Translation of "Face" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Face" in a sentence and their turkish translations:

Nous nous tenions face à face.

Biz yüz yüze durduk.

Nous nous sommes assis face à face.

Yüz yüze oturduk.

Ils se rencontrèrent enfin face à face.

Sonunda yüz yüze görüştüler.

Je dirais : limiter vos interactions face à face.

Yüz yüze etkileşimlerinizi sınırlayın diyebilirim.

L'instituteur et moi étions assis face à face.

Öğretmen ve ben yüz yüze oturduk.

Tenez-vous face à face, s'il vous plaît.

Lütfen yüz yüze durun.

Tom voulait parler à Mary face à face.

Tom Mary ile yüz yüze konuşmak istedi.

Je voulais m'entretenir avec eux en face à face.

Onlarla yüz yüze konuşmak istedim.

L'instituteur et moi, nous nous sommes assis face à face.

Öğretmen ve ben karşı karşıya oturduk.

Faisons face aux faits.

Gerçeklerle yüzleşelim.

J'ai perdu la face.

İtibarımı kaybettim.

Les deux amoureux étaient assis face-à-face et buvaient du thé.

- İki âşık çay içerek yüz yüze oturdular.
- İki âşık yüz yüze oturdular,çay içtiler.

- J'ai dû y faire face seul.
- J'ai dû y faire face seule.

Bununla tek başıma yüzleşmeliydim.

Les deux amoureux étaient assis face à face en prenant un thé.

İki âşık çay içerek yüz yüze oturdular.

Solution simple : face au mur,

Çözüm basit: duvara doğru git,

Nous avons également fait face

Ayrıca

Les filles se font face.

Kızlar birbirlerine bakıyorlar.

J'ai complètement perdu la face.

Yüzü tamamen kaybettim.

Tirons à pile ou face !

Haydi yazı tura atalım.

Ils gravirent l'abrupte face Nord.

Kuzey yüzündeki sarpa tırmanacaklar.

Il a perdu la face.

O, karizmayı çizdirdi.

Elle a perdu la face.

- O, saygınlığını yitirdi.
- Abruyunu kaybetti.

Décidons à pile ou face.

Haydi yazı tura ile karar verelim.

Regardons la réalité en face.

Gerçekle yüzleşelim.

Qui a perdu la face ?

- Kim saygınlığını yitirdi?
- Kim itibarını kaybetti?

- Le visiteur s'assit en face de moi.
- Le visiteur était assis en face de moi.
- Le visiteur était assis face à moi.

Ziyaretçi karşımda oturdu.

- Notre maison fait face à la plage.
- Notre maison est en face de la plage.
- Notre maison est face à la plage.

Evimiz sahile bakar.

Les deux politiciens se sont rencontrés en face à face pour la première fois.

İki politikacı ilk defa yüz yüze görüştü.

- Comment résistes-tu ?
- Comment résistez-vous ?
- Comment fais-tu face ?
- Comment faites-vous face ?

Durumun nasıl?

- J'aimerais lui parler face à face.
- Je voudrais lui parler entre quatre-z-yeux.

Onunla yüz yüze konuşmak istiyorum.

J'étais en admiration face à elle,

Ona çok saygı duymuştum,

Elles ne se font pas face.

aslında yüz yüze gelmezler.

Aux problèmes auxquels l'humanité fait face

cevaplar ve çözümler sağlamaya çalışmakta

Nous devons faire face au sérieux

ciddiyetle mücadele etmeliyiz

Et j'ai dû leur faire face

ve onlarla baş etmek zorunda kaldım,

Perdre la face signifie être humilié.

İtibarını kaybetmek aşağılanmak anlamına gelir.

Nous reculâmes face à l'offensive ennemie.

Biz düşman saldırısı nedeniyle geri çekildik.

Nous étions assis face aux cadres.

- Yöneticilerle yüz yüze oturduk.
- Yöneticilerle karşılıklı oturduk.

Pile je gagne, face tu perds.

Turalar ben kazanırım, yazılar sen kaybedersin.

Elle est tombée face au sol.

O yüzünün üstüne düştü.

Il faisait face à la mer.

O, yüzünü denize doğru döndü.

Tom fait face à un dilemme.

Tom bir muamma ile karşı karşıya.

À quels dangers faisons-nous face ?

Hangi tehlikelerle karşı karşıyayız.

Arrêtons de nous voiler la face.

Kendimizi kandırmayı bırakalım.

Ma maison est face au sud.

Evim güneye bakar.

Je fais face à un dilemme.

Ben bir ikilemle karşı karşıyayım.

- Ma maison se trouve en face de la mer.
- Ma maison fait face à la mer.

- Evim denize bakıyor.
- Evim full deniz manzaralı.

Complètement désemparées face au chemin à parcourir

Önümüzde yolculuktan tamamen bunalmış

face à ce virus maintenant en Turquie.

Türkiye'de artık bu virüsle karşı karşıya.

Nous ferons face à une image indésirable

Hiç istenmeyen tabloyla karşı karşıya kalacağız

Nous faisons face à une crise violente.

Şiddetli bir krizle karşı karşıyayız.

Il est devenu courageux face au danger.

Tehlike karşısında cesurlaştı.

Vous ne faites que sauver la face !

Sen sadece görünüşü kurtarıyorsun!

Elle ne pouvait faire face à l'anxiété.

Anksiyete ile baş edemedi.

Je ne veux pas perdre la face.

İtibarımı kaybetmek istemiyorum.

Tom s'assit juste en face de moi.

Tom hemen önümde oturdu.

Il fait face à de nombreux obstacles.

O, birçok engellerle karşılaşır.

Nous nous trouvons face à une crise.

Bir krizimiz var.

Il fait face à un problème difficile.

O, zor bir sorunla yüz yüze geldi.

Il était impuissant face à la mort.

Ölümün yüzü karşısında güçsüzdü.

Elle fit parfaitement face à la douleur.

O, acıya oldukça iyi katlandı.

Il a fait face à son ennemi.

O, düşmanıyla yüzleşti.

Elle montra son courage face au danger.

Tehlikenin karşısında cesaretini gösterdi.

- Tu n'arrives pas à faire face à la vérité.
- Vous n'arrivez pas à faire face à la vérité.

Sen gerçekle başa çıkamazsın.

- C'est quelque chose auquel je dois faire face seul.
- C'est quelque chose auquel je dois faire face seule.
- Il s'agit de quelque chose auquel je dois faire face seul.
- Il s'agit de quelque chose auquel je dois faire face seule.

Bu tek başıma yüzleşmem gereken bir şey.

Que vous vous trouvez face à un phénomène.

şu anda oldukça nadir bir şeye bakıyorsunuz.

Au lieu de faire face à nos problèmes

yüzümüze bir gülümseme yerleştiririz,

face à une montagne aussi immense à gravir.

bana ne kadar yararlı olacaklarını bilmek istedim.

Et face à un défi qui semble insurmontable,

İmkânsız gibi görünen bir yarışın eşiğinde

On se retrouve face à un choix cornélien :

çok zor seçimler yapmak zorundasınız:

Il faut faire face à ces questions épineuses.

Bu sıkıntılı sorunu daha fazla görmezden gelemeyiz.

Facebook enregistre ces personnes, puis vous fait face

Facebook bu kişileri kayıt ediyor, daha sonra sizin karşınıza face de

Comment cela me fait-il face à cela?

nasıl bunu benim karşıma çıkarıyor diye

Le gérant fait face à de nombreux problèmes.

Yönetici birçok sorunla ilgilenir.

La voiture s'arrêta en face de la banque.

Araba bankanın önünde durdu.

Je fus incapable de la regarder en face.

Onun yüzüne bakamadım.

Sa maison est en face de la mienne.

Onun evi benimkinin karşısındadır.

- Regardons la réalité !
- Faisons face à la réalité !

Gerçeklikle yüzleşelim!

Il ne peut faire face à la vérité.

Gerçeğe dayanamaz.

Elle ne peut faire face à la vérité.

O, gerçekle başa çıkamaz.

Les femmes sont en face de gros rochers.

Kadınlar büyük kayaların önündeler.

Le jardin est en face de la maison.

- Bahçe, evin önündedir.
- Bahçe evin önünde.

Mon bureau fait face à la Cinquième Avenue.

Ofisim Fifth Avenue ile karşı karşıya.

On se retrouve en face de la bibliothèque.

Kütüphanenin önünde buluşalım.

Tom fait maintenant face à des accusations criminelles.

Tom artık cezai kovuşturmayla yüz yüze.

Ce magasin est juste en face du théâtre.

Bu dükkan tam tiyatronun önünde.

Quelle maison est en face de la tienne ?

Kimin evi seninkinin karşısında?

Ken sauva la face en réussissant à l'examen.

Ken sınavı geçerek yüzünün akıyla çıktı.

Tom pourrait faire face à l’emprisonnement à perpétuité.

Tom hapishanedeki hayata katlanabildi.

Il a promptement fait face à la situation.

O durumla derhal baş etmişti.

- Il passe ses soirées en face de son ordinateur portable.
- Il passe ses soirées face à son ordinateur portable.

O akşamlarını dizüstü bilgisayarının önünde geçirir.

- Elle passe ses soirées en face de son ordinateur portable.
- Elle passe ses soirées face à son ordinateur portable.

O akşamlarını dizüstü bilgisayarının önünde geçirir.

- Tom a posé la carte face cachée sur la table.
- Tom posa la carte, face cachée, sur la table.

Tom kartı ters çevirerek masaya koydu.

- À qui est la maison en face de la vôtre ?
- À qui est la maison en face de la tienne ?

Kimin evi sizinkinin karşısındadır?

Combien sommes-nous à avoir abandonné face à l'adversité ?

Kaçımız ilk ufak zorluktan sonra pes ediyoruz?

Face à une prise de décision, déterminez les enjeux.

Verdiğiniz her kararla ilk olarak risklere karar vermek zorundasınız