used to date each other.

Tom ve Mary birbiriyle nasıl geçiniyor?

How are Tom and Mary getting along?

İki çocuk eve kadar birbiriyle yarıştı.

The two boys raced each other home.

Onlar eski dostlar gibi birbiriyle konuşuyorlardı.

They were talking together like old pals.

Tom ve onun öğretmeni birbiriyle konuşuyordu.

Tom and his teacher were talking to each other.

Tom ve Mary birbiriyle evli değildir.

Tom and Mary aren't married to each other.

Bence Tom ve Mary birbiriyle evli.

- I think Tom and Mary are married to each other.
- I think that Tom and Mary are married to each other.

Tom ile Mary'inin birbiriyle çıktığını düşündüm.

- I thought Tom and Mary were dating each other.
- I thought that Tom and Mary were dating each other.

Arıların birbiriyle iletişim kurabildiklerinin bir delilini buldu.

He found the evidence that bees can communicate with each other.

Tom ve Mary birbiriyle konuşurken tezgahta oturdu.

Tom and Mary sat at the counter talking to each other.

Cümleyi birbiriyle zıt iki farklı biçimde çevirmek mümkün.

The sentence is capable of two interpretations, of which the first is the exact opposite of the other.

Tom ve Mary bütün gece boyunca birbiriyle konuştu.

Tom and Mary talked to each other all night long.

Tom ve Mary'nin birbiriyle hiç tanışmadığından oldukça eminim.

I'm pretty sure that Tom and Mary have never met each other.

Her şeyin birbiriyle bağlantılı olmasının güzelliğinden zevk almak için

So we need students to stick around long enough through the difficult parts

Tom ve Mary dün öğleden sonra kütüphanede birbiriyle karşılaştı.

Tom and Mary bumped into each other yesterday afternoon in the library.

Tom ve Mary'nin birbiriyle çıkmaktan vazgeçtiğini bilmekle ilgilenebileceğini düşündüm.

- I thought you might be interested to know that Tom and Mary have quit dating each other.
- I thought that you might be interested to know that Tom and Mary have quit dating each other.

Fred Jane'den hoşlanmaya başladı ve onlar birbiriyle görüşmeye başladı.

Fred took a liking to Jane and they started seeing each other.

Tom ve Mary birbiriyle geçinmiyor. Onların ortak bir şeyi yok.

Tom and Mary don't get along. They have nothing in common.

- Tom ve Mary birbirleriyle konuşmuyorlar.
- Tom ve Mary birbiriyle konuşmaz.

- Tom and Mary aren't speaking to each other.
- Tom and Mary don't talk to each other.

Benzer simaları olduğu için polisin iki kişiyi birbiriyle karıştırmış olması muhtemel.

It is likely that the police confused the two individuals as they both had similar facial features.

- Bu iki bölümün bazen arası açıktır.
- Bu iki bölüm bazen birbiriyle kavgalıdır.

Those two departments are sometimes at odds with each other.

- Kedi ve köpeğim birbiriyle uyum içerisinde yaşıyor.
- Köpeğim ve kedim birbirleriyle uyum içinde yaşarlar.

My dog and cat live in harmony with each other.

- Bak! İki çocuk dövüşüyor.
- Bak şurada iki oğlan birbiriyle didişiyor.
- Şuraya bak! İki eleman kavga ediyor.

Look! Two boys are fighting.

- Fadıl, İslam'da din ve ileri bilimin el ele verebileceğini buldu.
- Fazıl İslam'da din ve modern bilimin birbiriyle uyumlu olabileceğini fark etti.

Fadil found that in Islam, religion and advanced science can go hand in hand.

- Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
- Ayrıca yaşlıların birbiriyle kaynaşabilmeleri ve Amerikan yaşamında aktif katılımcılar olarak kalabilmeleri için çok sayıda gruplar kurulmuştur.

In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.