Translation of "Podía" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "Podía" in a sentence and their turkish translations:

Podía aprender.

öğrenebilirdim.

- Tom no podía creérselo.
- Tomás no podía creerlo.

Tom buna inanamadı.

No podía hablar.

Konuşamıyordu.

¡No podía parar!

Duramadım, yani ...

Apenas podía respirar.

zar zor nefes alabiliyordum.

Nadie podía decírmelo.

Kimse sebebini bulamamıştı.

No podía renunciar,

Bırakamazdım

Apenas podía trabajar.

Neredeyse çalışamıyordum.

Apenas podía oírlo.

- Neredeyse onu duyamıyordum.
- Onu güçlükle duyabiliyordum.

No podía respirar.

Nefes alamıyordum.

Nada podía detenerla.

Hiçbir şey onu durduramazdı.

No podía ignorar.

Görmezden gelemedim.

Apenas podía verlo.

Onu zorlukla görebildim.

No podía caminar.

Yürüyemiyordum.

No podía ir.

Gidemedim.

Apenas podía entenderle.

Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.

¿Cómo podía saberlo?

Nasıl bilebilirdim?

Tom podía oír a Mary, pero no podía verla.

Tom Mary'yi duyabiliyordu, ama onu göremiyordu.

- Yo sabía que podía suceder.
- Yo sabía que podía ocurrir.

Bunun olabileceğini biliyordum.

Donde antes no podía

Daha önce göremediğim yerde

No se podía cambiar.

Bu konuda hiçbir şey yapamazdınız.

No podía ser verdad.

bu doğru olamazdı.

No podía ni imaginármelo.

Tahmin bile edememiştim.

No podía aguantarlo más.

Daha fazla dayanamadım.

No podía soportar mirarlo.

Ona bakmaya katlanamadım.

Tom podía hablar francés.

Tom Fransızca konuşabiliyordu.

Dije que podía ir.

Onun gidebileceğini söyledim.

No podía verlo todo.

Her şeyi göremiyordum.

Casi no podía trabajar.

Neredeyse çalışamıyordum.

No me podía mover.

- Hareket edemedim.
- Taşınamadım.

Tom podía ser canadiense.

Tom Kanadalı olabilir.

Tom no podía dormir.

Tom uyuyamadı.

Tom no podía decidirse.

Tom karar veremedi.

Tom apenas podía creerle.

Tom ona pek inanamıyordu.

Tom apenas podía caminar.

Tom güçlükle yürüyebiliyordu.

- No podía parar de sonreír.
- Ella no podía parar de sonreír.

O, gülümsemeyi durduramadı.

- Yo no podía prever este evento.
- No podía prever este evento.

Ben bu olayı tahmin edemezdim.

- Cuando era niño podía nadar bien.
- De niño podía nadar bien.

Bir çocukken iyi yüzebiliyordum.

Volar desde el hombre no podía sobrevivir, ya que no podía sobrevivir

Adamdan uçan kurtulamadığı gibi dalanda kurtulamamış

Podía hacer lo que quisiera con él, y podía predecir mis resultados.

Onunla ne istersem yapabilirim ve sonuçları tahmin edebilirim.

- Ya no podía soportar el dolor.
- Ya no podía aguantar el dolor.

Tom artık ağrıya dayanamadı.

- Tom podía hacerme mucho más daño.
- Tom podía haberme hecho más daño.

Tom bana daha kötü zarar verebilirdi.

- Jackson no podía confiar en ellos.
- Jackson no podía confiar en ellas.

Jackson, onlara güvenemedi.

Pero nada los podía liberar.

Fakat hiçbiri işe yaramadı.

No podía caminar sin ayuda.

Artık yardım olmadan yürüyemiyordu.

Pero ahora no podía abandonar.

Ama artık pes etmek yoktu.

Ingenuamente, pensé que podía elegir.

Tabii çocukluk saflığımla birinden birini seçeceğimi zannettim.

No podía creer el precio.

Fiyat o kadar düşüktü ki...

Pero no podía hacerlo sola.

Ancak bunu tek başıma yapamazdım.

Y ya no podía escapar.

Istakozun kaçma şansı yoktu.

No podía contactarme con él.

Onunla temas kuramadım.

La puerta no podía abrirse.

Kapı açılamadı.

Corrió tan rápido como podía.

O, mümkün olabildiğince hızlı koştu.

De niño podía nadar bien.

Ben bir çocukken iyi yüzebiliyordum.

Tan solo podía ver niebla.

Sisten başka bir şey göremedim.

Apenas podía soportar el dolor.

Acıya güçlükle katlandım.

No podía entender su acento.

Ben onun aksanını anlayamadım.

Apenas podía mantenerme en pie.

Ayaklarımın üzerinde güçlükle durabiliyordum.

¿Qué otra cosa podía hacer?

Başka ne yapabilirdim?

Tom no podía esperar más.

Tom artık beklemeyebilir.

Tom podía ver a Mary.

Tom, Mary'yi görebilir.

Él no podía respirar profundamente.

- Derin nefes alamadı.
- Derin nefes alamıyordu.

No podía contener las lágrimas.

Gözyaşlarımı tutamadım.

No podía dejar de llorar.

Ağlamamı durduramadım.

Nadie podía decir dónde estaba.

Onun nerede olduğunu kimse söyleyemedi.

No podía contener el caballo.

O, atı kontrol edemedi.

No podía pelear contra Tom.

Tom'la uğraşamadım.

No podía soportar el calor.

Ben ısıya dayanamadım.

No podía soportar la picazón.

Kaşınmaya katlanamadım.

Yo no lo podía parar.

Onu durduramadım.

No podía dejar de mirarla.

Ona bakmaktan kendimi alamadım.

No podía comer ni beber.

Ne yiyebilirim ne de içebilirim.

Yo siempre asumí que podía.

Bense daima bunu yapabileceğimi varsaymıştım.

No podía hablar con claridad.

Açıkça konuşamadı.

Tom no podía hacerse entender.

Tom kendini anlatamıyordu.

Tom no podía sentir nada.

Tom bir şey hissedemedi.

Tom no podía pedir más.

Tom daha fazla isteyemedi.

- Te dije que Tom podía ayudarnos.
- Te dije que Tom podía echarnos una mano.

Tom'un bize yardım edeceğini sana söyledim.

- Estaba tan agotado que no podía dormir.
- Estaba tan cansado que no podía dormir.

O kadar yorgundum ki uyuyamıyordum.

Podía arreglárselas por separado si quisiera

İsterse ayrı da yönetebiliyordu

Brillante , también podía meterlo en problemas.

de başını belaya sokabileceğine dair işaretler zaten vardı .

Podía contestar a todas las preguntas.

Tüm sorulara yanıt verebildim.

Podía tocar muy bien el piano.

Piyanoyu çok iyi çalabilirim.

No podía hablar bien ese día.

Ben o gün iyi konuşamadım.

El borracho no podía caminar derecho.

Sarhoş adam düz yürüyemiyordu.

No podía mirarle a la cara.

O, onun yüzüne bakamadı.

Ella no podía pronunciar una palabra.

O bir kelime söyleyemedi.

Él dijo que podía nadar bien.

O iyi yüzebileceğini söyledi.

Él no podía hablar bien francés.

O, Fransızcayı iyi konuşamıyordu.

Él no podía correr muy rápido.

O çok hızlı koşamadı.

No podía acordarme de su nombre.

Onun adını hatırlayamadım.