Translation of "Pra" in Turkish

0.016 sec.

Examples of using "Pra" in a sentence and their turkish translations:

Ele balançou a cabeça pra cima e pra baixo.

O, başını yukarı aşağı salladı.

Isso é pra mim?

O benim için mi?

Ele piscou pra mim.

Bana bir göz kırptı.

Estou pronto pra ir.

Şimdi gitmek için ben iyiyim.

- Olhe para cima!
- Olha pra cima!
- Olhe pra cima!
- Olha para cima!

Yukarı bak.

- Pra viagem ou pra comer aqui?
- É para comer aqui ou para levar?
- É pra comer aqui ou para levar?

Burası için mi, yoksa götürmek için mi?

Foi muito legal pra gente

çok güzeldi bizim için

pra falar minha língua?

Bunu daha iyi açıklayabilir misin?

Ele foi ontem pra Tóquio.

O, dün Tokyo'ya gitti.

- Venha aqui.
- Vem pra cá.

Buraya gel.

Isso significa muito pra mim.

O benim için çok şey ifade ediyor.

Você quer ir pra cadeia?

- Hapishaneye gitmek istiyor musun?
- Hapishaneye gitmek istiyor musunuz?
- Hapse gitmek istiyor musun?
- Hapse mi girmek istiyorsun?

Ninguém tem tempo pra isso.

Hiç kimsenin onun için zamanı yok.

Estou me sentindo pra baixo.

Çökmüş hissediyorum.

Todo mundo olhou pra ela.

Herkes ona baktı.

Pra piorar, começou a chover.

Daha da kötüsü, yağmur yağmaya başladı.

É longe daqui pra Tóquio.

Buradan Tokyo'ya uzaktır.

- Pra viagem?
- É para levar?

Gitmek için mi?

Tom tem tempo pra tudo.

Tom'un her şey için vakti var.

Ele ficou andando pra lá e pra cá enquanto esperava o trem na plataforma.

Treni beklerken platformda ileri geri yürüdü.

- Olhe para a lua.
- Olhe pra lua.
- Olha para a lua.
- Olha pra lua.

Aya bak.

Você deve ir pra cama agora.

Şimdi yatmaya gitmelisin.

Me apresente pra ela, por favor.

Lütfen beni onunla tanıştır.

Por que não vamos pra casa?

Neden eve gitmiyoruz?

O incentivo é ir pra casa.

işe gelmeyi seçerler.

Pai, compra um vuvuzela pra mim?

Baba, bana bir vuvuzela al!

Ele volta pra casa às seis?

O, eve altıda mı gelir?

Tom me deu algo pra ler.

Tom bana okuyacak bir şey verdi.

Tom rastejou pra baixo da cama.

Tom yatağın altında süründü.

Você tem algum remédio pra tosse?

Öksürük ilacın var mı?

Me dê um motivo pra ficar.

Bana kalmam için bir neden söyle.

Faça como lhe disseram pra fazer.

Sana yapılması söylenildiği gibi yap.

É difícil pra mim acreditar nisso.

- Buna inanmam zor.
- Buna inanmak benim için zordur.

Vou pra cama às dez horas.

Saat onda uyurum.

Eu vou escrever pra ele imediatamente.

Derhal ona yazacağım.

Eu tenho uma pergunta pra você.

Sana soracak bir sorum var.

Eu posso fazer isso pra você?

Onu senin için yapabilir miyim?

É hora de ir pra escola.

- Okula gitme zamanı.
- Okula gitme vakti.
- Okula gitme vakti geldi.

- Daqui pra lá é uma hora dirigindo.
- Daqui pra lá é uma hora de carro.

Buradan oraya araba ile bir saat sürer.

- Me liga.
- Ligue para mim.
- Liga para mim!
- Liga pra mim!
- Me liga!
- Ligue pra mim!

Beni ara!

- Pra viagem ou pra comer aqui?
- É para comer aqui ou para levar?
- Para viagem ou para comer aqui?
- É pra comer aqui ou para levar?

Burada mı, paket mi?

Ela falou inglês comigo só pra aparecer.

Hava atmak için benimle İngilizce konuştu.

Ele deveria ligar pra ela às 10.

Onu onda araması gerekiyordu.

Você não quer ir pra prisão, quer?

- Hapishaneye gitmek istemezsiniz, değil mi?
- Hapishaneye gitmek istemezsin, değil mi?

Aqui é um bom lugar pra começar.

Bu başlamak için iyi bir yer.

Por favor, transmita uma mensagem pra mim.

Lütfen benim için not alın.

Poderia enviar alguém pra arrumar a cama?

Yatağı yapması için birini gönderir misiniz?

Você tem uma camiseta pra me emprestar?

Ödünç alabileceğim bir tişörtün var mı?

Não acredito que você mentiu pra mim.

Bana yalan söylediğine inanamıyorum.

O que eles te pediram pra fazer?

- Onlar senin ne yapmanı istediler?
- Onlar senden ne yapmanı istediler?

- Venha cá!
- Vem aqui!
- Vem pra cá!

- Buraya gel!
- Buraya gel.
- Buraya bak!

A menina foi pra floresta procurar cogumelos.

Kız mantar aramak için ormana gitti.

- É para mim?
- Isso é pra mim?

O benim için mi?

Pra começar, você precisa conhecer a si mesmo.

Öncelikle, kendinizi tanımalısınız.

Pra começar, você não deveria ter vindo aqui.

Öncelikle buraya gelmemeliydin.

- Nem olhe pra mim.
- Não olhe para mim!

Bana bakma.

Pensei que Tom viria pra casa com você.

Tom'un seninle eve geldiğini düşündüm.

- Vamos para casa, Tom.
- Vamos pra casa, Tom.

Eve gidelim, Tom.

Limite. Limite só pra o que é necessário.

Sınırla. Mümkün olabildiğince sınırla.

Eu me arrumei todo pra festa do Tom.

Tom'un partisi için giyinip kuşandım.

Pra mim, está parecendo ser um nome turco.

Bu bana daha çok bir Türk ismi gibi geldi.

Você pode me dar uma carona pra casa?

Beni eve götürür müsün?

Já era tarde pra Tom sair de lá.

Tom'un oradan çıkmasının zamanı çoktan gelmişti.

- Olha para mim, por favor.
- Olhe para mim, por favor.
- Olhem para mim, por favor.
- Olhe pra mim, por favor.
- Olha pra mim, por favor.
- Olhem pra mim, por favor.

Bana bak, lütfen.

- Olhe para trás!
- Olhem para trás!
- Olha pra trás!

Arkana bak!

Você recomenda que pessoas vão pra fora de casa,

İnsanların dışarı çıkmasını önerir misiniz,

Demorou muito pra entender o que ela estava dizendo.

Onun ne söylediğini anlamak uzun bir zaman aldı.

Bob estava quase saindo quando eu telefonei pra ele.

Ona telefon ettiğimde Bob gitmek üzereydi.

Ah, alguém fez um sanduíche pra mim. Muito bom.

Oo, biri bana sandviç yapmış. Ne güzel.

Você vai ver o que é bom pra tosse!

Öksürmenin iyi yanını göreceksin!

- Eu sei como é difícil pra você acreditar em mim.
- Eu sei o quão difícil é pra você acreditar em mim.

Bana inanmanın ne kadar zor olduğunu biliyorum.

- Eu não gosto de ir sozinho pra casa depois de escurecer.
- Eu não gosto de ir sozinha pra casa depois de escurecer.

Karanlıktan sonra eve yalnız yürümeyi sevmem.

- Eu vim para casa de ônibus.
- Vim para casa de ônibus.
- Eu vim pra casa de ônibus.
- Vim pra casa de ônibus.

Eve otobüsle geldim.

A festa foi boa. Era pra você ter vindo também.

Parti eğlenceliydi. Senin de gelmen gerekirdi.

- Não se pode confiar nela.
- Não dá pra confiar nela.

Ona güvenilemez.

- Sou tão tolo.
- Sou tão bobo.
- Sou burro pra caramba.

Ben bir aptalım.

Não era pra você estar se aprontando para o trabalho?

İş için hazır olman gerekmiyor mu?

Não era pra eu ter que fazer tudo isso sozinho.

Bütün bu işi kendim yapmak zorunda olmamalıyım.

- Não vou contar a ninguém. Eu prometo.
- Eu não vou dizer pra ninguém. Eu prometo.
- Eu não vou contar pra ninguém. Eu prometo.

Kimseye söylemem. Söz veriyorum.

É aquela hora na palestra em que mudo pra segunda marcha,

Konuşmanın ikinci vitese geçtiğim kısmına geldik.

Pra te falar a verdade, não conheço nada sobre o assunto.

Gerçeği söylemek gerekirse, mesele hakkında bir şey bilmiyorum.

Não tem nada pra fazer, então acho que vou assistir televisão.

Yapacak bir şey yok, bu yüzden televizyon izleyebilirim.

- Sorvete não é uma preferência dele.
- Ele não liga pra sorvete.

O, dondurma istemiyor.

- Me liga.
- Ligue para mim.
- Liga para mim!
- Liga pra mim!

Beni ara!

Tom estava na festa e me deu uma carona pra casa.

Tom partideydi ve beni eve götürdü.

- É para mim?
- Isso é pra mim?
- Isso é para mim?

O benim için mi?

Que tipo de pasta você quer que eu compre pra você?

Senin için ne çeşit bir evrak çantası almamı istersin?

- Olhe para essa foto.
- Olha essa foto.
- Olhe essa foto.
- Olha para essa foto.
- Olhe pra essa foto.
- Olha pra essa foto.
- Olhe essa foto aqui.

Bu fotoğrafa bak.

Minha mãe comprou pra mim dois pares de calças no ultimo domingo.

Annem geçen Pazar bana iki çift pantolon satın aldı.

- É hora de ir à escola.
- É hora de ir pra escola.

- Okula gitme zamanıdır.
- Okula gitme vakti geldi.

É a primeira vez que sigo alguém pra saber onde ele mora.

Ben şimdiye kadar ilk kez birini nerede yaşadığını öğrenmek için takip ettim.

Pra mostrar isso, eu usei esse spray que brilha na luz ultravioleta.

Bunu göstermek için bu, siyah ışık altında parlayan spreyi kullandım.

Se o item parece bom demais pra ser verdade, então provavelmente é.

Eğer gerçek olamayacak kadar iyi görünüyorsa, gerçek olamayacak kadar iyidir.

Tom queria comprar um sax soprano, mas não teve dinheiro pra isso.

Tom bir soprano saksafon almak istedi fakat bir tane almaya gücü yetmedi.

- Pra falar a verdade, eu não percebi.
- Para ser sincero, eu não notei.

Gerçeği söylemek gerekirse onu fark etmedim

Mãe, se estamos em quarentena podemos pelo menos convidar gente pra jantar, né?

Anne, karantinaya alınırsak, en azından yine de akşam yemeği partisi düzenleyebiliriz, değil mi?

- A culpa não é minha.
- Nem olhe pra mim.
- Não é minha culpa.

- Bu benim hatam değil.
- Benim hatam değildir.

- Por que está de ponta-cabeça?
- Por que está de cabeça pra baixo?

Neden o tepetaklak?