Translation of "Wunder" in Turkish

0.007 sec.

Examples of using "Wunder" in a sentence and their turkish translations:

- Erwarte keine Wunder.
- Erwartet keine Wunder.
- Erwarten Sie keine Wunder.

Herhangi bir mücize bekleme.

...und Wunder.

...gece dünyası.

Wunder heißen Wunder, weil sie nicht passieren!

Mucizeye mucize derler çünkü hiç yaşanmazlar.

- Glaubst du an Wunder?
- Glauben Sie an Wunder?

- Mucizelere inanır mısın?
- Mucizelere inanır mısınız?

Wenn du an Wunder glaubst, werden Wunder geschehen.

Mucizelere inanırsan, mucizeler gerçekleşecektir.

Erwarte keine Wunder!

Mucizeler bekleme.

Das wirkt Wunder.

Bu mucizeler yaratır.

Wunder sind alltäglich.

Mucizeler sıradan.

- Wunder sind schon vorgekommen.
- Wunder haben sich schon ereignet.

Mucizeler oldu.

- Ich glaube an Wunder!
- Doch, ich glaube an Wunder.

Mucizelere inanırım.

- Glaubst du nicht an Wunder?
- Glauben Sie nicht an Wunder?

Mucizelere inanmıyor musun?

- Es war ein wahres Wunder.
- Es war wirklich ein Wunder.
- Es war nichts Geringeres als ein Wunder.

Mücizeden daha az bir şey değildi.

Es ist ein Wunder!

- Bu bir mucize!
- Mucize!

Das ist ein Wunder.

Bu bir mucize.

Glaubt Tom an Wunder?

Tom mucizelere inanıyor mu?

Was für ein Wunder!

Ne mucize ama!

Ich glaube an Wunder.

- Ben mucizelere inanıyorum.
- Ben mucizelere inanırım.

Es grenzt an ein Wunder.

Bu neredeyse bir mucize.

Kokosnuss-Öl kann Wunder vollbringen.

Hindistan cevizi yağı mucizeler yapar!

Es war ein wahres Wunder.

O, gerçekten bir mucize idi.

Ich glaube nicht an Wunder.

Mucizelere inanmıyorum.

Es war wirklich ein Wunder.

Gerçekten bir mucizeydi.

Die Welt ist ein Wunder.

Dünya bir mucizedir.

Wir hofften auf ein Wunder.

Bir mucize için bekledik.

- Die Liebe ist das Wunder der Zivilisation.
- Liebe ist das Wunder der Zivilisation.

Aşk medeniyetin mucizesidir.

- Unser Entkommen war nicht weniger als ein Wunder.
- Unsere Flucht war geradezu ein Wunder.

- Bizim kaçışımız bir mucizeden başka bir şey değildi.
- Bizim kaçışımız tam anlamıyla bir mucizeydi.
- Bizim kaçışımız mucizeden başka bir şey değildi.

Kein Wunder, dass er verhaftet wurde.

Onun tutuklandığına şaşmamalı.

Wie durch ein Wunder überlebte er.

Mucize eseri olarak hayatta kaldı.

Kein Wunder, dass Tom uns hasst.

Tom'un bizden nefret etmesine şaşmamalı.

Kein Wunder, dass die Friedhofpopulation rasch wächst.

Mezarlığın nüfusunun patlamasına şaşmamalı.

Auf seine Gesundheit wirkte die Medizin Wunder.

İlaç onun sağlığında mücizeler yarattı.

Ich wurde wie durch ein Wunder gerettet.

Ben bir mucize eseri kurtuldum.

Allein ein Wunder kann uns noch helfen.

Şimdi yalnızca bir mucize bize yardım edebilir.

Tom ist wie durch ein Wunder genesen.

Tom mucizevi bir iyileşme yaptı.

Die Flucht war nicht weniger als ein Wunder.

Kaçış bir mucizeden daha az bir şey değildi.

Nur noch ein Wunder kann sie jetzt retten.

Artık onu bir mucizeden başka hiçbir şey kurtaramaz.

Ich kann auf ein Wunder hoffen, nicht wahr?

Bir mucize umabilirim, değil mi?

Eines Tages, wie ein Wunder, wird es verschwinden.

Bir gün, bir mucize gibi kaybolacak.

Durch ein Wunder ließ der Leopard von ihr ab.

Mucize eseri pars onu öldürmemiş,

Kein Wunder, dass du die Tür nicht öffnen konntest.

Kapıyı açamamana şaşmamalı.

Um dort herauszukommen, bräuchte er ein Wunder, nicht wahr?

O bir mucize olmadan oradan kaçamayacak, değil mi?

Kinder, lasset uns beten! Es ist ein Wunder geschehen!

Çocuklar dua etmeye gidelim! Bir mucize oldu!

Es ist ein Wunder, dass sie noch wach sind.

Onların hâlâ uyanık olması şaşılacak şey.

Kein Wunder, dass sie ihn als Vorsitzenden gewählt haben.

Onu başkan seçmelerine şaşmamalı.

Es ist kein Wunder, dass sie nicht gehen möchte.

Onun gitmek istememesine şaşmamalı.

Kein Wunder, dass du diese Wörter nicht gefunden hast!

Senin bu kelimeleri bulmamana şaşmamalı.

Und so verbringen sie viel Zeit, für Wunder zu beten

Hayatlarında ilahi müdahaleler ve mucizeler olması için

Je schwärzer die Nacht, desto mehr Wunder offenbaren die Ozeane.

Gece ne kadar karanlık olursa... ...bu sular insanı o kadar hayrete düşürüyor.

Für viele Leute war es nicht weniger als ein Wunder.

Birçok insan için, o bir mucizeden başka bir şey değildi.

Es ist ein Wunder, dass ich noch am Leben bin.

Hâlâ hayatta olmam şaşırtıcı.

Es ist ein Wunder, dass er den Orkan überlebt hat.

Onun kasırgayı atlatması bir mucize.

Es ist kein Wunder, dass er dein Angebot abgelehnt hat.

Teklifini reddetmesine şaşmamalı.

Es ist ein Wunder, dass Tom noch am Leben ist.

Tom'un hala hayatta olması bir mucizedir.

Es ist ein Wunder, dass er noch am Leben ist.

Onun hâlâ hayatta olması bir mucize.

Kein Wunder, dass sich die Moderatorin eigenartig anhörte: sie war krank.

Sunucunun tuhaf göründüğüne şaşmamalı. O hastaydı.

Wunder passieren immer dann, wenn man die Hoffnung längst aufgegeben hat.

Mucizeler, ümidini çoktan yitirdiğinde gerçekleşirler.

- Wenn nicht noch ein Wunder geschieht, werden wir es nicht mehr rechtzeitig machen können.
- Es muss schon ein Wunder geschehen, damit wir rechtzeitig damit fertig werden.

Bir mücize olmazsa, bunu zamanında yapamayacağız.

Es ist ein Wunder, dass er bei dem Unfall nicht getötet wurde.

Onun kazada ölmemiş olması bir mucize.

Es ist ein Wunder, dass er bei dem Unfall nicht gestorben ist.

Onun kazada ölmemiş olması bir mucize.

Ich begreife nicht, wie sie das gemacht hat. Das war ein Wunder.

O onu nasıl yaptı anlamıyorum. Bu bir mucizeydi.

Es ist kein Wunder, dass die Kinder so gerne auf den Bauernhof kommen.

Çocukların, çiftliği ziyaret etmeyi sevmeleri hiç şaşırtıcı değil.

Wie durch ein Wunder blieb Prag im 14. Jahrhundert vom Schwarzen Tod verschont.

Prag mucize eseri olarak on dördüncü yüzyılda vebadan kurtuldu.

Ein Wunder ist geschehen! Tom ist völlig gesund, keine Spur mehr von der Krankheit!

Bir mucize oldu! Tom tamamen sağlıklı ve hastalıktan artık hiçbir iz yok!

Es gibt die Wunder, aber wir nehmen sie einfach nicht wahr im Fluss der Ereignisse.

Mucizeler meydana gelir, sadece biz olayların akışı içerisinde onların farkına varmayız.

Habe immer Hoffnungen, aber habe niemals Erwartungen! Dann erlebst du vielleicht Wunder, aber niemals Enttäuschungen!

Daima ümit et fakat asla beklenti içinde olma! O zaman belki harikalar yaşarsın fakat hayalkırıklığı asla!

Loyalen Administrator erfordern . Und Davout wirkte Wunder, um eine neue Armee für Napoleons letzten Feldzug aufzubauen.

. Ve Davout, Napolyon'un son seferi için yeni bir ordu oluşturmak için mucizeler yarattı.

„Tom hat nach dem Abendessen drei Tassen Kaffee getrunken.“ – „Kein Wunder, dass er nicht schlafen konnte.“

"Tom akşam yemeğinden sonra üç fincan kahve içti." "Uyuyamamasına şaşmamalı."

Der Junge hat eine riesige Beule am Kopf. Kein Wunder, dass er so doll geweint hat.

Çocuğun başında büyük bir yumru var. O kadar çok ağlamasına şaşmamalı.

Ich habe heute völlig vergessen, meine Tabletten zu nehmen. Kein Wunder, dass es mir so schlecht geht!

Bugün tabletlerimi almayı unuttum. Kendimi bu kadar kötü hissettiğime şaşmamalı!

Es ist kein Wunder, dass Tom schlecht schläft: er trinkt ja bis zu zwölf Tassen Kaffee am Tag.

Tom'un yetersiz uyuması şaşılacak bir şey değil; o, günde on iki fincana kadar kahve içer.

Alles, was Sadako jetzt noch tun konnte, bestand darin, Origami-Kraniche zu falten und auf ein Wunder zu hoffen.

Sadako'nun şimdi yapabileceği bütün şey kağıttan vinçler yapmak ve bir mücize beklemekti.

Da in dieser Organisation nur Häuptlinge sind und keine Indianer, ist es ein Wunder, dass überhaupt Entscheidungen getroffen werden.

Bu kuruluşta onların hepsi patron olduğu ve Hintli olmadığı için, herhangi bir karar alınması bir mucize.

Die Leute aus Dagestan waren verblüfft über ein kirgisches Mädchen, das in Moskau mit eigenen Händen ein Wunder vollbrachte.

- Moskova’da kendi elleriyle bir mucize yaratan genç bir Kırgız kadın, Dağıstanlıları şaşırttı.
- Dağıstanlılar, Moskova'da kendi elleriyle bir mucize yaratan Kırgız bir kız yüzünden şaşırıp kaldılar.

Der Mensch kann Wunder nur erleben, wenn er bereit ist, sein Herz und seine Augen für sie zu öffnen.

İnsan mucizeleri ancak yüreğini ve gözlerini ona açık tutmaya hazır olduğunda yaşayabilir.

Wenn Träume Hand und Fuß bekommen und aus Wünschen Leben wird, dann kann man wohl von einem Wunder sprechen.

Hayaller vücut bulduğunda ve arzu edilenler gerçekleştiğinde o zaman bir mucizeden bahsedilebilir.

Ich glaube daran, stark zu bleiben, wenn alles schief läuft. Ich glaube daran, dass fröhliche Mädchen die hübschesten sind. Ich glaube daran, dass morgen ein neuer Tag ist und ich glaube an Wunder.

Her şey ters giderken, güçlü kalacağıma inanıyorum. Mutlu Bayanların, en güzelleri olduklarına inanıyorum. Yarının yeni bir gün olduğuna ve mucizelere inanıyorum.