Translation of "Gidip" in Arabic

0.012 sec.

Examples of using "Gidip" in a sentence and their arabic translations:

1453 yılına gidip

الذهاب إلى 1453

Gidip görmeye karar verdim.

قررت أن أذهب وأعاينه.

Neden gidip onlara katılmıyorsun?

لم لا تذهب و تنضمّ إليهم؟

Hadi gidip şu enkazı bulalım!

‫لنذهب ونعثر على هذا الحطام!‬

Odalarınıza gidip kapıları kilitlemenizi istiyorum.

- أردتُ أن تذهب إلي غُرَفَكَ وتَقفِل الأبواب.
- أريدكم أن تذهبوا إلى غرفكم وتغلقوا الأبواب.

Korku ve cesaret arasında gidip geliyordum.

للقيام رحلة استكشافية لمدة 12 يوماً.

Ama bu, avukatlarının Yüksek Mahkemeye gidip

لكنها مكنت محاميه من التوجه إلى المحكمة العليا والقول:

Ya da bu ağaçlardan birine gidip

‫أو نحاول الوصول إلى إحدى هذه الأشجار‬

Gidip şuraya bir bakalım. Vay canına.

‫لنذهب لتفقد ذلك المكان.‬ ‫مذهل.‬

Neden gidip kadınlardan birazcık yardım istemediler?

فلماذا لم يطلبوا مساعدة النساء أنفسهن؟

Sadece geçmişe gidip atalarımızdan birazcık edep

فقط عد واحصل على القليل من أسلافنا

Hemen gidip bir yenisini alıyorsun ya

تذهب على الفور وشراء واحدة جديدة

Ya da 300 yıl sonrasına gidip

أو بعد 300 سنة

Tom gidip gitmemesi gerektiğine karar veremiyor.

لا يستطيع توم أن يقرر فيما إذا كان عليه الذهاب.

Göle gidip güneşin doğuşunu izleyebilir miyiz?

هل بإمكاننا الذّهاب إلى البحيرة لمشاهدة شروق الشّمس؟

Anlaşmalı hastanelere gidip anlaşma dışı faturalar alan

يتجه العديد من الناس لشبكات المستشفيات

Sıklıkla gidip, arkadaşlarınız veya mekânın demirbaşlarıyla takıldığınız

فكر فيما سيكون عليه أن تعرف بأن المكان المحلي المفضل لديك،

Sen gidip yirmi kişiye bulaştıracaksın en az

ستذهب وتصيب عشرين شخصًا على الأقل

Her gün gidip kontrol etmeye devam ettim.

‫واصلت الذهاب إليها كل يوم لأطمئن عليها.‬

Garaja gidip Jamal'ın orada olup olmadığına bakalım.

لنذهب للمستودع و نرى إن كان جمال هناك.

Ve bir adım geriye gidip büyük resme bakmak

وأردت أن أرجع خطوة للخلف وألقي نظرة على المشهد الكلي

Ve geçmişe gidip onu öldüren kişiyi engellemeye çalışıyor

ومحاولة منع الشخص الذي ذهب إلى الماضي وقتله

Ben iyiyim ama biraz daha ileri gidip şunu söyleyeyim,

حسناً ، فقد كنت بحال جيد، لكني أريد أن أواصل القول

Böylece oraya gidip tüm çocukların sabahları aktif bir şekilde

لذا، فقد ذهبنا إلى هناك، وساعدناهم في تصميم برنامج

Örneğin, gidip konut kredisi alsanız sizden bir ücret alınırdı.

مثلاً، إذا ذهبت للحصول على رهن عقاري، تم تحصيل رسوم منك.

Şu bir madene benziyor. Gidip oraya da bir bakalım.

‫يبدو أنه يوجد منجم هناك،‬ ‫لنفحصه هو أيضاً.‬

Çünkü her gün gidip onu takip etmeye çalışmanın yoruculuğu,

‫كان مريحًا،‬ ‫لأن كثرة ذهابي إليها كل يوم وتتبعها...‬

Bu yüzden amacım, misyonum ülkenin ve dünyanın her yerine gidip

لذلك، فإن هدفي ومهمتي، أن أجوب أرجاء البلاد والعالم

Çünkü eğer o dili konuşurlarsa çocuk gidip de iş bulamayacak.

لأن الطفل لن يتمكن من الحصول على وظيفة لو أنه يتحدث بهذه اللغة.

Acaba gidip buna bakmaya değer mi? Hadi, bir göz atalım!

‫تُرى هل هذا يستحق الفحص؟‬ ‫هيا نذهب لإلقاء نظرة!‬

Yoksa bu ağacın arka tarafına gidip doğanın bana verdiğini mi kullanacağız?

‫أم أذهب خلف هذه الشجرة‬ ‫وأستخدم ما وهبته لي الطبيعة بالفعل؟‬

Yoksa bu ağacın arka tarafına gidip doğanın bana verdiğini mi kullanacağız?

‫أم أذهب خلف هذه الشجرة‬ ‫وأستخدم ما وهبته لي الطبيعة بالفعل؟‬

Ve şuradaki donmuş göle gidip bir delik açarak balık avlamaya çalışırım.

‫وأذهب إلى البحيرة المتجمدة هنا،‬ ‫وأحفر حفرة وأحاول صيد بعض الأسماك؟‬

Ya da gidip lise 1 fizik okusun öğrenir demiş Poyraz Ölmez

أو Poyraz Ölmez ، الذي قال أنه سيذهب ويتعلم فيزياء المدرسة الثانوية 1

"Kimse gelmeyecekse ben tek başıma gidip tatarlarla tek başıma savaşacağım." diye ekledi

"إذا لم يأت أحد آخر معي، سأذهب وأقاتل التتار لوحدي!"

Hadi gidip enkazı bulalım. Batıya, dünyanın en zorlu arazilerinden birinin üzerinden uçuyoruz.

‫لنذهب للعثور على هذا الحطام.‬ ‫سنطير في اتجاه الغرب ‬ ‫فوق بعض أقسى التضاريس في العالم.‬

Bir süre sonra bu davalılar masraf yapmamak için beraber gidip gelmeye başladılar

بعد فترة بدأ هؤلاء المدعى عليهم في العمل سوية لتجنب النفقات

Çünkü geçmişe gidip babanızı öldürürseniz siz olmazsınız. İşte bu da paradoks demektir.

لأنه إذا ذهبت إلى الماضي وقتلت والدك ، فلن تكون كذلك. هذا يعني مفارقة.

Birazcık geçmişe gidip dedemize güzel bir yerden güzel bir arsa kapattırmak istemez misiniz?

ألا ترغب في الذهاب إلى الماضي قليلاً وأن يقوم جدنا بإغلاق قطعة أرض جميلة من مكان جميل؟

Aya gidip gelirken üç astronot için yakıt, güç, kaynak ve yaşam alanı sağlayacaktı

سيوفر الوقود والطاقة والإمدادات ومساحة المعيشة لثلاثة رواد فضاء أثناء

Aslında çok değil yani bir hafta öncesine gidip bir loto sonuçlarını alsak en azından olmaz mı?

في الواقع ليس كثيرًا ، على الأقل إذا ذهبنا قبل أسبوع وحصلنا على نتائج اللوتو؟