Translation of "Yüksek" in Arabic

0.018 sec.

Examples of using "Yüksek" in a sentence and their arabic translations:

Yüksek dağların

‫والجبال الشاهقة،‬

Dalgalar yüksek.

الأمواج عالية.

Fiyatlar yüksek.

الأسعار مرتفعة.

Fiyat yüksek.

الثمن مرتفع.

Moralimizi yüksek tutmamızı,

الأشخاص الذين رفعوا معنوياتنا،

Yüksek sesle konuş!

تكلم!

Onların morali yüksek.

روحهم المعنوية عالية.

O yüksek sıçrayabilir.

يمكنها القفز عالياً.

Yüksek sesle konuşmamalısın.

يجب ألا تتحدث بصوت عالٍ.

Daha yüksek, lütfen.

من فضلك، ارفع صوتك.

Biraz yüksek olduğunu görüyor.

تبدو مرتفعة بعض الشيء.

Yüksek verimli LED ışıklar,

هناك جهود تبذل لتطوير إضاءة ثبلية بكفاءة عالية،

Yüksek depresyon oranları var

ومعدلات الاكتئاب فيها مرتفعة،

Yüksek Arktik'teki Svalbard Adaları'nda...

‫في منطقة القطب الشمالي العليا،‬ ‫حول جزر "سفالبارد"،‬

Yarasaların da direnci yüksek

تتمتع الخفافيش أيضًا بمقاومة عالية

Yüksek komuta yeteneğini kanıtladı.

مما يثبت قدرته على القيادة.

Fiyatlar bu günlerde yüksek.

الأسعار غالية هذه الأيام.

Ticaret yüksek okuluna gittim.

أنا ذهبت إلى مدرسة ثانوية تجارية.

Burada yüksek sesle konuşmayın.

لا تتكلم بصوت عالٍ هنا.

Oğlum yüksek okula girdi.

ابني الآن في المرحلة الثانوية.

Yüksek enerji kullanımını düşürmek için

ولتخفيض المعدل المرتفع لاستعمال الطاقة،

Yapabildiğin kadar yüksek çığlık at.

اصرخ بأعلى صوت.

Enerjinizin hep yüksek olması gerekiyor.

يتطلب الأمر طاقة لتكون حاضراً.

Yüksek nitelikli karakteristik özelliklere göre

والذي سوف يغطي كل السكان،

En yüksek performansı olan bilgisayar

الكمبيوتر الأفضل أداءً

Kapsül içindeki yüksek basınçla kapatıldı.

تم إغلاقها بسبب الضغط العالي داخل الكبسولة.

Daha yüksek sesle konuşun lütfen.

- رجاء، ارفع صوتك.
- رجاء، تكلم بصوت أعلى.
- لطفاً، ارفع صوتك.

Bu dağ çok yüksek değil.

هذا الجبل ليس عاليا جدا

Lütfen daha yüksek sesle konuşun.

من فضلك تكلم بصوت أعلى.

Ahmet çocukken, yüksek ağaçlara tırmanabiliyordu.

- كان باستطاعة أحمد تسلُّق الأشجار العالية عندما كان طفلاً.
- عندما كان أحمد صغيرا، كان يستطيع تسلّق الأشجار العالية.

Sami yüksek bir ses işitti.

- سمع سامي ضجّة قويّة.
- سمع سامي ضجّة صاخبة.

Yine de, bu ihtimal çok yüksek.

لكن مجددا، إنها احتمالية مرتفعة

Yüksek sesle cevap vermek zorunda değilsiniz:

ولا يجب عليكم الإجابة بصوت عالي:

Ki bu da yüksek dozu açıklar -

وهذا يبرر الوصفة المرتفعة،

Ve toplam maliyet hâlâ oldukça yüksek.

وتظل التكلفة الإجمالية للإنتاج مرتفعة جدا.

Nasıl bu yüksek duvarı inşa ettiğini

كيف بنى ذلك الجدار العالي،

Ama Yüksek Mahkemenin hakimleri sizi sevmiyor.

لكن قضاة المحكمة العليا لا يحبونك.

Ama bu, avukatlarının Yüksek Mahkemeye gidip

لكنها مكنت محاميه من التوجه إلى المحكمة العليا والقول:

ölüm riskiniz o kadar yüksek olur.

إلا وزاد خطر الموت.

Serin mağarada mı, yüksek ağaçta mı?

‫الكهف البارد؟‬ ‫أم الشجرة العالية؟‬

Bunun yüksek riskli seçenek olduğunu söyleyebilirim.

‫هذه مجازفة كبيرة، أؤكد لك هذا.‬

Yüksek kaliteli sağlık hizmetleri, gıda güvenliği

عن طريق التعليم النوعي المجاني،

Sınıftaki en yüksek notlardan birini aldım.

وفي الحقيقة حصلت على واحدة من أعلى الدرجات على مستوى الصف.

Yüksek gelgit, resifi aşmalarına yardımcı olur.

‫حيث يساعدها المد في تخطي الحيد المرجاني...‬

Sosyal hizmetlerde yüksek lisans eğitimi alabildi

فكان قادرًا على الحصول على الماجستير في العمل الاجتماعي،

Kullandıkları kol saatindeki özellikler daha yüksek

الميزات الموجودة في ساعة اليد التي يستخدمونها أعلى

Mümkün olan en yüksek askeri otoriteyi

إنه يمثل أعلى منصب ممكن

Bu, yüksek enlemlerdeki topraktan bir hikaye.

هذه قصة التربة في خطوط العرض القطبية.

Odaları yerleştirmek zorunda kalırlar . Yüksek maliyet

محصنةٍ في كل طابق مخصصة لحالات الطوارئ. مع التكلفة العالية

Japonya dünyanın yüksek teknoloji endüstrisinin lideri.

تعتبر اليابان الدولة الرائدة عالميا في صناعة التكنولوجيا المتقدمة.

Fuji Dağı Japonya’da en yüksek dağdır.

جبل فوجي هو أعلى جبل في اليابان .

Daha yüksek sesle lütfen, iyi duyamıyorum.

أعلى، لو سمحت، لا أستطيع أن أسمع جيدا.

Bilinen en yüksek petrol rezervlerine sahip.

كان لديها أكبر احتياطي للنفط في العالم

Heyecanım o kadar yüksek seviyedeydi ki

كان توتري بالغًا لدرجة أن...

Daha hızlı, daha yüksek, daha güçlü.

أسرع، وأعلى، وأقوى.

Çok yüksek sesle konuşmak zorunda değilsiniz.

ليس من الضروري أن تتكلم بصوت عالٍ.

Onunla yüksek sesli müzik hakkında konuşacağım.

- سأكلّمه بموضوع الموسيقى الصّاخبة.
- سأكلّمه بشأن الموسيقى الصّاخبة.

Fadıl ve Dania yüksek sesle tartışıyorlardı.

- كانا فاضل و دانية يتخاصمان بصوت مرتفع.
- كانا فاضل و دانية يتخاصمان بصوت عال.

Gazze Şeridi yüksek güvenlikli bir hapishanedir.

قطاع غزّة سجن ذو حراسة مشدّدة.

Ve etrafına bu yüksek duvarı inşa etti.

وبنى جدارًا عاليًا حولها.

Yüksek düzeyde tükenmişlik ve strese neden olur.

ومستويات مرتفعة الإرهاق والتوتر.

Ve akıl hastalığı açısında yüksek risk altındaydık.

وأننا نعاني من ارتفاع الإصابة بمرض عقلي.

Yüksek dağlardan aşağı inip korunaklı eteklere indi.

‫هبطت وابتعدت عن الجبال العالية،‬ ‫وذهبت إلى الوادي المحمي،‬

En parlak yıldızların en yüksek sesli olduğunu

حيث ستكون النجوم الأكثر سطوعًا هي صاحبة النغمة الأعلى صوتًا

Mühendislik yüksek lisansımı bıraktığımı bilmeniz için atıyorum.

لأتابع مسيرتي كموسيقي بدوام كامل.

Hele ki yüksek çalıların arasında. Yolu yarıladılar.

‫خصوصًا في العشب الطويل.‬ ‫قطعت منتصف الطريق.‬

Aşağısı çok yüksek. Pekâlâ, işte büyük an.

‫إنها مسافة طويلة للأسفل.‬ ‫حسناً، حانت لحظة الحسم.‬

Gece yüksek sesli bir gürültü onu korkuttu.

الضوضاء الصاخبه في الليل اخافته.

Stok geçen temmuz ayında yüksek noktaya ulaştı.

وصلت أسعار الأسهم ذروتها في يوليو الماضي.

Piyasa yüksek olduğunda, insanlar her zaman giriş yapar,

عندما يكون السوق مرتفعًا، الناس يدخلون طوال الوقت

Doğal olarak da reddetmeye karşı yüksek tolerans sahibidirler.

ولديهم بشكل طبيعي درجة عالية من تحمل الرفض.

Ve akademiye dönüyorum, yüksek lisansımı yapmaya karar veriyorum.

وأعود إلى الأكاديمية، قررت أن أقوم بدراسة الماجستير.

Artık olmadığı için yüksek lisans mezunu biri olarak,

على دفع إيجار وفاتورتي،

Bana, üç yüksek lisans programımdan ikisinde torpil yaptılar.

حصلت على معاملة تفضيلية لاثنين من برامج الدراسات العليا الثلاثة.

Bu yüksek tansiyona, ileri seviyede depresyona neden olabilir.

ويؤدي إلى ارتفاع ضغط الدم واكتئاب أعلى

Yüksek dağlarda yamaç paraşütü yaparken çok dikkatli olmalısınız.

‫يجب أن تكون في قمة الحذر‬ ‫عند ممارسة الطيران المظلي ‬ ‫في الجبال العالية.‬

Yüksek olan bir ev kadar geniştir demek gibi.

بغرف طويلة تكفي إنسان واقف داخلها

Hep en yüksek notları alan biri gibi görünüyordu.

ويحصل غالبًا على أعلى درجة في صفه

Beklentisi yüksek kadınlar ve tiz, çirkin dırdırcılar oluyoruz.

‫إلى نساء يصعب إرضاؤهن ‬ ‫وحادّي الطباع ومتذمّرات بشعات.‬

Bir dünyayı yönlendirmede daha yüksek bir kapasite demek.

‫التعليم يمكن أن يعني الخيارات ،‬ ‫والقدرة على التكيف ، والقوة.‬

Bence tüm çabalara, koruma çabalarına rağmen yüksek olasılıkla

‫أظن أن هناك احتمالاً كبيراً‬ ‫أننا سنفقد هذه الفصيلة‬

Yüksek oranda ganimet ele geçiriliyor, özellikle askeri ekipman.

الغنيمة كانت كبيرة، خاصة المعدات العسكرية

Fakat yüksek sesler ve parlak ışıklar kafa karıştırıcı.

‫لكن الضجيج والأضواء الساطعة يربكانها.‬

Metabolizmaları hızlı olduğu için yüksek besin ihtiyaçları vardır

لديهم احتياجات غذائية عالية لأن عملية التمثيل الغذائي الخاصة بهم سريعة

Dikkat ederek ve yüksek standartlarını karşılamayan subayları işten

هنا أسس سمعته كمسؤول استثنائي ومدير

Yüksek komuta güveninden yoksundu, ancak İmparatorun gözetimi altında

كان يفتقر إلى الثقة في القيادة العليا ، ولكن تحت إشراف الإمبراطور ،

. Örneğin Yemen'de yüksek binalarla dolu bir şehir var

اذا امكن. ففي اليمن مثلاً توجد مدينةٌ كاملةٌ تملؤها المباني

. Yüksek sıcaklıklar muz büyümesi için uygun bir ortamı

من مناطق زراعة البن حول العالم قد تصبح غير صالحةٍ بحلول عام

Babam her zaman çok yüksek bir sesle konuşur.

أبي يتكلم دائما بصوت مرتفع جدا.

Ve daha sonra atfettikleri daha yüksek gücü onurlandırmak için

ومن ثم شاعت مشاركتها مجانًا بين البشر

Bir firma, patent duvarını ne kadar yüksek inşa ederse

كلما ارتفع جدار البراءات،

çok yüksek sesli müzik dinlerlerdi, ağlarlardı ve bağırıp çağırırlardı.

وكانوا يستمعون للموسيقى الصاخبة ويصيحون ويهتفون،