Translation of "Consigo" in Turkish

0.005 sec.

Examples of using "Consigo" in a sentence and their turkish translations:

Está hablando consigo mismo.

O kendi kendine konuşuyor.

Él habló consigo mismo.

O kendi kendine konuştu.

- Él no llevó un paraguas consigo.
- No se llevó consigo un paraguas.

Yanına bir şemsiye almadı.

Y trajo consigo muchas cosas.

ve birçok yere ulaştı.

No consigo recordar su nombre.

- Onun adını hatırlayamıyorum.
- Adını hatırlayamıyorum.

Ella está murmurando consigo misma.

O kendi kendine mırıldanıyor.

Tom estaba hablando consigo mismo.

Tom kendi kendine konuşuyordu.

No consigo abrir esta cerradura.

Bu kilidi açtıramıyorum.

Cuanto más consigo, más quiero.

Ne kadar çok alırsam o kadar çok isterim.

Lleve usted el dinero consigo.

Yanına para al!

Lo otro es hablar consigo mismo.

Diğeriyse iç-konuşma.

No sea tan dura consigo misma.

Kendine bu kadar sert olma.

No consigo sacarla de mi mente.

Onu aklımdan çıkaramıyorum.

- Apenas puedo verlo.
- Apenas consigo verla.

Onu güçlükle görüyorum.

María siempre trae su laptop consigo.

Mary dizüstü bilgisayarını her zaman yanında bulundurur.

¿Dónde consigo caretas para deportes acuáticos?

Su sporları için nerede maskeler alırım?

No consigo pensar de otra forma.

Başka bir şekilde düşünemem.

Tom empezó a hablar consigo mismo.

Tom kendi kendine konuşmaya başladı.

Tom no lleva mucho dinero consigo.

Tom'un yanında çok parası yok.

Casi todo turista lleva una cámara consigo.

Neredeyse her turist yanında bir kamera taşır.

El anciano a veces habla consigo mismo.

Yaşlı adam bazen kendi kendine konuşur.

Lo siento, no consigo acordarme de usted.

Üzgünüm! Sizi hatırlayamıyorum.

No consigo hacer que alguien me ayude.

Hiç kimseye bana yardım ettiremem.

Tom parece estar bastante satisfecho consigo mismo.

Tom kendisinden oldukça memnun görünüyor.

Y esa sensación de ansiedad que traen consigo.

ve bununla gelen aklının gerisindeki kaygı bulutu da yok.

El señor Brown siempre lleva un libro consigo.

Bay Brown her zaman yanında bir kitap taşır.

No consigo recordar a quién se lo di.

Onu kime verdiğimi hatırlayamıyorum.

En este momento no consigo recordar su nombre.

Şu anda onun adını hatırlayamıyorum.

Vino acompañado. Trajo consigo a una chica canadiense.

O bir Kanadalı kız eşliğinde geldi.

Tom no llevaba la dirección de Mary consigo.

Tom'un yanında Mary'nin adresi yoktu.

Los celos extremos también traen consigo posesividad y desconfianza,

Aşırı kıskançlık beraberinde sahip olma isteği ve güvensizlik getirir.

Él jamás viaja sin llevar un reloj despertador consigo.

O yanında bir çalar saati almadan asla yolculuk yapmaz.

- Tom llegó acarreando algo.
- Tom entró trayendo algo consigo.

Tom bir şey taşıyarak içeri girdi.

¿Cómo consigo que mi perro coma comida para perros?

Köpek mamasını köpeğime nasıl yediririm?

- No consigo recordar su nombre.
- Su nombre no lo recuerdo.

- Onun adını hatırlayamıyorum.
- Onun adı aklıma gelmiyor.

- No puedo encontrar mi reloj.
- No consigo encontrar mi reloj.

Saatimi bulamıyorum.

Ella estaba desilusionada y enojada consigo misma por ser así.

O hayal kırıklığına uğradı ve öyle olduğu için kendine kızdı.

Tom se dio cuenta de que no llevaba dinero consigo.

Tom yanında hiç para olmadığını fark etti.

Todos tenemos una cinta de hablar consigo mismo en la cabeza.

Hepimizin kafasında dönen bir iç-konuşması var.

Traen consigo el carbono de sus alimentos a las aguas profundas,

besinlerindeki karbonu suyun derinliklerine taşıyorlar,

- No puedo hacer que el carro encienda.
- No consigo arrancar el coche.

Arabayı çalıştıramıyorum.

- No logro dormir bien.
- No puedo dormir bien.
- No consigo dormir bien.

İyi uyuyamıyorum.

- No seas tan duro contigo mismo.
- No sea tan dura consigo misma.

- Kendine bu kadar katı olma.
- Kendine karşı bu kadar katı olma.
- Bu kadar yüklenme kendine.

- Tom escuchó a Mary hablando sola.
- Tom oyó a Mary hablando consigo misma.

Tom, Mary'yi kendi kendine konuşurken duydu.

La calidad de un pintor depende de la cantidad de pasado que lleve consigo.

Bir ressamın kalitesi taşıdığı geçmiş miktarına bağlıdır.

- No puedo abrir la puerta.
- No consigo abrir la puerta.
- No logro abrir la puerta.

Kapıyı açamıyorum.

No consigo figurar cómo transferir los archivos MP3 de mi iPod de regreso a mi computadora.

MP3 dosyalarımı iPodumdan bilgisayarıma nasıl aktaracağımı anlayamıyorum.

- A veces, cuando hace mucho frío, no puedo arrancar el coche.
- A veces, cuando hace mucho frío, no consigo arrancar el coche.

Bazen çok soğuk olduğunda arabamı çalıştıramıyorum.