Translation of "Andar" in Turkish

0.018 sec.

Examples of using "Andar" in a sentence and their turkish translations:

- ¿Puedes caminar?
- ¿Puedes andar?
- ¿Podéis andar?

- Yürüyebiliyor musunuz?
- Yürüyebilir misin?
- Yürüyebilir misiniz?

¿Podéis andar?

Yürüyebilecek durumda mısınız?

No puedes andar.

Yürüyemezsin.

Hice andar la máquina.

Makineyi çalıştırdım.

Estoy cansado de andar.

Yürüyemeyecek kadar çok yorgunum.

Le gusta andar sola.

- Yalnız yürümeyi sever.
- O yalnız yürümekten hoşlanır.

Tom no puede andar.

Tom yürüyemiyor.

¿El bebé puede andar?

Bebek yürüyebiliyor mu?

¿Puedes andar en bicicleta?

Bisiklete binebilir misin?

Tienes que andar más.

Daha fazla yürümen gerek.

- Prefiero andar descalza por la casa.
- Prefiero andar descalzo por la casa.

- Evde çıplak ayakla gitmeyi tercih ederim.
- Evde çıplak ayakla gezmeyi tercih ederim.

- Me encanta tu manera de andar.
- Me encanta vuestra manera de andar.

Yürüme tarzını seviyorum.

Déjate de andar con indirectas.

- Dolaylı konuşmayı kes.
- Bin dereden su getirme.
- Lafı dolandırma.

¿No sabes andar en bicicleta?

Bisiklete binemiyor musun?

Me gusta andar en tren.

Ben trenle seyahat etmeyi seviyorum.

¿Ella sabe andar en bicicleta?

O, bisiklet sürebilir mi?

Yo puedo andar en bicicleta.

Ben bisiklet sürebilirim.

El tren echó a andar.

Tren hareket etmeye başladı.

Él disfrutaba andar en bicicleta.

O, bisiklete binmenin keyfini çıkardı.

Era demasiado viejo para andar.

Yürüyemeyecek kadar yaşlıydı.

- Kate trata de andar de puntillas.
- Kate trata de andar en puntas de pie.

Kate parmak ucunda yürümeyi deniyor.

El bebé todavía no sabe andar.

Bebek henüz yürüyemiyor.

Tom fue a andar en bicicleta.

Tom bir bisiklete binmek için gitti.

¿Puedes imaginar andar en la luna?

Ayda yürümeyi hayal edebilir misin?

A mi abuelo le gusta andar.

Dedem yürümeyi sever.

El bebé todavía no puede andar.

Bebek henüz yürüyemiyor.

Bebí demasiado y apenas puedo andar.

İçmek için çok şeyim vardı ve zorlukla yürüyebiliyordum.

- Empezamos a andar.
- Empezamos a caminar.

Biz yürümeye başladık.

Mi abuela puede andar en moto.

- Büyükannem motosiklet sürebiliyor.
- Anneannem motosiklet kullanabiliyor.
- Babaannem motosiklet sürebiliyor.

Prefiero andar a montar en bicicleta.

Yürümeyi bisiklete binmeye tercih ederim.

Andar a caballo es muy divertido.

Ata binmek çok eğlencelidir.

Aprende a andar antes de correr.

Koşmadan önce yürümeyi öğren.

¿Puedes andar con los ojos cerrados?

Gözlerin kapalı yürüyebiliyor musun?

Estoy acostumbrado a andar largas distancias.

Ben uzun mesafeler yürümeye alışkınım.

Me encanta andar bajo la lluvia.

Yağmurda yürümeyi seviyorum.

¿Puedes andar un poco más despacio?

Biraz yavaş yürür müsün?

- Me gusta ir en tren.
- Me gusta andar en trenes.
- Me gusta andar en tren.

Ben trenlere binmekten hoşlanırım.

andar en bicicleta era un caso especial

bisiklete binmek özel bir durumdu

Puedo andar por lo menos dos millas.

En az iki mil yürüyebilirim.

Los elefantes no pueden andar en bicicleta.

- Filler bisiklet kullanamaz.
- Filler bisiklete binemez.

Una mosca puede andar por el techo.

- Bir sinek tavanda yürüyebilir.
- Sinek tavanda yürüyebilir.

Tom no está acostumbrado a andar descalzo.

Tom yalın ayak yürümeye alışık değildir.

A todos nos gusta andar en bicicleta.

Hepimiz bisiklete binmekten hoşlanırız.

¿Podemos andar en patines en este parque?

Biz bu parkta paten yapabilir miyiz?

Mi abuelo no puede andar sin un bastón.

Büyükbabam bastonsuz yürüyemez.

Estoy tan cansado que no puedo andar más.

O kadar yorgunum ki daha fazla yürüyemem.

Prefiero salir a andar que ver la película.

Yürüyüşe gitmeyi film izlemeye tercih ederim.

Tom es capaz de andar con las manos.

Tom elleri üstünde yürüyebiliyor.

Es peligroso andar de a dos en bicicleta.

İki kişinin aynı anda bir bisiklete binmesi tehlikelidir.

¿Alguna vez has echado a andar este motor?

Hiç bu motoru çalıştırdın mı?

- Tom no puede caminar.
- Tom no puede andar.

Tom yürüyemiyor.

- ¿Tomás sabe andar a caballo?
- ¿Tomás sabe cabalgar?

Tom nasıl at süreceğini biliyor mu?

Ella estaba tan cansada que no podía andar.

Ayrıca o çok yoruldu, yürüyemiyor.

- Él apenas puede andar.
- Él apenas puede caminar.

O, zorlukla yürüyebiliyor.

No tenemos elección. Supongo que tendremos que andar.

Seçeneğimiz yok. Sanırım yürümek zorunda kalacağız.

¡La gente no, la economía debe andar bien!

İnsanlar değil, fakat ekonomi iyi olmalı.

Tom sólo puede andar si tiene su bastón.

Tom sadece bastonu olursa yürüyebilir.

Vivía en Perth y le encantaba andar en patineta.

Perth'te yaşıyor ve kaykay yapmayı seviyordu.

Le tomó tres meses aprender a andar en bicicleta.

- Onun bir bisiklete binmeyi öğrenmesi üç ayını aldı.
- Bisiklete binmeyi öğrenmek üç ayını aldı.

Tenemos que aprender a andar antes de poder correr.

Koşmadan önce yürümeyi öğrenmeliyiz.

No puedo echar a andar este motor. Está averiado.

Ben bu motoru çalıştıramam. Bu bozuk.

Él fue despedido por andar bromeando en el trabajo.

O, iş yerinde dalga geçtiği için kovuldu.

Puedo ser viejo, pero todavía puedo andar en bicicleta.

Ben yaşlı olabilirim ama yine de bir bisiklete binebilirim.

Ya deja de andar con rodeos y ve al grano.

Lütfen lafı dolandırmayı bırak ve sadede gel.

- Me gusta cómo caminas.
- Me gusta tu forma de andar.

- Yürüme şeklini beğeniyorum.
- Yürüyüşünü sevdim.
- Yürüyüşüne bayılıyorum.

- Puedo andar a caballo.
- Puedo cabalgar.
- Puedo montar un caballo.

Ben bir ata binebilirim.

"No hay razón para andar por ahí con una máscara...

"Maskeyle dolaşmak için bir nedenimiz yok,...

Sé que soy una carga, no tienes que andar repitiéndolo.

Bir yük olduğumu biliyorum; bunu tekrarlamana gerek yok.

- No puedes patinar aquí.
- No puedes andar en patineta aquí.

- Burada kaykay kullanamazsın.
- Burada kaykay süremezsin.

Yo oí que Tom solía andar con traficantes y asesinos.

Tom'un eskiden uyuşturucu satıcıları ve katillerle takıldığını duydum.

Todavía nos quedan por andar otras diez millas antes del anochecer.

- Gün batımına kadar yürüyenecek on milimiz daha var.
- Gün batımından önce yürümemiz gereken on milimiz daha var.

Tengo la costumbre de andar durante una hora por la mañana.

Sabahleyin bir saat yürüyüş yapmayı prensip ediniyorum.

Tiene un año y cinco meses, pero todavía no puede andar.

O bir yıl ve beş aylık ama henüz yürüyemiyor.

En estos tiempos todo el mundo parece andar falto de dinero.

Bugünlerde herkes parasız gibi görünüyor.

El hielo era lo suficientemente grueso para yo pudiera andar sobre él.

Buz yürümem için yeterince kalındı.

¿Te importaría dejar de andar así sin rumbo y sentarte un momento?

Lütfen öyle dolanıp durmayı bırakıp sadece bir saniye oturur musun?

- Le gusta andar sola.
- A ella le gusta salir a caminar sola.

- Yalnız yürümeyi sever.
- O yalnız yürümekten hoşlanır.

- El bebé todavía no puede andar.
- El bebé no puede caminar todavía.

Bebek henüz yürüyemiyor.

- Le gusta pasear por el parque.
- Le gusta andar en el parque.

O, parkta yürümeyi sever.

¡Tienes que estar loco para andar en una bicicleta que no tiene frenos!

Frenleri olmayan bir bisiklete binecek kadar deli olmalısın.

Desde que se hirió en un accidente, no ha podido volver a andar.

Bir kazada yaralandığından beri, o artık yürüyemedi.

- Es peligroso andar en moto sin casco.
- Es peligroso ir en moto sin casco.

- Motosiklete kasksız binmek tehlikelidir.
- Kasksız motosiklet kullanmak tehlikelidir.

- Yo le enseñé a montar en bicicleta.
- Yo le enseñé a andar en bicicleta.

Ben ona bisiklete binmeyi öğrettim.

- Me gusta viajar por tren.
- Me gusta viajar en tren.
- Me gusta andar en tren.

Trenle seyahat etmeyi severim.

- A ella le gusta caminar conmigo.
- A ella le gusta pasear conmigo.
- Le gusta andar conmigo.

O benimle yürümeyi sever.

- Al empezar a andar el barco, se mareó.
- Tan pronto como el barco comenzó a moverse, él se mareó.

Gemi hareket eder etmez, onu deniz tuttu.

- Tom empezó a creer que él nunca sería capaz de caminar otra vez.
- Tom empezó a creer que nunca podría volver a andar.

Tom tekrar asla yürüyemiyeceğine inanmaya başladı.

- ¿Qué te gusta más, el ciclismo o el footing?
- ¿Que prefieres, trotar o andar en bicicleta?
- ¿Qué te gusta más, montar en bicicleta o correr?

Hangisini daha çok seversin, bisiklet sürmeyi mi yoksa koşmayı mı?

- No se puede repicar y estar en misa.
- No se puede tocar las campanas y andar en la procesión.
- No se puede chiflar y comer pinole.
- No se puede nadar y guardar la ropa.

Yok öyle, hem karnım doysun hem pastam dursun.

- No se puede repicar y estar en misa.
- No se puede tener el oro y el moro.
- No se puede tocar las campanas y andar en la procesión.
- No se puede chiflar y comer pinole.
- No se puede nadar y guardar la ropa.

İki tavşanı kovalayan bir kişi de yakalayamaz.

- La vida es como montar en bicicleta: para mantenerte en equilibrio tienes que seguir moviéndote.
- La vida es como una bicicleta. Uno debe avanzar para no perder el equilibrio.
- La vida es como andar en bicicleta. Para mantener el equilibrio uno debe seguir avanzando.

Hayat bisiklet sürmek gibidir. Dengede kalmak için hareket etmeye devam etmelisin.

- Deja de andar con rodeos.
- No te andes con rodeos.
- No te andes por las ramas.
- No os andéis por las ramas.
- No se ande por las ramas.
- No se anden por las ramas.
- Ve directo al grano.
- Id directos al grano.
- Vaya directo al grano.
- Vayan directos al grano.
- No os andéis con rodeos.
- No se ande con rodeos.
- No se anden con rodeos.

- Lafı ağzında geveleme.
- Saçmalama.
- Bırak bu ayakları.