Translation of "Pudesse" in Turkish

0.006 sec.

Examples of using "Pudesse" in a sentence and their turkish translations:

- Tom nos ajudaria se pudesse.
- Tom nos ajudaria se ele pudesse.
- O Tom nos ajudaria se pudesse.
- O Tom nos ajudaria se ele pudesse.

Eğer Tom bize yardım edebilseydi, ederdi.

Se eu pudesse, ficaria.

Kalabilirsem kalırım.

Se pudesse, eu o faria.

Yapabilseydim, yapardım.

Eu o faria, se pudesse.

Yapabilseydim yapardım.

Eu faria se eu pudesse.

- Yapabilsem yaparım.
- Yapabilsem yapardım.

Se eu pudesse ser assim...

Eğer öyle olabilseydim...

- Gostaria que você pudesse nos ver aqui.
- Eu gostaria que você pudesse nos ver aqui.
- Eu queria que você pudesse nos ver aqui.

- Bizi burada görebilmeni dilerim.
- Keşke bizi burada görebilseydin.

Achei que você pudesse precisar disso.

Bunu senin kullanabileceğini düşündüm.

Você já imaginou que pudesse voar?

Uçabileceğini hiç hayal ettin mi?

Se ela pudesse te ver agora.

Keşke o seni şimdi görebilse.

Se eu pudesse ser como ela.

Keşke onun gibi olabilsem.

Se eu pudesse ir, eu iria.

Gidebilsem, giderim.

- Ah, se eu pudesse.
- Eu queria poder.
- Quem me dera poder.
- Quem dera que eu pudesse.

- Keşke yapabilsem.
- Keşke yapabilsem!

Eu suspeitava que algo assim pudesse acontecer.

Böyle bir şeyin olabileceğinden kuşkulandım.

Eu não faria isso nem se pudesse.

Elimde olsa bile, ben bunu yapmazdım.

Eu ficaria aqui com você se pudesse.

Elimden gelse burada seninle kalırdım.

Eu achei que você pudesse gostar disso.

Onu sevebileceğini düşündüm.

Eu esperava que você pudesse fazer isso.

Bunu yapabileceğini umuyordum.

Se ao menos eu pudesse te ajudar.

Keşke sana yardım edebilseydim.

Tom temia que ele pudesse ser demitido.

Tom işten atılabileceğinden korkuyordu.

Eu ficaria muito satisfeito se você pudesse vir.

Gelebilirseniz çok memnun olurum.

Seria legal se eu pudesse falar três idiomas.

Üç dil konuşabilsem harika olurdu.

Eu nunca pensei que Tom pudesse fazer isso.

Tom'un bunu yapabileceğini hiç düşünmedim.

Eu queria que ela pudesse estar aqui conosco.

Keşke o burada bizimle olabilse.

Talvez Tom pudesse convencer Mary a fazer isso.

Belki Tom Mary'yi bunu yapmaya ikna edebilir.

Se eu pudesse falar inglês tão fluentemente quanto você!

Keşke senin kadar akıcı İngilizce konuşabilsem.

Eu temia que isso pudesse ferir os sentimentos dela.

Onun duygularının incinebileceğinden korkuyordum.

Ela assegurou-se de que ninguém pudesse vê-la.

Kimsenin onu görememesini garantiledi.

Eu nunca pensei que Tom pudesse não querer ir.

Tom'un gitmek istemeyebileceğini hiç düşünmedim.

Não havia nada que eu pudesse fazer para ajudar.

Yardım etmek için yapabileceğim bir şey yoktu.

Ela nunca sonhou que pudesse conquistar o primeiro prêmio.

O, birincilik ödülünü kazanabileceğini hiç hayal etmedi.

Eu gostaria que Tom pudesse ter estado conosco hoje.

Keşke Tom bugün bizimle olabilseydi.

Se você pudesse ir para casa agora, você iria?

Artık eve gidebilirsin, değil mi?

Tom disse que faria o que pudesse pela Mary.

Tom, Mary için elinden geleni yapacağını söyledi.

- Tom desejava que a Mary pudesse ter ido com ele.
- O Tom desejava que a Mary pudesse ter ido com ele.

Tom Mary'nin onunla gidebilmesini istedi.

Eu falei alto para que todo mundo pudesse me ouvir.

Herkes beni duyabilsin diye yüksek sesle konuştum.

Eu fui para o lado para que ele pudesse passar.

Onun geçebilmesi için kenara çekildim.

Se eu pudesse ser aquele cara em vez de mim.

Benim yerime o adam olabilsem.

Se você pudesse escolher os genes para seus filhos, escolheria?

Çocukların için genleri seçebilseydin, seçer miydin?

Tom acreditava que nada de ruim pudesse acontecer a ele.

Tom kendisine kötü bir şey olmayacağına inanıyordu.

Se eu pudesse te mandar um marshmallow, Trang, eu mandaria.

- Eğer sana marshmallow gönderebilseydim, Trang, yapabilecektim.
- Sana bir hatmi gönderebilirsem, Trang, gönderirim.

Se eu pudesse, comeria bolo de coco todos os dias.

Elimden gelse her gün hindistan cevizli kek yerim.

Tom prometeu fazer tudo o que pudesse para me ajudar.

Tom bana yardım etmek için yapabileceği her şeyi yapmak için söz verdi.

Não havia nada que Tom pudesse fazer para ajudar Mary.

Mary'ye yardım etmek için Tom'un yapabileceği bir şey yoktu.

Nunca teria imaginado que Tom pudesse falar francês tão bem.

Tom'un o kadar iyi Fransızca konuşabileceğini asla aklımdan geçirmezdim.

Se a senhora pudesse morar numa estrela, qual delas escolheria?

Bir yıldızda yaşayabilseydin hangisini seçerdin?

Antes que eu pudesse dizer algo, Tom saiu pela porta.

Ben bir şey söyleyemeden Tom kapıdan çıktı.

Se pudesse ver o Sol, saberia em que sentido se move,

Güneşi görebilseydim gittiği yönü de görürdüm

Talvez se ele pudesse ficar de costas, ele o montaria, mas

belki bitin de sırtına binebilecek olsa ona da binerdi ama

Maria fez um empréstimo para que pudesse pagar as suas dívidas.

Mary borçlarını ödemek için bankadan kredi çekti.

Eu apenas achei que você pudesse querer esquiar com a gente.

Sadece bizimle kayak yapmaya gitmek isteyebileceğini düşündüm.

Se pudesse visitar uma cidade norte-americana, seria San Francisco, Califórnia.

Herhangi bir Kuzey Amerika şehrini ziyaret edebilirsem, bu, San Francisco, California olurdu.

A encurralar-me para que pudesse ficar entre mim e a lagosta.

ıstakozla benim arama girmek için beni yanaştırdı.

- Talvez você poderia falar com Tom.
- Talvez você pudesse falar com Tom.

Belki Tom'la konuşabilirsin.

Mary se trancou no banheiro para que ninguém pudesse vê-la chorar.

Mary hiç kimse ağlamasını görmesin diye kendini banyoda kilitledi.

Leila lia todos os livros que pudesse encontrar a respeito de camelos.

Leyla, develer hakkında bulabildiği her kitabı okuyordu.

- Eu suponho que você possa dizer isso.
- Suponho que você pudesse dizer isso.

Sanırım onu söyleyebilirsiniz.

Nenhum algoritmo que pudesse resolver esse problema em tempo polinomial foi encontrado ainda.

Polinom zamanında bu problemi çözebilecek bir algoritma henüz bulunmadı.

Tom tentou me contar algo, mas Maria o interrompeu antes que pudesse falar.

Tom bana bir şey söylemeye çalıştı fakat Mary bir şey söyleyemeden onun sözünü kesti.

Eu tivera a esperança de que você pudesse terminar antes do meu retorno.

Dönüşüme kadar bitirmiş olacağını ummuştum.

O Tom logo percebeu que não havia nada que ele pudesse fazer para ajudar.

Tom çok geçmeden yardım etmek için yapabileceği hiçbir şey olmadığını fark etti.

Ah, se eu pudesse ver o rosto de Mary só mais uma vez na vida!

Ah, hayatımda Mary'nin yüzünü bir kez daha görebilsem.

Ele o enviou para dar a Thormod seu desejo, que ele pudesse se juntar a Olav.

Thormod'a Olav'a katılabilmesi dileğini yerine getirmek için gönderdi.

Para que Michelangelo pudesse decorar o teto da Capela Sistina, para que Shakespeare pudesse escrever alguns diálogos e Keats seus poemas, eu acho válido que milhões e milhões de pessoas tenham vivido, sofrido e morrido.

Michelangelo Sistine Kilisesinin tavanına bazı figürler çizebilsin diye, Shakespeare bazı konuşmaları ve Keats şiirlerini yazabilsin diye, bana öyle geliyor ki sayısız milyonlarcasının yaşamış olmalarına ve acı çekmiş olmalarına ve ölmüş olmalarına değer.

A mulher seria mais encantadora se se pudesse cair em seus braços sem cair em suas mãos.

Eğer biri onun ellerine düşmeden kucağına düşebilseydi kadın daha çekici olurdu.

O Tom disse que ele precisava dar mais um conselho para a Mary antes que pudesse demiti-la.

Tom ateş etmeden önce Mary'ye bir uyarı daha vermesi gerektiğini söyledi.

- Eu não achei que o Tom pudesse correr tão rápido assim.
- Não achei que o Tom pudesse correr tão rápido assim.
- Eu não achava que o Tom podia correr tão rápido assim.
- Não achava que o Tom podia correr tão rápido assim.

Tom'un o kadar hızlı koşabileceğini düşünmüyordum.

- Tom ficou surpreso com o quão bem a Mary sabia falar francês.
- Surpreendeu Tom que Mary pudesse falar Francês tão bem.

Tom Mary'nin ne kadar iyi Fransızca konuşabildiğine şaşırdı.

- O que o fez pensar que eu estaria interessado nisto?
- Por que tu acreditaste que eu me interessaria por isso?
- O que é que vos fez imaginar que eu poderia me interessar por isto?
- Por que vocês julgaram que eu estivesse interessado nisso?
- Que é que levou o senhor a supor que eu me poderia interessar por isto?
- Por que foi que a senhora imaginou que eu iria me interessar por isso?
- O que é que os fez supor que eu me interessasse por isto?
- Por que é que as senhoras pensaram que eu me pudesse interessar por isso?

Bununla ilgileneceğimi sana ne düşündürdü?