Translation of "Apenas" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Apenas" in a sentence and their turkish translations:

- Apenas puedo verlo.
- Apenas consigo verla.

Onu güçlükle görüyorum.

Apenas llueve.

Çok az yağmur yağıyor.

Apenas empezó.

Bu az önce başladı.

- Ella apenas comió nada.
- Ella apenas comió.

O çok az şey yedi.

- Apenas me habló.
- Él apenas me hablaba.

Benimle zar zor konuştu.

- Él apenas puede andar.
- Él apenas puede caminar.

O, zorlukla yürüyebiliyor.

Apenas podía respirar.

zar zor nefes alabiliyordum.

Apenas las conocemos.

Ne olduklarını bile tam bilmiyoruz.

Apenas podía trabajar.

Neredeyse çalışamıyordum.

Apenas podía oírlo.

- Neredeyse onu duyamıyordum.
- Onu güçlükle duyabiliyordum.

Apenas puede hablar.

O, güçlükle konuşabiliyor.

Apenas puedo nadar.

Ben hemen hemen hiç yüzemem.

Apenas puedo oírte.

Seni güçlükle duyabiliyorum.

Apenas puedo respirar.

Güçlükle nefes alabiliyorum.

Apenas puedo verlo.

- Onu güçlükle görebiliyorum.
- Onu zar zor görebiliyorum.
- Onu neredeyse göremiyorum.

Apenas hablo francés.

Neredeyse hiç Fransızca konuşmuyorum.

Apenas puedo caminar.

Güçlükle yürüyebiliyorum.

Apenas podía verlo.

Onu zorlukla görebildim.

Apenas nos conocemos.

Birbirimizi neredeyse tanımıyoruz.

Apenas podía entenderle.

Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.

Apenas puedo oírlo.

Neredeyse onu duyamıyorum.

Apenas hemos comenzado.

Zar zor başladık.

Apenas te conozco.

Seni güçlükle tanıyorum.

Apenas puedo controlarme.

Kendimi zorlukla kontrol edebiliyorum.

Apenas puedo ver.

Güçlükle görebiliyorum.

Apenas tengo fuerzas.

Neredeyse hiç gücüm kalmadı.

Esta aventura apenas comienza.

Macera daha yeni başlıyor.

Y apenas se asomaba.

Aradan bakmaya başladı.

Apenas soporto su comportamiento.

Onun davranışına güçlükle katlanıyorum.

Él apenas puede leer.

O güçlükle okuyabiliyor.

Avísame apenas él llegue.

O döner dönmez bana bildir.

Ella apenas habla japonés.

O, neredeyse Japoncayı hiç konuşamıyor.

Tom apenas come nada.

Tom neredeyse hiçbir şey yemiyor.

Ahora apenas tengo dinero.

Artık azıcık param var.

Iremos apenas él llegue.

O gelir gelmez, ayrılacağız.

Ella apenas habla inglés.

O zar zor İngilizce konuşur.

Apenas conozco a Tom.

Tom'u neredeyse tanımıyorum.

Tom apenas puede caminar.

Tom zar zor yürüyebiliyor.

Apenas hablo con él.

Onunla nadiren konuşurum.

Tom apenas podía creerle.

Tom ona pek inanamıyordu.

Tom apenas podía caminar.

Tom güçlükle yürüyebiliyordu.

Sí, ahora apenas es relevante.

Kesinlikle, bugün neredeyse haber değeri yok.

Apenas puedo mover la pierna.

Şu anda bacağımı zar zor kımıldatabiliyorum.

Apenas puedo mover la pierna.

Şu anda bacağımı zar zor kımıldatabiliyorum.

Que apenas ve para moverse.

...hareket edemeyecek kadar kör.

Los elefantes apenas pueden ver.

Filler zar zor görebiliyor.

Apenas tenemos tiempo para desayunar.

Bizim neredeyse kahvaltı için zamanımız yoktu.

Apenas podía soportar el dolor.

Acıya güçlükle katlandım.

Apenas ayer me di cuenta.

Onu düne kadar fark etmedim.

Apenas podía mantenerme en pie.

Ayaklarımın üzerinde güçlükle durabiliyordum.

El sol ha apenas salido.

Güneş henüz yükseldi

Apenas tuvimos tiempo para cenar.

Akşam yemeği yemek için neredeyse zamanımız yoktu.

Apenas puedo leer su letra.

Onun yazısını güçlükle okuyabilirim.

Apenas conozco nada de Australia.

Neredeyse Avustralya hakkında bir şey bilmiyorum.

Apenas lo vea, lo mataré.

Onu görür görmez öldürürüm.

Apenas si recuerdo a Tom.

Neredeyse Tom'u hatırlamıyorum.

Él apenas me habla ya.

O artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.

Ella apenas me habla ya.

O artık neredeyse benimle konuşmuyor.

Tom ya apenas nos habla.

- Tom artık bizimle neredeyse hiç konuşmuyor.
- Tom bizimle artık neredeyse hiç konuşmuyor.

Tom tiene apenas amigos cercanos.

Tom'un neredeyse hiç yakın arkadaşı yok.

Apenas puedo esperar para verte.

Seni görünceye kadar güçlükle bekleyebiliyorum.

Tom apenas puede hablar francés.

Tom neredeyse Fransızca konuşamaz.

Tom apenas habla con Mary.

Tom nadiren Mary ile konuşur.

Voy a escribirte apenas pueda.

- Ben size yazabildiğim kadar kısa sürede yazacağım.
- Sana, elimden gelen en hızlı şekilde yazacağım.

- Se fue corriendo apenas me vio.
- Él se fue corriendo apenas me vio.

Beni görür görmez, kaçtı.

Apenas acabo de ver el accidente.

Demin sadece kazayı gördüm.

- Me cuesta creerlo.
- Apenas puedo creerlo.

Ben ona neredeyse hiç inanamıyorum.

Físicamente ambos hermanos apenas se parecen.

İki erkek kardeş görünümde oldukça farklı.

Murió cuando tenía apenas treinta años.

Neredeyse otuz yaşındayken öldü.

Dale este recado apenas él llegue.

O gelir gelmez bu mesajı ona ver.

Mi hija apenas tiene quince años.

Kızım neredeyse on beş yaşındadır.

Apenas hay agua en el cubo.

Kovada neredeyse hiç su yoktu.

Apenas puedo oír sin mi audífono.

Kulaklığım olmadan güçlükle duyabiliyorum.

El soldado herido apenas podía caminar.

Yaralı asker güçlükle yürüyebiliyordu.

Él apenas puede escribir su nombre.

O adını güçlükle yazabiliyor.

Apenas salió, se puso a llover.

O, dışarı çıkar çıkmaz, yağmur yağmaya başladı.

Apenas podía ver quién era quién.

Kimin kim olduğunu zar zor ayırt edebilmiştim.

Apenas puedo dormir por la noche.

Geceleyin neredeyse hiç uyuyamıyorum.

- Apenas llegaron.
- Ellos acaban de llegar.

Onlar az önce vardılar.

Bebí demasiado y apenas puedo andar.

İçmek için çok şeyim vardı ve zorlukla yürüyebiliyordum.

Si usted necesita ayuda, apenas pida.

Yardıma ihtiyacın olursa, sadece iste.

Tom y Mary apenas se conocen.

Tom ve Mary güçlükle birbirlerini tanıyorlar.

Apenas me pude contener de vomitar.

Kusmamak için kendimi zar zor tuttum.

Tom apenas podía contener su excitación.

- Tom heyecanını zar zor bastırdı.
- Tom heyecanını zor tutuyordu.

Apenas tengo dinero suficiente para comestibles.

Market alışverişine yetecek param anca var.

Tom apenas puede pagar la renta.

- Tom ancak kirasını ödeyebiliyor.
- Tom zar zor kirasını ödeyebiliyor.

Apenas le he visto una vez.

Onunla sadece bir kez tanıştım.

Incluso si es verdad, apenas importa.

Doğru olsa bile çok az fark eder.

Apenas puedo entender lo que dice.

Söylediklerini güçlükle anlayabiliyorum.

Revisaré tu ensayo apenas encuentre tiempo.

Zaman bulur bulmaz denemeni gözden geçireceğim.

Tom apenas podía aguantar el dolor.

Tom acıya güçlükle katlanabiliyordu.